Uyumlanabiliyor Musun?

 

Uyumlanabiliyor musun?

Uyumlanabiliyor Musun?

Gamze, işten fırsat buldukça köydeki evinde zaman geçirmeyi çok severdi. Şehrin gürültüsünden iki gün bile olsa uzaklaşmak ona iyi gelirdi. O hafta sonu gittiğinde yine köyün güzelliğiyle büyülenmişti. Sonbahar yüzünü göstermiş, havalar yavaş yavaş soğumaya başlamıştı. 

Soğukların gelmesiyle yanan şöminenin verdiği keyfi hiçbir şeye değişmezdi. Şömineye odunları kendi eliyle yerleştirir, odunların arasından çıkan alevleri seyrederdi. Odunların yanarken çıkardığı sesler dışarıda yağan yağmurun sesine karışırken şömineden yayılan sıcaklık içini ısıtırdı. Elindeki kahvesiyle yağmurun, sessizliğin tadını çıkarırdı. Kendisine arkadaşlık edecek sadece kitapları vardı. 

Who Does This Baby Look like?

Who does this baby look like?

Who Does This Baby Look like?

While the young girl and the young man were walking in the park, they used to dream many things together. One of those dreams was about how they would spend time with the children they would have after marriage. Even if they didn't have pink shutters, they would have a beautiful house, a tall, beautiful brunette daughter who looked like her mother, and of course, a smiling son with green eyes, like his father.

Bu Kimin Hayatı?

 

Bu kimin hayatı?

Bu Kimin Hayatı?

Aylin günlerdir yaşadıklarına inanamıyordu. Biricik yeğeni Nazlı’nın düğünü için ne kadar da hazırlanmıştı. Deyim yerindeyse saçını süpürge etmişti. Nişanın kendi evinde yapılması için ablasına yalvarmıştı. Ona göre teyze evi misafirleri ağırlamak için çok müsaitken ablasının evi yetersizdi. Haftalarca organizasyonun tüm ayrıntılarıyla kendisi ilgilenmişti. Alışveriş için teyze olarak başroldeydi. Bazen ablasına haber vermeyi unutup teyze yeğen tüm ihtiyaçları birlikte karşılıyorlardı.

Yeğeni de onu anne yarısı olarak değil annesi olarak görüyordu. Küçüklüğünden beri Nazlı’nın başı ne zaman sıkışsa Aylin yeğeninin yardımına koşardı. Nazlı ameliyat olduğunda bile annesini değil teyzesini refakatçi olarak istemişti. Bu durum Aylin’in de hoşuna gitmiyor değildi. Sonuçta o da ne zaman çağırsa yeğeni koşa koşa gelirdi. Yeğeni kimseye yapmadığı ayrıcalıkları teyzesi için yapar olmuştu. 

Nasıl Başlamalı?

 


Nasıl Başlamalı?

"Şu elimdeki çay bitsin, sonra kalkıp işlerimi halledeceğim.”

“Oğlum sen bırak, ona sonra bakarım ben.”

“Pazartesi olsun diyete başlayacağım.”

“Şu yoğun dönem geçsin çocuklarla ilgileneceğim.”

“Biraz dinleneyim sonra başlarım.”

“Bu ödevi yarına bırakayım.”

Nasıl Kaliteli İlişkiler Kurarız?

 

Kaliteli İlişki

Nasıl Kaliteli İlişkiler Kurarız?

Gönül, memur bir ailenin bekar bir genç kızı olarak, Edebiyat Öğretmenliği Bölümü’nde eğitimine devam ediyordu. Tam dört ay önce aynı okulun Mühendislik Fakültesi’nde okuyan Faruk ile tanışıp görüşmeye başlamışlardı.  Gönül Faruk’u etkilemek için günler öncesinden ne giyeceğini planlardı. Gönül’ün öyle çok çeşitli kıyafeti yoktu aslında. Ama etrafına bunu belli etmek istemezdi. Ekonomik durumu daha iyi olan birkaç arkadaşına uğrar, rica minnet hatta ısrarla onlara ait en güzel kıyafetleri toplar, kombin yapar sonra da iade ederdi. 

Bir cumartesi akşamı Faruk’la buluşmak için yine moda dergisinden çıkmış gibi hazırlanmıştı Gönül. Üzerindeki mavi çiçekli ipek gömleği ve krem rengi süet botları arkadaşı Ayfer’den ödünç almıştı. Dört aydır görüştükleri için, bu sıralar Faruk’tan bir evlilik teklifi bekliyordu artık. En azından kendisini ailesi ile tanıştırmak ister diye umuyordu. 

Stress-Free Life

 

stress-free life

Stress-Free Life

When he got home, he just threw his bag aside and went to his room. Mother had noticed. She quietly followed him to his room.

We, human beings, want to lead a happy and successful life. We dream of a comfortable, peaceful and serene life, away from tension and arguments. While setting goals and making decisions, no one wants to enter tunnels where they cannot see the light at the end. But we can sometimes make mistakes:

Sometimes when choosing the final destination to reach…

Sometimes when determining the route… 

Sometimes when taking breaks on the way... 

Sonuçlar Nasıl Değişir?

 

Sonuçlar Nasıl değişir?

Sonuçlar Nasıl Değişir?

Aslı bir yandan boğazının verdiği acıdan bir yandan da annesinin sürekli haklı çıkmasından dolayı yüzünü ekşitti. Yine çilekli dondurmayı görünce dayanamamış ve koca bir kâseyi bir çırpıda bitirmişti. Keyfi kaçtığı zamanlarda hep bunu yapıyordu. Bugün de okulda en yakın arkadaşı Banu’yla tartışmış, küs ayrılmışlardı. Alt tarafı bir derse girmeyip biraz sahilde oturmak istemişti, ne vardı ki bunda? Ama Banu üniversite sınavına hazırlanırken bu kadar rahat olduğu için Aslı’ya kızmış ve okulda kalmayı tercih etmişti. Aslı da o sinirle okuldan çıkıp soluğu önüne çıkan ilk pastanede alıp çilekli dondurmaya sarılmıştı. Yerken her şey çok keyifliydi. Ama pastanenin kapısından çıktığı anda, Ocak ayının buz gibi havası yüzüne vurmuş ve o anda boğazında karıncalanmalar başlamıştı. Canı her istediğinde yediği çilekli dondurma kilo almasına da sebep olmuştu. 
Karşılaştığı sonuçlar ortadaydı ve bu sonuçlar onu mutlu etmiyordu. Peki, sebep neydi? Aslı işin başına dönüp bakmayı hiç düşünmemişti. 

Bir Kilim Olabilmek

 

kilim

Bir Kilim Olabilmek

Sema, birkaç ay önce taşındıkları dairenin kapısının önünde karşı komşusuyla karşılaştı. Aralarında, göz göze gelmiş olmanın verdiği, neredeyse mecburi bir selamlaşmanın ardından, Sema asansörlere doğru ilerledi ve gelen asansörün inişini beklemeye başladı. 16,15,14,13…. Ne çok kat vardı. ‘’Her katta 4 daire. 22 kat çarpı 4 daire desen 88 daire yapar, sitede 6 blok var. 88 daire çarpı 6?’’ diye hesap yapa yapa apartmandan dışarı çıktı ve arabasına bindi. Yeni taşındıkları bu 22 katlı sivri binanın içine, mimari anlamda neredeyse bir mahalle dolusu insanı sığdırmışlardı. Daha garip olan şey ise insanlar fiziksel olarak dip dibe yaşıyorlar ama birbirlerini tanımıyorlardı ve tanımak ihtiyacı da hissetmiyorlardı aslında. Kimse kimsenin ismini bilmiyordu mesela. 

Peki neydi bu kadar birbirine yakın duran insanları birbirinden uzak tutan?

Is Wanting Too Much Really Wanting?

 

promotion

Is Wanting Too Much Really Wanting?

When he got home, he just threw his bag aside and went to his room. Mother had noticed. She quietly followed him to his room.

He realized he was holding his breath as he said, "If I get that promotion, I'll be relieved." He's had his eye on this position for a long time. He hadn't been able to sleep regularly for months. Sometimes he would talk to himself, mentally to his managers:

"Now let's have a look at the candidates you have;

Sadeleşmeye Nereden Başlamalı?

 

sadeleşme

Sadeleşmeye Nereden Başlamalı?

Yatak odası sabahın ilk ışıklarıyla aydınlanmaya başlamıştı. Gardolabın önünde ne yapacağını bilmez halde dikiliyordu Nermin. İşe gitmesi gerekiyordu ancak giyecek bir şey bulamamıştı ki. Havalar soğuduğu için geçen sene giydiği kalın pantolonunun içine girmeye çalışmış, kilo aldığı için başaramamıştı. Canı bir anda çok sıkıldı. “Nereye bu gidiş Nermin?” diye kendi kendine söylendi.

Oysa ne güzel başlamıştı bu sabah. Bu hafta kendine söz vermişti çünkü. Olumlu düşünecek, işlerini yaparken sadece sebeplere odaklanıp, kendini olumsuz sonuçlarla üzmeyecekti ama şimdi bu da neydi böyle? Hayat şaka yapar gibiydi sanki…

En Mutlu Yaş Günü



En Mutlu Yaş Günü

Her sabah ‘Neden çalışmak zorundayım ki!’ diye hayıflanarak uyanan Ebru bu sabah çok keyifliydi. Hatta alarmından bile önce uyanmıştı. Doğum günü kızı neşesi yüklenmişti Ebru’ya. Bir de 30. yaş günü olunca daha bir farklı hissediyordu bugün. 

Kombinini akşamdan ayarlamıştı bile. İş yerinde kutlarlarsa diye şık bir ceket, akşamına arkadaşları sürpriz bir parti yaparsa diye de yedek bir elbise aldı yanına. Giyinip süslendi ve evden çıktı. En mutlu yaş günü bu olmalıydı.

İşe giderken arabada başladı prova yapmaya. İş yerindekiler sürpriz yaparsa diye teşekkür konuşması hazırlıyordu kendi kendine. Ama ofisin kapısını açınca karşılaştığı manzara hiç de beklediği gibi değildi. 

Vazgeçmek Zor

 

Deniz kenarındaki bank

Vazgeçmek Zor

Deniz kenarına her geldiğinde oturduğu o bankta oturmuştu yine. Uzun sahil şeridinde onun yerini belirleyen incir ağacını gören o bankta… Kayalıkların arasında, muhtemelen kimsenin dikmediği, kendi kendine hayat bulmuş, bulunduğu yere güzellik katan o güzel ağaç…  Sahile her yürüyüşe geldiğinde hep bu bankı seçerdi. Bugün de bu güneşli kış gününün sabahında yürüyüşe çıkmış, yine aynı bankta oturmuştu. Güneşin, denizi altın tozlarına boyayan pırıltılarını seyrederken düşüncelere dalmıştı… 

Hangisi daha zordur?

Ne yapacağını bilememek mi, yoksa bilip de yapamamak mı?

Kararsız kalmak mı, yoksa o kararı uygulamak mı?

Bekarlığa Veda Etmek mi?

 


Bekarlığa Veda Etmek mi?

Ne de çabuk geçiyordu zaman. Burcu evleneli 3 ay olmuştu. İşten çıkıp koşa koşa eve gelmek, hemen aceleyle yemek hazırlığına girişmek, eşini karşılamak, yemek yiyip iki sohbet edip ertesi sabah yine aynı rutine geri dönmek biraz yormuştu Burcu’yu. Evliliği hiç böyle hayal etmemişti. Nişanlı oldukları zamanlardaki gibi el üstünde tutulacağını, gezilere gideceklerini, eşinin çiçeklerle eve döneceğini bekliyordu, ama öyle olmadı. Eşinde bir değişiklik yoktu. O yine her zamanki gibi nazik bir insandı ama aynı evin içinde olunca insan birbirinin her türlü haline şahit oluyordu. Koltuk kenarına sıkıştırılmış çoraplar, televizyon izlerken yerlere dökülen kuruyemişler, ah bir de o futbol maçları… Burcu’nun hayalleri arasında bunlar yoktu. Yüzünü buruşturduğunu fark etti ve hemen bu düşüncelerinden sıyrıldı. 

Comparisons

 

Comparisons

When he got home, he just threw his bag aside and went to his room. Mother had noticed. She quietly followed him to his room.

- Dear son, it looks like you have a problem... Is there anything I can help you with?

- Forget it, mom! It does not work! Look at the score I got from the exam I studied so hard! I am ashamed to tell my classmates my score.

- Why son? After all, everyone has a score according to their own process.

- How? According to their own process? Look at my score. How will these lessons be improved? I'm way behind most of my friends.

Kanatsız Kuş Uçar Mı Hiç?

 


Kanatsız Kuş Uçar Mı Hiç?

Yağmurlu bir sonbahar günüydü. İşten yorgun argın çıkmış düşünceli düşünceli eve doğru ilerliyordu. Kafasında hep aynı soru vardı? “Benim çocuğum neden bu kadar hırçın, neden onu mutlu edemiyorum? Sürekli odasında, depresif haller, ne söylesek kızıyor. Okuldan yorgun geliyor diye hiçbir yardım talep etmiyorum. Yeter ki okusun yeter ki kendini kurtarsın. Biz okumadık da ne oldu? Şimdi tekstil fabrikalarında sürünüyoruz. Hep özenirdim elinde kitap olanlara. Benim kızım da elinde kitabı ile köşesinde ama eksik bir şey var.  Ancak ben ne olduğunu bulamıyorum. Ben neyi yanlış yapıyorum?” Bu düşünceler ile eve kadar gelmişti Necla. Kızı yine odasında kendini hayata kapatmıştı. Neyi vardı bu çocuğun?

Merhametli Babam

 


Merhametli Babam

Güneşin ilk ışıkları odaya aydınlatmaya başlarken Ali heyecanla yatağından kalktı. Onun için çok önemli bir gündü. En başarılı iş adamı seçilmişti ve gazetecilerin sorularını yanıtlayacaktı.  Nasıl başlamalıydı konuşmasına. Bunun için günlerdir düşünüyordu. 

İlk iş başvurusuna gittiği gün geldi aklına. Etrafında aynı iş için başvuran onlarca kişi ve yanlarında onlara destek için gelen yakınları vardı. ‘’Ne kadar şanslılar’’ diye düşünmüştü Ali o zamanlarda. Ne olurdu ki sanki babası da onunla gelseydi. 

Zorlukları Yenebilmek

Zorlukları Yenebilmek

İnsan bir iş yapmaya karar verdiğinde o işte çok iyi olmak ister. 

Kendisinde var olan yeteneği ile başarmak ve övülmek, takdir görmek ister.

Peki sadece istemek, iyi olmak için yeterli midir?

Arkadaşları Ahmet'e tam da duymayı istediği şeyleri söylüyorlardı; 

- Sen bu pasta işini gerçekten biliyorsun

- Bir pastane açsana, sen bu işi başarırsın

- Kendi işini kurmalısın sende o potansiyel var

Ahmet de artık ikna olmuş ve bu işi kurmaya karar vermişti...

Başarı Yolculuğu

 

Başarı Yolculuğu

Güneş ışığı pencerelerden içeri süzülüyor, havada tembelce dönen toz zerreciklerini yakalıyordu. Sıcaklığı pelüş ofis koltuklarının içine işliyor, siyah deri yüzeyleri ısıtıyordu. Konferans masası parmak uçlarının altında pürüzsüz ve serin hissediliyordu, şık maun kaplaması doğal ışık altında parlıyordu. Ofis, çalışanların sesleriyle uğulduyordu. Klavyeler ritmik bir vuruşla tıkırdıyor, ara sıra çalan telefonlar, dinlenme odasındaki kahve makinesinin gürültüsüne karışıyordu. Demlenen kahvenin şekerli-acı aroması ofise yayılıyordu. 

Yetki verdin mi?

 


Yetki verdin mi?

İnsan bu hayatta ne ister? Ne için uğraşır? Ne yapmak ister, nasıl sonuçlar bulur…

Ayça’nın doğumu yaklaştıkça heyecanı da bir o kadar artıyordu. Hamileyken çocuk yetiştirme üzerine yazılmış makaleleri, kitapları okuyor. Umutla onu kucağına alacağı günü bekliyordu.  En güzel şekilde yetiştirmeliydi çocuğunu. En güzel okullarda okutmalıydı. Hatta şimdiden kafasında birkaç okul vardı. Gideceği kursları bile kafasında tasarlamıştı. Bunları düşünürken Ayça’nın içini bir sevinç kapladı. Bebeğini kucağına alışını hayal etti. Ne de olsa doğuma az kalmıştı. Her şey hazır olmalıydı. Çünkü iş yerinden kısa bir süre izin almıştı. Bu sırada yardımcı bir bayan da araştırmıştı. Bebek doğar doğmaz deneme süresine başlayacaktı.  

Umduğundan Fazlası

Umduğundan Fazlası

Çadırda kalmak… Daha önce sıcak bakmadığı için hiç deneyimlemediği bir şeydi. Evinde bile terliksiz yere basamayan, börtü böcekten çekinen biri olarak soru işaretleri vardı. Üstelik çadırını hiç tanımadığı biriyle paylaşacaktı. “Nasıl olacak, rahat edebilecek miyim?” kaygısı ile yola çıktı Jale. 

Arkadaşlarından dinlediği kamp tatilleri ilgisini çekiyor, merak ediyor ama bir türlü adım atamıyor, cesaret edemiyordu. “Tamam” dedi. “İşte sana fırsat, dirençlerini kırmanın tam zamanı.” 

Sevgi Dilenmek


Sevgi Dilenmek

Tam işten çıkmak üzereyken son dakika yeni dosya veren patronuna söylenerek eve yetişmeye çalışıyordu Nazlı.

Bugün sanki her şey üzerine geliyordu. Bir de bu senenin en sıcak günü bugünmüş. Telefonu bırakıp terleyen elini üstüne silerken, iş arkadaşının seslenmesiyle irkildi.

“Ne olur bu projeyi sen yap!” 

Acelem var deyip uzaklaşmaya çalıştı ama nafile.

“Ne olur bu projeyi sen yap!” diye tekrar etti arkadaşı.

Nazlı gönülsüz bir şekilde dosyayı arkadaşından alarak uzaklaştı.

Biraz yürüdükten sonra birden adımları yavaşlamaya başladı. Dün eşine söylediği sözler geldi aklına.

Hatayla Barışmak

 

Hatayla Barışmak

Kırmızı… Yeşil… Kırmızı… Yeşil… Kırmızı ve yeşil ikilisi birbirine yakışırdı. Yakışırdı da oturduğu yerden bu kadar uzun süre halıdaki o renklere bakmaya değer miydi bilmiyordu… Kaç dakikadır orada olduğunun da, ne kadar zamandır bir şey düşünmeden o çiçek desenine baktığının da farkında değildi… Bir an duraksadı… İçinde bir ağırlık, üzüntü hissi vardı… Duygu buradaydı, sebebi ise yoktu… Yani üzgünlük hissi vardı ama neden böyle hissettiğini hatırlamıyordu… 

Bendeki Dert Kimsede Yok



Bendeki Dert Kimsede Yok

Çok sevdiği denizin kenarındaydı yine. Güneş alçalmış, birazdan denizin üzerinden batacaktı. Akşamın o güzelim kızıllığı içinde ateş topu gibi güneş, denizin içinde kaybolacak, geriye binlerce tona bürünmüş tuval gibi bir gökyüzü bırakacaktı. 

Gözleri ufukta dalıp gitmişti ki eşinin sesi geldi. Off, şu an canının hiç istemediği sözleri duydu; 

- Haydi artık, gidelim Leyla!

- Biraz daha kalsak? Güneş batacak birazdan, izlesek? 

- Ama, hava serinledi biraz. Çocuk denizden yeni çıktı, üşüyecek. Sürekli deniz kenarındayız zaten, bugün de manzaramız eksik oluversin.

İnsanın Seheri

İnsanın Seheri

Gökyüzü gece mavisi, kuşlar henüz sessizken,
Hava soğuk, su soğuk, tüyleri diken olmuş…
Komşuları uyumuş, kedisi uyumuş,
Bu vakitte kalkabildiği ilk gecesi buymuş…
Bir keresinde dedesinden
Seher vaktinin kıymetli olduğunu duymuş…

Her şey benim olsun

Her şey benim olsun...

İnsan bu hayatta sahip olmak ister. 

Arabam olsun ister.

Evim olsun ister.

İşim olsun ister.

Evleneneyim, çocuğum olsun ister…

Liste uzar gider. İnsanın isteklerinin sonu yoktur. Her gün yeni bir şey isteyebilir. İsteklerinin olması insanın varlığını sürdürebilmesi için gereklidir. Çünkü istek olmadan hareket başlamaz. 

Saçımı Süpürge Ettim

Saçımı süpürge ettim…

Yapmasaydın, ben mi sana yap dedim”. Filiz’in zihninde sabahtan beri bu cümle dolanıyordu. Bir de “ben bunları hak edecek ne yaptım, onun için saçımı süpürge ettim” cümleleri. Ne çok üzülmüştü en yakın arkadaşından bunları duyunca. Ne çok yaptıklarını hatırlamıştı ona. Ama neden Esra unutuvermişti onca şeyi?

Umut

 Umut

Umut

İki nefes arasında, umut kadar fark vardı…

O “kadar” ne kadardı?

Bilinçli Alışveriş

 Alışveriş

Bilinçli Alışveriş

-Esraaa Esraaa!

-Ay ne var Hakan? Neden bağırıyorsun paçan alev almış gibi?

-Esra baksana bu ne? Ardiyeyi bir açtım hepsi üstüme yığıldı. Hangi ara aldın bu kadar şeyi? Çoğu da paketlerinden bile çıkmamış. Bu kadar şeyi kullanacak mısın gerçekten?

-Ne var Hakan ya! Aşk olsun! Sen benim para harcamama karışmazdın, çok değiştin çook!

Herkes Kendi Hayatının Başrolüdür

 Sahne Sunum

Herkes Kendi Hayatının Başrolüdür

Gece geç saatlere kadar film izlemişti. Film izlemek, son zamanlarda yapmaktan en keyif aldığı şeydi. Kendi sıkıcı hayatına karşılık, filmler ne kadar da heyecan vericiydi. Filmi başlatır başlatmaz, kendisini filme kaptırıyor, kendini yakın hissettiği ya da olmak istediği karakterin yerine geçiyordu.

Mor Salkımlar

Yetiştirmek

Mor Salkımlar

Sabahın ilk ışıklarıyla iki katlı, eski stil mimarisi, güneşi andıran rengi ve ufak pencereleriyle karşılardı herkesi. Bir kumaş gibi çimenlerle örtülü bahçesi, içinde çeşit çeşit ağaçları vardı. Köşede, baharın gelişini ve çocukların neşeyle ona koşmasını bekleyen bir salıncak. Bahçedeki banklar, ahşap masalar; konuklarının hasretini çekerdi. 

Mutlu Etmek İçin…

İyilik

Mutlu Etmek İçin…

Kadınlar, yapıları gereği şık giyinmek ve güzel görünmekten hoşlanırlar. Ayça Hanımın da ölçülü bir giyim tarzı vardı. Bakımlı ve özenli biriydi. Ancak, kuaföre gidip saatlerce orada kalmaktan pek hoşlanmazdı. Bakım için, bir kuaförde 3-4 saat zaman geçirmek ona göre değildi. Evet, kişisel bakım gerekliydi, ancak bunun için harcanan onca paraya ve bu kadar beklemeye gerek olmadığını düşünüyordu. Saçlarındaki beyazlar arttığı için, saçını boyatmak mecburen düzenli bir aktivite haline gelmişti.

Neden Olmuyor?

Ertelemek


Neden Olmuyor?

 “Şu işler hallolsun, rahatlayacağım.”

“Şu ödevi teslim edeyim, o zaman huzur bulacağım.” 

“Sınavları bir halledeyim ondan sonra spora başlayacağım.”

“Şu çocuk bir okula başlasaydı… Uzun zamandır okumayı ertelediğim kitaplarımı okuyacağım, nasıl olsa bir sürü vaktim olacak…” 

Biz Olabilmek

 Aile

Biz Olabilmek

Medeni kanunun ve belediye başkanının, bana vermiş olduğu yetki ile, sizleri karı-koca ilan ediyorum! Tebrikler…

Sorular

 Soru

Sorular

İlkbahar… 

Aylin’in en sevdiği mevsimdi. “Doğa uyanıyor” diyerek, sevinçle bahçelerinin yeşilliğine kendini bırakırdı. Annesini çağırır, ona da her şeyi göstermek ve paylaşmak isterdi. 

Kıyaslar

 Kıyaslamak


Kıyaslar

Eve geldiğinde, çantasını bir kenara atıp odasına geçmesi bir oldu. Annesi durumu fark etmişti. Sakince peşinden odaya girdi.

- Oğlum hayırdır, bir sıkıntın var gibi... Sana yardımcı olabileceğim bir şey var mı?

Halkalar

Bedel

Halkalar

-Ben çıkıyoruuum!

-Odanı topladın mı kızım?

-Aman annee, gelince hallederim.

Şimdi Bu Anne Ne Yapsın?

Yetki ve Sorumluluk

Şimdi Bu Anne Ne Yapsın?

Gülten, nöbetçi öğrencinin açtığı bahçe kapısından dışarı çıktı. Üzüntüden, gözleri sulanmıştı. Küçük oğlunu emanet ettiği ablasının evine doğru yürümeye başladı. Müdür yardımcısı, kızı Zeynep hakkında görüşmek istediğini söylemişti. Telefonda, okuldan arandığını gördüğü anda, içini bir sıkıntı kaplamıştı. Yine ne olmuştu?

Ya Onlar Da Yanıldılarsa?

 İrdelemek

Ya Onlar Da Yanıldılarsa?

İnsan doğduğu andan son nefesine kadar öğrenebilen bir canlıdır. 

Bir bebek dünyaya geldiğinde, artık göbek kordonundan değil, ağzından beslenir. Ciğerleri nefesle dolar, bir sıvı içinde değil de oksijenli bir ortamda yaşar artık. Altı ıslandığında, rahatsızlığını belli etmek için ağlamayı öğrenir.

Anlamlı Veda...

 Deneyim

Anlamlı Veda...

Otobüsün camına başını dayamış, yolu izliyordu Eda. Derin düşüncelere dalmış, yaşadıklarıyla ilgili düşünüyordu. Hem çıkarımlar yapıyor, hem de yaşananlarla ilgili daha iyi sebep-sonuç ilişkisi kurabiliyordu. Evde de akşamları bunu yapardı. Yatma saati gelince yastığa başını koyar, hemen uykuya dalmazdı. Bu, onun rutini olmuştu artık. Günün yoğunluğundan bazı şeyleri düşünecek vakit bulamıyor, hayatın hızına kapılıyordu. Akşamları yaptığı bu günlük değerlendirme, ona iyi geliyordu.

Fen Bilgisi

Yasalar

Fen Bilgisi

Aslı, cumartesi sabahı, geç bir kahvaltının ardından, bulaşıkları yıkıyordu. Kızı Zeynep de ödevlerini erkenden bitirip, alışverişe rahat rahat gitmek için ders çalışıyordu. Mutfak masasında, kafasını kaşıyarak, Fen Bilgisi dersinin sorularını cevaplamaya çalışıyordu. 

Stressiz Yaşam

Stressiz Yaşam

Stressiz Yaşam

İnsan, yaşantısını mutlu ve başarılı bir şekilde sürdürmek ister. Gerginlikten, tartışmalardan uzak, rahat, huzurlu, dingin bir ömür hayal eder. Hedeflerini belirlerken, kararlarını alırken, hiç kimse sonunda ışığı göremeyeceği tünellere girmek istemez. Oysa insan yanılır…

Beauty Lies In The Eyes Of The Beholder

Beauty

Beauty Lies In The Eyes Of The Beholder

Mankind has been given the ability to perceive the reality of the external world through its sensory organs. Dozens of details we see, various words and sounds we hear, different flavors we taste, scents we smell, and sensations we feel... Every moment we live, we witness different events, situations, and people.

İmdat! Yemeklere Yem Olmak Üzereyim

 Kilo

İmdat!  

Yemeklere Yem Olmak Üzereyim

Bir süredir çevresindekiler, ya kilonun ona yakıştığını ya da inanırsa her şeyi yapabileceğini söylüyordu. "Tabii ki..." diyordu, teşekkür ediyordu, onay veriyordu ya da konuyu değiştiriyordu. Farklı farklı tepkiler geliştirmişti bu konuyla ilgili. Ama gel gelelim, herhangi bir gelişme kaydedemiyordu. Uzun zamandır tartıya çıkmıyordu ama kıyafetlerinin hafif hafif sıkmasından anlıyordu kilo aldığını.

Öyle Olması Gerekmez Miydi?

İmkan

Öyle Olması Gerekmez Miydi?

İnsan…

Karşılaştığı her şeyi normalleştirmeye meyilli olan bir canlı… 

Bir de bu karşılaştığı şeyler ona çok kolay verilmişse, bunu standart zanneden insanoğlu, ne de nankördür… 

Kim Kimdir?

 Kim Kimdir?

Kim Kimdir?

Ayla, kendini bildi bileli sağlıklı beslenirdi. Elmaların en doğalını bulup onları yer, hatta her zaman bulamaz diye buzdolabının dondurucusunda stoklardı. Buğdayı ata tohum olmayan unu, asla almazdı. Sebzelerin, bahçede, ilaçsız yetişenlerini bulmaya çalışırdı. Organik ürünlerin bile hangisi gerçekten organik, hangisi değil bilirdi. Belli markalara güvenirdi. Çünkü bu konuda geniş araştırmalar yapmıştı. Ayla, hiç şeker yemez, o yüzden de şekersiz tariflerle tatlılar yapmayı öğrenmişti. Çünkü evde çocuklar da vardı. Ve onlar, bu kadar sağlıklı beslenmek yerine, yediklerinden keyif de almak istiyorlardı. Peki Ayla, onları rahat bırakır mıydı?  

Düşe Kalka...

Çıraklık

Düşe Kalka

Üniversiteyi dereceyle bitirmişti. Haliyle bu alanda yetkin olduğunu düşünerek, elindeki birikimi ve biraz da ailesinin desteği ile kendi işini kurmaya karar vermişti. İşyerinin her detayını zihninde kurmuştu. Ancak, daha iş yerini arama sürecinde bile o kadar zorlanmıştı ki...

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Seminerleri Hakkında Düşüncelerim

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Seminerleri Hakkında Düşüncelerim Bu hayatta her insan mutlu ve başarılı olmak ister…  Bunun için, Sevdiği insan...