Üretim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Üretim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

PES ETTİM

 


PES ETTİM

Sezen ailesinin nazlı kızıydı. Üç erkek çocuktan sonra dünyaya gelmişti anne ve babası çocukluğu boyunca bir dediğini iki etmediler. Her istediği alınmış istediği okullarda okumuş Sezen‘e hiç hayır denmemişti. Ailesi adeta etrafında dönüyordu böyle büyümüştü Sezen.

HAVALI TERCİHLER

 

HAVALI TERCİHLER

“Çırak yetişmiyor.” demişti ayna ustası… Yeni neslin mesleklerinde çıraklık aşaması yoktu anlaşılan.

Halbuki hayatın yasasına aykırı değil miydi bu?

Her şey bir çıraklıkla başlamıyor muydu?

OVALLEŞEMEDİK Mİ?

 


OVALLEŞEMEDİK Mİ?

“İş yerinde duygularla mı hareket edilir? Ne demek kalbim ısınmadı? Bu şekilde iş mi yürür?”

İrem iş yerinde üretim şefiydi. 20 kişilik bir ekibin yöneticisiydi. Firma, ilk yardım eğitimi için liste istemişti. İrem de ustabaşının gitmesini istedi. Firmanın belirlenen eğitimlerinde ilk önce ustabaşının gitmesini istiyordu. Eğer insan yönetecekse bilen kişi olmalıydı. Fakat ustabaşı daha duygusal davranıyordu. 

İŞİNİ SEVEREK YAPANLARIN ÖYKÜSÜ

 


İŞİNİ SEVEREK YAPANLARIN ÖYKÜSÜ

Ilık meltemli bir bahar günüydü. Havada yeni açan mis gibi portakal çiçeklerinin kokusu hakimdi. Doğa canlanmış, adeta pırıl pırıl parlıyordu. Sanki neşe içinde olduklarını düşündüren serçeler, etrafta ötüşüyordu. Bir grup genç kadın da bu bahar havasından istifade iyi bir şey yapmak için yola çıkmışlardı. Hedefte yaşlılar yurdu'na gitme niyetleri vardı. Giderken yanlarına ufak tefek hediyeler de aldılar. Amaç gönülleri ısıtmak ve birilerini hatırlamak olunca, en ufak hediye bile ne çok anlam ifade ediyor. 

O İŞLER ÖYLE OLMUYOR İŞTE

 

O İŞLER ÖYLE OLMUYOR İŞTE

Sinan 4 çocuklu bir ailenin 3. çocuğuydu. En büyük hayali bitirdiği öğretmenlik bölümünden bir devlet okuluna atanabilmekti. Yıllarca dershanelerde öğretmenlik yapmış ancak istediği maaşı alamamıştı. Mutlu bir evliliği vardı ancak eşinin kendisinden fazla kazanması, ona içten içe kötü hissettiriyordu. Her yıl bayramlardaki akraba gezmelerindeki atanma sorulardan sıkılmıştı. Artık güçlü görünmek, kendi işinin patronu olmak istiyordu.

BİR İFLASIN ÖYKÜSÜ



BİR İFLASIN ÖYKÜSÜ

Ahmet babasını kaybettiğinde henüz 8 yaşındaydı. Aklına babasının vefat ettiği gün geldi. Birden evleri insan kalabalığı olmuştu. Halaları, teyzeleri hüngür hüngür ağlarken annesi bayılıp duruyordu. Bu bayılmalar bir yıla yakın sürmüştü. Babasını bir daha göremeyecek olmasının yanında bir de annesini kaybetme korkusu da yaşıyordu o günlerde. Annesi zamanla toparlanmıştı ve tüm hayat odağı oğlu olmuştu.  

TIRTILLAR MI DÖNÜŞÜR SADECE?

 TIRTILLAR MI DÖNÜŞÜR SADECE?

Bu yaz tırtıllar her zamankinden çok daha fazlaydı. Bahçede çardağın altında her oturduklarında masaya pıtır pıtır düşüyorlardı. Kocaman bir ailesi vardı Nisa'nın ve her yaz bahçe evinde bir araya geldiklerinde masa kalabalık olurdu. Masaya düşen tırtıllar, özellikle ortada yemek varken büyükler için kabusa dönüşse de çocuklar için tam bir eğlence kaynağıydı. Niye mi? Çünkü çocuklar tarafından o tırtıllar itinayla toplanır, kavanoza yerleştirilir, böylelikle her çocuğun tırtıl adedince hayvanı olurdu. Anneler "Yapmayın evladım!" diye kızsa da çocuklar buna pek aldırış etmezlerdi. Tırtıllar o yaz her zamankinden fazla gündem olmuştu.

ÇAMAŞIR DAĞI


ÇAMAŞIR DAĞI


Aysu, üç çocuklu bir ailenin yıllar sonra dünyaya gelen en küçük çocuğuyduAblaları büyüyüp üniversiteleri için evden ayrılmış, annesi babası emekli modlarına geçmişken Aysu minik bir yavruydu. 

MESAJINIZ VAR

 


MESAJINIZ VAR

İnsanların birbirini anlamakta zorlandığı, bu nedenle de birbiriyle iletişimlerinin kopma noktasına geldiği bir dönemdeyiz. Tam da böyle bir dönemde ilginç bir yazı ile karşılaştım.

Peki, neydi bu yazı?

RIZKI VEREN KİM?

RIZKI VEREN KİM?

Sevda yine işten geç dönmüştü. İşyerinde muhasebe servisinde çalışıyordu. Yıl sonu olduğunda iş yükü iki katı kadar artıyordu. Ona rağmen hiç yüksünmeden şikâyet etmeden çalışırdı, seviyordu da işini.  On iki yıldır aynı yerdeydi. 

BİRLEŞEBİLENLERE NE MUTLU



BİRLEŞEBİLENLERE NE MUTLU

Aysel 11 yıldır aynı hukuk bürosunda çalışıyordu. 11 yılda çok insanla tanışmış, çok davaya şahitlik etmişti. Bazı davaların iş yükü çok fazla oluyor, altından tek başına kalkmaya çalışırken çok yoruluyordu. 

Yeni gelen yöneticisiyse bazı yöntemleri değiştirmeye başlamıştı. 

KOLAY YOLDAN KAZANÇ ZOR YOLDAN YAŞAM

 


KOLAY YOLDAN KAZANÇ ZOR YOLDAN YAŞAM

“Her şeyin bir bedeli vardır.” diye bir söz vardır. Peki ya karşılıksız kazanılan paranın bedeli nedir? İnsanın hayatına kazandırdığı rahatlık mı, yoksa derinlerde gizli bir huzursuzluk mu? Kolay elde edilen kazanç, başta insana büyük bir nimet gibi görünse de zamanla farklı gerçeklerle yüzleşmemize neden olabilir.

 

HER SEVDİĞİ İNSANA İYİ GELİR Mİ?

 


HER SEVDİĞİ İNSANA İYİ GELİR Mİ?

Kim en sevdiği şeyleri sonsuza dek bırakmak ister ki...? Hiç kimse... Bir şeyi seviyorsa eğer hep onun yanında olmak, kaybetmemek, hatta bu nadir bir şeyse korumak ister herkes. Sevmediği, ilgisini çekmeyen şeylere karşı böyle bir tavrı olmaz kimsenin.

ÜRETİM ÖZ DİSİPLİNLE BAŞLAR


 


ÜRETİM ÖZ DİSİPLİNLE BAŞLAR 

40 kişilik üretim yapan bir firmanın genel müdürlüğünü yapıyordu Eren. Sabah yine işe gittiğinde yine aynı manzara ile karşılaşmıştı. Anlam veremiyordu bir türlü olana…

HAREKETİ DURDURMANIN YANKILARI

 

HAREKETİ DURDURMANIN YANKILARI

Nilüfer merak ediyordu: “Nasıl oluyordu da üç ay öncesine kadar o yoğunluk içinde sabahları erkenden kalkabiliyor, sabah sporunu yapıyor, motive bir şekilde güne başlayıp 9-5 işine gidip geliyor, akşam da ev işleriyle ilgileniyordu? Üstelik yaptığı ekstra şeyleri düşündükçe hayrete düşüyordu. Nasıl bu kadar kısıtlı zamanda bu kadar çok şeyi sıkıştırabiliyor, hem de hevesli bir biçimde yapmak istiyordu?”

FARKI FARK EDEN

 



Farkı Fark Eden  

Her yaz olduğu gibi bu yaz da çiftlikte geçirmeye karar vermişlerdi. Çiftlikte hayat başka akıyordu. Sabah günün ilk ışıkları ile uyanmak hiç de zor değildi. Sessizlik içinde bile hayatın kendine has bir ritmi vardı. Gün, dağların ardından aydınlanırken modacıların kullandığı o “çabasız şıklık” tabiri gibiydi her yer. Yormayan, dingin ve göz alıcı. Kuşlar sakin ve mutlu. Ağaçların yaprakları bile esneme hareketi ile güne başlıyordu adeta. Geceden hafif bir nem ile yer yüzü adeta yüzünü yıkıyordu. Çiftlikte hayat şehirden çok başka başlıyordu. Ne kadar yorgun yatarsan yat hep dinç ve dinlenmiş uyanıyordu insan. 

Hayat çiftlikte hep hareket halinde geçmesine rağmen, zihinsel bir dinginlik hep oluyordu. Neydi peki insanı bu şekilde dinç ve dinamik yapan, huzurlu hissettiren? 

KARADA BOĞULMAK

  


 KARADA BOĞULMAK

Kuş cıvıltılarıyla süslenen ılık bir Nisan sabahıydı. İçinde bir sıkıntı ile yataktan kalkmış ve kendisini balkonuna atıvermişti. Yeşil ile gökyüzünün uyumuna hayranlıkla bakıp içini rahatlatmaya çalıştı. Son zamanlarda bu geniş yeryüzünde payına sıkışmışlık ve boğulma hissi düşmüştü.

Sabahın bir vakti öpmeden, sarılmadan geride bıraktığı eşi geldi aklına. İşte yine aynı his…

Ne oluyordu, aynı evde iki yabancı gibi olmuşlardı. Bunu düzeltmek yerine de sürekli anı kurtaracak geçici çözümler ile günlerini geçiriyordu. Artık böyle devam etmesini istemiyordu. Kendisindeki olumsuz değişiklikler canını sıkıyordu. Her sabah neşe ile kalkan, evi ile ilgilenmekten keyif alan, çalışmadan duramayan o hareketli kız gitmiş yerine içinde bulunduğu can sıkıntısını gidermek için sürekli televizyon izleyen, elinden telefon düşmeyen hareketsiz bir kız gelmişti.

Zorlukları Yenebilmek

Zorlukları Yenebilmek

İnsan bir iş yapmaya karar verdiğinde o işte çok iyi olmak ister. 

Kendisinde var olan yeteneği ile başarmak ve övülmek, takdir görmek ister.

Peki sadece istemek, iyi olmak için yeterli midir?

Arkadaşları Ahmet'e tam da duymayı istediği şeyleri söylüyorlardı; 

- Sen bu pasta işini gerçekten biliyorsun

- Bir pastane açsana, sen bu işi başarırsın

- Kendi işini kurmalısın sende o potansiyel var

Ahmet de artık ikna olmuş ve bu işi kurmaya karar vermişti...

Başarı Yolculuğu

 

Başarı Yolculuğu

Güneş ışığı pencerelerden içeri süzülüyor, havada tembelce dönen toz zerreciklerini yakalıyordu. Sıcaklığı pelüş ofis koltuklarının içine işliyor, siyah deri yüzeyleri ısıtıyordu. Konferans masası parmak uçlarının altında pürüzsüz ve serin hissediliyordu, şık maun kaplaması doğal ışık altında parlıyordu. Ofis, çalışanların sesleriyle uğulduyordu. Klavyeler ritmik bir vuruşla tıkırdıyor, ara sıra çalan telefonlar, dinlenme odasındaki kahve makinesinin gürültüsüne karışıyordu. Demlenen kahvenin şekerli-acı aroması ofise yayılıyordu. 

İnsanın Seheri

İnsanın Seheri

Gökyüzü gece mavisi, kuşlar henüz sessizken,
Hava soğuk, su soğuk, tüyleri diken olmuş…
Komşuları uyumuş, kedisi uyumuş,
Bu vakitte kalkabildiği ilk gecesi buymuş…
Bir keresinde dedesinden
Seher vaktinin kıymetli olduğunu duymuş…