BİR İFLASIN ÖYKÜSÜ



BİR İFLASIN ÖYKÜSÜ

Ahmet babasını kaybettiğinde henüz 8 yaşındaydı. Aklına babasının vefat ettiği gün geldi. Birden evleri insan kalabalığı olmuştu. Halaları, teyzeleri hüngür hüngür ağlarken annesi bayılıp duruyordu. Bu bayılmalar bir yıla yakın sürmüştü. Babasını bir daha göremeyecek olmasının yanında bir de annesini kaybetme korkusu da yaşıyordu o günlerde. Annesi zamanla toparlanmıştı ve tüm hayat odağı oğlu olmuştu.  


Babasını kaybetmişti ama hayatını ona adayan bir annesi vardı. Bunun yanında dedesi, amcaları, dayıları üzerine titriyordu.  Ona babasızlığı yaşatmamak için adeta seferber olmuşlardı. Onu çok rahatlıkta ve bollukta büyütmüşlerdi. Özel okullarda okutmuşlar ancak lisede dışardan okurum diyerek okulu bırakmıştı. 18 yaşına girdiğinde ilk arabasına binmişti. Hiçbir arkadaşında olmayan konforda yaşıyordu. Evde boş kalmaktan sıkıldığından bir dükkan açarak galericiliğe başlamıştı. 


Dükkânı açtığı dönemde araç piyasası iyi getiri sağlıyordu. Araç fiyatları çok hızlı yükseliyor aldığı araçları iyi karla satıyordu. Ahmet’in keyfine diyecek yoktu. Bol kazançtan istifadeyle son model arabalara biniyor, lüks markalardan giyiniyordu. Ticareti nedeniyle etrafı da epey kalabalıklaşmıştı. Ancak çevresi ve arkadaşları değişmeye başlamıştı. Eski arkadaş çevresiyle görüşmez olmuştu. Arkadaşları buluşmak istedikçe yoğunum diyerek ertelemesi buna sebep olmuştu. Artık yepyeni erkek ve kız arkadaşları vardı. Beraber alkollü mekanlarda geç saatlere kadar eğleniyorlardı.



Annesi onun yeni yaşam tarzından ve eve geç gelmesinden rahatsızdı. Birkaç kez bunu tasvip etmediğini, onun için endişelendiğini söylemişti. Ahmet annesine gece geç saatlere kadar ticaret yaptığını söylemiştiMüşteri kitlesinin o ortamlarda takıldığı için mecburen gittiğini söylemişti. Ancak o ortam ve o geç saatlerde karlı satışlar yaptığını belirtmişti. İnsanlar yanlışı bahanesiz yapmazlar. Yapılan her türlü yanlışın bir bahanesi olabiliyor. İnsan kendini haklı çıkaracağı öyle güzel mantıklar uydurabiliyor ki

 

Kadıncağız da üstüne titrediği oğluna inanmıştı. Ne de olsa 27 yaşında koca bir adam olmuştu. Oğlum öyle diyorsa öyledir diyordu. Amcaları, dayıları da durumu fark edip onu uyarmıştı ama nafile.  Ahmet’in bu hızlı yaşantısı gösterişli arabalarla, marka elbiselerle kalmamıştı. En lüks restoranlarda misafir ağırlıyordu. Senede birkaç kez arkadaşlarını toplayıp lüks otellerde tatiller yapıyorlardı. Yaşantısıyla, harcadığı paralarla birçok kişinin dikkatini çekmeye başlamıştı. Aşırı bir tüketimin içine girmişti. Bu süreç birkaç yıl sürmüştü. 

 

Bir gün büyük amcasını arayıp ofisine çağırmıştı. “Amca ben battım, buralardan gitmem gerek, alacaklılar bugün yarın kapıya dayanır” deyip hüngür hüngür ağlamıştı.  Defalarca uyarmasına rağmen söz dinlemeyen yeğeni şimdi ona yalvarıyordu. Beklenen son olmuş ve amca mecburen işin içine girmişti.   Amcası Ahmet’in neredeyse kredisinin olmadığı banka kalmadığı gördü. Ahmet banka faizlerinin tepe yapmasıyla sıkışmıştı. Öyle bir illüzyona düşmüştü ki çıkış yolu olarak da tefecilere başvurmuştu. Tefecilerden yüksek fiyatla araba alıp düşük fiyata satmıştı. Böylelikle borcu ötelemeye çalışmıştı.  Yaptığı yanlışın daha fazlasını yaparak doğru bir sonuca ulaşmaya çalışmıştı. Oysa ertelenen her şey büyüyordu. Ahmet’in bu duruma pek aldırmamış olduğu ortadaydı. Devre sonu faizini ödeyemediğinde bankanın biri evlerine el koymuştu. İşte o gün başına dank etmişti ne yaptığı. Ödemeleri yapamamaya başlayınca bankalardan, vergi dairesinden vs. yazılar gelmeye başladı. 




Amcası baktığında yeğeninin galerisi, bir dünya aracı, dükkanı vardı. Fakat borçlar da sürekli çığ gibi büyümüştü. Bu arada Ahmet’in iflası çevresinde hemen duyuldu. Alacaklılar kapıya dayanmıştı. Amcası duruma müdahale ederek alacaklılarla masaya oturup uzlaşmaya çalışıyordu. Her gece beraber eğlendikleri kişiler ortalıkta yoktu. Geminin su aldığını görünce ilk onlar onu terk ettiler.  Babalarından göremeyeceği iyilikleri yaptığı bazı çalışanları dava açarak gitti. 

Ahmet bunalımdaydı. Sürekli ‘’Ben bu hale düşecek adam mıydım?’’ diyordu. Bunu fark eden amcası “ Bak Ahmet, hayat boyu yaşadığımız şeyler temelde iki kısımdır. Birincisi bizim istediğimiz yani nefsimizin hoşuna giden şeylerdir. İkincisi ise sevmediğimiz istemediğiniz nefsimizin hoşuna gitmeyen şeylerdir. İşte bu kısımda sıkıntılar, zorluklar, hastalıklar gibi olaylar bulunur.  Bu musibetler insanların unutmaması gereken şeyleri unutmasından başına gelir. İnsan, görmesi gereken şeyleri göz ardı ettiğinde birikir ve birden çığ gibi gelir. 

Aslında sıkıntılar şok etkisi oluşturarak bizi uyanışa sevk eder. Hani böyle evde keyfin yerinde koltukta uzandığını düşün. Birden gök gürültüsü duyduğunda nasıl sarsılırsan işte aynen öyle. İnsanoğlu hayatın asıl amacını unuttuğunda bu musibetler başına gelir. Çünkü sarsılması gerekiyordur. Her insan sıkıntılar yaşar. Yaşadığımız sıkıntılar sebebiyle hayata küsmemeliyiz. Yaşadığımız sıkıntılar bizleri olgunlaştırır.  Bu sıkıntılara sebep olan söz ve davranışlarımız nelerdirNe gibi hatalar yaparak bu duruma geldik? Bundan sonra aynı sıkıntıları yaşamamak için yapmamız gereken nedir? Önemli olan bunları tespit edip sebep sonuç ilişkisi kurmaktır. İşleri o kadar büyütmene gerek var mıydı? Kredi almadan borcunu ödeme imkânın yok muydu? Olmayacak bedene olmayacak elbise giydirmeye çalışmaya neden uğraştın? Sonuç itibariyle yanlıştan doğru çıkmaz. Şimdi sen de bir düşün taşın bakalım seni bu sonuca getiren sebepler neydiÖyle görünüyordu ki Ahmet hayatının en doğru sorularını soracak ve en uzun düşünüşünü gerçekleştirecekti. 


***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

***


3 yorum:

  1. Gerçekten insan bir şeyi çok istediğinde ve hazza zahmetsiz çabuk ulaşınca bırakmak istemiyor ve işaretleri, uyarıları görmüyor ve görmekte istemiyor.

    YanıtlaSil
  2. "Yapılan her türlü yanlışın bir bahanesi olabiliyor..." gerçeklerin su üzerine çıktığı ve içimize işlediği çok güzel bir yazıydı. Çok çok teşekkürler. Bilinç açıcı olması dileğiyle...

    YanıtlaSil
  3. Hiç birşey birden bire olmaz biz gereksiz yere sınırları zorluyoruz ve sınır ihlalinden dolayı başımıza gelmeyen kalmıyor. Başımıza gelen musibetlerden ders almak ümidiyle çok güzel bir yazı olmuş

    YanıtlaSil