VE İNSAN SINANDI
Bazen istediklerini elde ederken… bazen istediklerini elde edemezken..
Bazen de hiç elde edemeyecekleriyle..
Bazen istediklerini elde ederken… bazen istediklerini elde edemezken..
Bazen de hiç elde edemeyecekleriyle..
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
Yine oflayarak attı yorganı üzerinden Leyla...
‘’Of deme! af de!’’ derdi rahmetli babaannesi. Ona da “of
babaanne ya” derdi hep. Yine geç kalmıştı işe hep azar işitiyordu patronundan,
işlerde gecikiyordu sonra akşam geç çıkmak zorunda kalıyordu. İşlerini erken
bitirdiği zamanlarda ise arkadaşları bir yerlere davet ediyor onlara da hayır
diyemiyor gece 12:00’a kadar evin yolunu zar zor anca bulabiliyordu.
Çok sıkılmıştı artık bu böyle nereye kadar diye düşündü bir şeyler yapmalıydı ama ne? Nasıl?
Deniz kenarına her geldiğinde oturduğu o bankta oturmuştu yine. Uzun sahil şeridinde onun yerini belirleyen incir ağacını gören o bankta… Kayalıkların arasında, muhtemelen kimsenin dikmediği, kendi kendine hayat bulmuş, bulunduğu yere güzellik katan o güzel ağaç… Sahile her yürüyüşe geldiğinde hep bu bankı seçerdi. Bugün de bu güneşli kış gününün sabahında yürüyüşe çıkmış, yine aynı bankta oturmuştu. Güneşin, denizi altın tozlarına boyayan pırıltılarını seyrederken düşüncelere dalmıştı…
Hangisi daha zordur?
Ne yapacağını bilememek mi, yoksa bilip de yapamamak mı?
Kararsız kalmak mı, yoksa o kararı uygulamak mı?
Ne de çabuk geçiyordu zaman. Burcu evleneli 3 ay olmuştu. İşten çıkıp koşa koşa eve gelmek, hemen aceleyle yemek hazırlığına girişmek, eşini karşılamak, yemek yiyip iki sohbet edip ertesi sabah yine aynı rutine geri dönmek biraz yormuştu Burcu’yu. Evliliği hiç böyle hayal etmemişti. Nişanlı oldukları zamanlardaki gibi el üstünde tutulacağını, gezilere gideceklerini, eşinin çiçeklerle eve döneceğini bekliyordu, ama öyle olmadı. Eşinde bir değişiklik yoktu. O yine her zamanki gibi nazik bir insandı ama aynı evin içinde olunca insan birbirinin her türlü haline şahit oluyordu. Koltuk kenarına sıkıştırılmış çoraplar, televizyon izlerken yerlere dökülen kuruyemişler, ah bir de o futbol maçları… Burcu’nun hayalleri arasında bunlar yoktu. Yüzünü buruşturduğunu fark etti ve hemen bu düşüncelerinden sıyrıldı.
İnsanoğluna, duyu organlarıyla dış dünyadaki gerçekliği algılama marifeti verilmiştir. Gördüğümüz onlarca detay, işittiğimiz çeşit çeşit kelimeler ve sesler, tattıklarımız, burnumuza gelen kokular ve hissettiklerimiz… Yaşanılan her an, farklı olaylara, durumlara, kişilere şahitlik edilir.
Çok severdi yolculukları... Küçüklüğünde, babasının iş durumu nedeniyle pek çok şehre tayin olmaları ile başlayan, sonrasında üniversite, iş hayatı derken devam eden şehirler arası yolculuklar... Zamanla kısa ve uzun süreli yolculuk yapmayı iyice öğrenmişti.
Bir Arpa Boyu
Oturduğu bankta, gökyüzüne doğru baktı. Masmavi bir tavanın altındaydı. Korna, araba ve insan sesleri birbirine karışıyordu. Hepsinden sıyrılıp rüzgârı hissetmeye, önündeki denizin kokusunu ciğerlerine çekmeye ve rahatlamaya çalıştı Ahmet. Ne içindi bu kadar koşturmaca? Nereye yetişmeye çalışıyordu insanlar? Ve sonra kendini düşündü, ulaşmak istediği yer neresiydi? Ne kadar yol almıştı? Zihnindeki bu soruların nedeni, bugün iş yerinde farkettiği boşluk hissiydi. Karmakarışık bir halde, tüm sorular ruhunu kovalıyordu sanki. Aslında; ne katı mesai saatleri, ne uyumsuz çalışma arkadaşları, ne de hizmet ettiği insanların yanlış davranışları onu olumsuz etkilemişti. Ama bugün, bu bankta, neden bu kadar yorgun hissettiğini anlamaya ihtiyacı vardı. Sanki arşınlarca yol gitmiş ama bir arpa boyu yol alamamış gibiydi. Ona yorgun hissettiren şey, neyi neden yaptığını bilmemesiydi.
Köpüklü kahvesinden, keyifle kocaman bir yudum aldı. Gözleri, pencereden dışarı dalmıştı. Sonbahar ne de güzel gelmişti, bu sene bu şehre. Uçuşarak yerlere düşen rengarenk hazan yaprakları, tam bir görsel şölen değil miydi? Gözlerini kapattı ve yaprakların hışırtısını dinleyerek, serin havayı yüzünde hissederek yürüdüğünü hayal etti.