Marifet, Güzel Bakabilmektir
İnsanoğluna, duyu organlarıyla dış dünyadaki gerçekliği algılama marifeti verilmiştir. Gördüğümüz onlarca detay, işittiğimiz çeşit çeşit kelimeler ve sesler, tattıklarımız, burnumuza gelen kokular ve hissettiklerimiz… Yaşanılan her an, farklı olaylara, durumlara, kişilere şahitlik edilir.
Ancak, her
mesajı da tüm gerçekliğiyle algılayamaz insan. Baktığı yönde var olan her
detayı göremez mesela. Bir manzaraya bakarken, denizdeki dalgalara odaklanır ama
köşedeki evin bacasından zamansız tüten dumanı kaçırır. Ya da tüm dikkatiyle
sevgilisinin anlattıklarını dinlerken, yanından geçen o aç kedinin mırıltıları
ulaşmaz kulaklarına… Her koku çekmez ilgisini, ta ki içlerinden biri geçmişten
bir anıyı hatırlatana dek…
Peki neden?
İnsanın dış dünyadaki onca mesaj içerisinden sadece bazılarını algılamasının,
çoğunu ise silmesinin sebebi ne olabilir?
Yaşanılan her
olayda, kurulan her ilişkide, şahitlik edilen her öyküde doğrular ve yanlışlar
bulunur. Tartışmalarda haklı olunan taraflar olduğu gibi, yapılan haksızlıklar
da vardır. Her insanın olumlu davranışları olduğu gibi olumsuz, toplamda zarar
veren tepkileri de vardır.
İnsan ise bir seçim yapar…
- Doğruları ya da yanlışlara odaklanmaktan yana…
- Kendi haklılığını ya da karşı tarafın haklılığını görmekten yana…
- İnsanlardaki olumlu tarafları ya da olumsuz tarafları algılamaktan yana…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki, “İnsanın istekleri nerdeyse, merakı, ilgisi,
konsantrasyonu ve nihayetinde algısı da oradadır…”
Öyle zamanlar olur ki, insan tüm yaşantısının içerisinde duygularını aktifleştiren, onu kızdıran,
üzen, tepkiselleşmesine sebebiyet veren olumsuzluklara odaklanır…
Eşiyle olan
ilişkisinde zaman zaman olumlu davranışları görmezden gelir. Yapılan onca fedakârlık,
destek olmak için sarf edilen çabalara rağmen, insanın algısı eksiklerden yana olur.
Geç kalınan akşam yemekleri, unutulan özel günler, ailenin yanında düşüncesizce
edilen sözler… İlişkilerde kimi zaman yapılan hatalar, doğrulara ve güzellere
nazaran, insanı daha çok etkiler.
Ergenlik
dönemindeki bir çocuk, ailesinin kendisini yetiştirmek için ödediği bedelleri,
verilen mücadeleleri kimi zaman yok sayar. Dışarıya çıkmak istediğinde
verilmeyen izinler, ders çalışması için televizyonun kapatıldığı akşamlar,
davranışlarının toparlanması için koyulan sınırlar daha çok görünür olur
gözüne…
Bazen de insan, sahip
olduğu imkânları o kadar arttırmak ister ki, iş değiştirmeyi kendine ihtiyaç
haline getirir. Ve o andan itibaren, mevcut iş yerindeki eksikler, takım
arkadaşlarının yanlışları, patronunun sözde haksızlıkları büyüye büyüye dağ
olur gözünde…
İnsan bulunduğu
ilişkiden, çalışma ortamından, sosyal çevreden uzaklaşma isteği ağır bastıkça,
olumsuz detaylara odaklanmaya, olumlulukları ise silmeye başlar… Elde ettiği
faydayı ve hazzı görmezden gelir. İsteğinin miktarı ne kadar fazlaysa,
algısındaki ve aktarımındaki adalet de o kadar şaşar. Ve kendisine toplamda
zarar verecek tepkilere, kararlara sürüklenir…
Öyle zamanlar da
olur ki, insan onca olumsuzluğun içerisinde yaşantısındaki olumlu ayrıntılara
daha çok konsantre olur. Gözüne yanlışlardan çok doğrular, çirkinlerden çok
güzeller çarpar…
Bir anne,
çocuğuna bakarken yaptığı yaramazlıkları, eve verdiği zararı, sebep olduğu
masrafları, uykusuz geceleri görmez. Aksine, varlığının verdiği hazza,
sarıldığı anda hissettiği o sıcacık mutluluğa, yüzündeki bir gülümsemeye
odaklanır. “Bir gülüşü var ki, her şeye bedel…” der. Sıkıntılar uçar gider…
Ya da bir insan,
karşı cinsle olan ilişkisinde hayat boyu eksikliğini hissettiği güveni, huzuru
bulduğunda, kişinin somut eksiklerini, zamanla aldığı kiloyu, ilişkide atladığı
detayları pek dert etmez. “Olsun, ben onu böyle de seviyorum.” diyebilir…
Bazen de bir
insan, yaptığı işten o kadar keyif alır ki, mesai saatleri dışında çalışarak
harcadığı ek zamanı, yollarda gidip gelirken çektiği sıkıntıyı, ekonomik
anlamda zorlandığı dönemleri hoş görür. Her türlü zorluğuna rağmen yaptığı
işten elde ettiği fayda ve haz algısına daha çok temas eder.
Çünkü, insanın
yakınlaşma isteği arttıkça, olumsuz detayları silme meyli artar. Zihnin filtresinden
içeriye hep olumlu detaylar girmeye başlar. Büyüklerin “İnsan sevdiğine güzel
gelirmiş…” lafı anlam kazanır…
Peki, insan
algısını nasıl yönetmeli? Hayatın içerisinde öyle alanlar var ki bırakıp
gidemeyeceğimiz ilişkiler, yarım bırakamayacağımız işler, arkamızı
dönemeyeceğimiz durumlar olur. İsteklerimiz, bizi yüz çevirmeye, olumsuzlara
konsantre olmaya itekler. Ancak insanın faydasına olan, bir problemi çözmeden
sahneyi terk etmemesidir.
O zaman…
İlişkimi
toparlamak istiyorsam, eşimin eksiklerine, söylemediklerine, yapmadıklarına
konsantre olmak yerine, an be an doğrularına odaklanmaya çalışmak… Teşekkür
etmek için fırsat kollamak…
Uzaklaşmak
istediğim işimdeki patronum… Ondan öğrenecek neyim olabilir? Takım arkadaşımın
bende eksik olan hangi olumlu davranış özelliği var? Daha düzenli olması,
ilişkilerinin daha iyi olması, ya da teknik bir konudaki bilgisi… Kendime onu
modelleyerek ne katabilirim?
Yakın çevrem,
akrabalarım, komşum, mahallem… Aynı sahnede bulunduğum insanlardan mutlaka
kendime alabileceklerim var. Komşumun, çocuğu yaramazlık yaptığındaki şefkatli
yaklaşımı… Bakkal Hüseyin amcanın, müşteriye olan ilgisi alakası… Yengem
Neriman’ın, misafir ağırlarken herkesi rahat ettirme çabası… Apartman
görevlisinin, her sabah işini güler yüzle yapması… Sitede herkesin yaka
silktiği Ahmet amcanın, mahallenin köpeklerinin yemeğini-suyunu eksik etmeyişi,
onlara olan içten merhameti…
İnsan eğer
güzeli görmeye niyet ederse, hayat da her detayıyla ona güzellikleri sunar. En
ilişki kuramam dediğimiz insanların, bundan adam olmaz diyeceğimiz kişilerin
bile olumlu özellikleri, en azından kendisine fayda veren olumlu davranışları
vardır. Güzeli, doğruyu görmeye niyet eden kişi, samanlıktaki iğne misali de
olsa, arar ve bulur o detayı…
Ve insanın
algısı toparlandıkça, algısına adalet yerleştikçe aktarımı da toparlanır,
adaletli olur. Seçimleri faydaya yönelik olur. Tepkileri, hem kendisinin hem de
çevresinin yüzünü güldüren cinsten olur.
Algısını ve
aktarımını toparlayan kişi, hayatını toparlar. Sahip olduğu imkânlardan, ilişki
içerisinde olduğu insanlardan bağımsız, dünyasını güzelleştirmeye, yaşadığı
hayatı cennet bahçesine dönüştürmeye başlar…
Hayatın
içerisinde, yönümüzü güzeli ve doğruyu görmekten yana çevirebilmek dileğiyle…
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
İnsan kendi eksiklerini kabul edebildikçe, canı yansa da tamamlanmaya çabalıyor.
YanıtlaSilTam olduğunu zannettikçe, kendi eksikliğini hissettiren her şey kötü hissettiriyor.
Çok güzel bir yazıydı, çok teşekkürler 🌿
Sabah sabah gözümü nedensiz bir enerjiyle açmıştım oysa ki...Nedensiz enerjime bir neden kattı yazınız...Teşekkürler...Yüzümüzün güldüğü ve yüzümüzü güldürenlerin çok olduğu nice güzel günler dilerim...
YanıtlaSil🌸✨🌸
YanıtlaSilNe güzel anlatmış
YanıtlaSilAlgı ve aktarımını toparlayanlardan olabiliriz inşallah. Bu hayata güzel bakabilmek mesajları görebilmeniz yolu buralardan geçiyor
YanıtlaSilBazen rahatlamak için okuduğum bir yazı, kaleminize sağlık Hocam
YanıtlaSil