“Ramazan niye otuz gün daha uzun olmalıydı.” diye geçirdi
aklından ve güldü kendi kendine Aylin. İftar sofrası o kadar çok hoşuna
gidiyordu ki. Evet evet doğru! Yemeği değil iftar sofrası hazırlamayı özlüyordu
gün boyunca bu yüzden ezanı sabırsızlıkla beklerdi. Hatta sonlara doğru o kadar
pratikleşiyordu ki ustalık eseri masalar hazırlıyordu adeta. Neredeyse ayın
tamamına yakın evinde misafir eksik olmazdı. Bayılıyordu arkadaşlarını
ağırlamayı, akrabalarını misafir etmeyi, çocukları doyurmayı, onlara minik sürprizler
yapmayı. Arka planda evini temizlemek, yemekler yapmak ve gelen misafire göre
menü hazırlamak da vardı tabi, çok hoşuna gidiyordu. Sohbet sırasında tatlı,
çekirdek ve tabi ki kırmızı çizgisi olmazsa olmazı çay. Çay, tek özlediği şey
oruçlu iken. İnsan açken yiyeceği şeyleri düşünür ama tek lokma aldığında tüm
hevesi geçerdi. Ağzına ne atarsa atsın tatlı gelirdi. Demek ki açlığı
arttırınca insanın yediği şeyin de kıymeti artar. Ne kadar bolluk içinde
olduğunu hatırladı ve haline şükretti. “Verilen her bir imkana her lokmaya her
nefese şükürler olsun.” dedi.