BABAANNEM
Yüzüne
gelen sabahın ilk ışıklarıyla gözlerini araladı. Aslında çoktan uyanmıştı ama
yatakta dönüp duruyordu. Damda gezinen kumruların seslerini dinliyordu.
Kuşlar öyle güzel
"guguuug gug" diyorlardı ki onların sesi bir
mutluluktu.
Babaannesi
öyle geç uyanılmasını sevmezdi. Güneş yakmadan kalkılacak, kahvaltı
yapılacaktı. Kumruların sesinin yerini çayın kokusu almıştı. Sonrasında da kulakları
rahatsız eden, şu bulutlarda gezinen Merve'yi uyandıran ses:
-Merveeee
hadi kalk kızımmm…
Merve hareket etmeden duruyor, zaman kazanmaya çalışıyordu. Bu anın uzamasını temenni ediyordu. Temenni ediyordu çünkü birazdan yeniden seslenileceğini biliyordu.
-Merveee hadi kalk ekmek alman gerek, bir de peynir... çok uyudun...
"Çok mu uyudum?" dedi içinden. Bütün çocukların hala uykularında olduğundan o kadar emindi ki. Öyle ki daha gözü açılmadan bakkala gidiyordu her sabah. Mahallede bir tek onun terlik sesi duyuluyordu. Bakkala doğru kıvrılan yolda, tek katlı eski Adana evleri arasında yürüyordu. Ara sokak olduğundan pek araba da geçmiyordu. Yolu ortalamış gidiyor, arada arkadaşlarının evlerine bakıyordu göz ucuyla. Kapıları kapalı mıydı, yoksa açık mıydı? Açık olması ev halkının uyanmış olduğu anlamına geliyordu. Bu sabah bütün kapılar kapalı, perdeler çekilmişti. Yani herkes uyuyordu bir tek kendisi hariç...
İşte o yolun sonunda karşıya geçip bakkala ulaşmıştı. Bakkal sahibinin dedesi olmasının haklı gururunu yaşasa da dedesi ile babaannesi daha o doğmadan ayrılmışlardı. Aynı mahallede olsalar da nadiren görüşürlerdi. Merve, eline sıkıştırılan parayı dedesine uzatır, her defasında zihninde Bakkal Amca ile dede rolleri arasında gidip gelirdi. Parayı mecbur kabul ederdi dedesi. Babaannesi çok gururluydu, öyle tembihlemişti.
Dedesi tulum peynirini
keserken tuhaf tuhaf bakardı Merve. Şimdi bu hayvan derisinin içinde peynirin
ne işi vardı? Hayvanları öldürüp içine peynir mi koyuyorlardı yoksa hayvan
ölünce içinden peynir mi çıkıyordu? Her sabah yeniden aklına gelen bu sorulara
dalıp gidiyor, sonra da gözlerinin önüne gelen ışıltılı gofret ambalajıyla
kendine geliyordu Merve, bu teklifi reddediyordu içi giderek. Dedesinin bakkal
olduğunu gider ayak sunulan tekliften hissetse de babaannesinin korkusundan
kabul edemiyordu.
Biraz tulum peyniri
kestirmiş, bir tane de ekmek ile sallana sallana her yaz tatili gününde dönerdi
işte böyle. Sokakta kimse yoktu ama hiç kimse. Bütün çocuklar tatlı uykularında
uyurken onlar kahvaltı haberlerini kaçırmayanlardandı.
Yaz tatillerini babaannesinde
geçirmek, evin keşmekeşinden kurtulmak için fırsattı. Küçük kardeşi ortalığı
hayli ayağa kaldırıyordu bu ara. Okumayı yeni sökmüş birisi için bu kardeş
olayı şimdilik çok gürültülü geliyordu. İlk birkaç gün sıkıcı gelirdi
babaannesinde kalmak. Sonra babaannesi görev verdikçe işler değişir, yazın
bitmesi istenmez hale gelirdi.
Yazın en sıcak zamanında
salça yapılırdı. Salçalık biber yıkanırken, doğranırken yanına pek
yaklaştırmazdı babaannesi. Çünkü bazen biberler acı çıkabilirdi. Bu da uzun
süren el yanması, gece uykusuz saatler, acilen annenin ve babanın gelmesi
demekti. O yüzden mahallece sırasıyla komşular toplanırdı. Sırası gelenin evine
gidilip yardım edilirdi. Önce biberler yıkanır, temizlenir, mahallenin
belirlediği para ile bu işi yapan birisi tarafından kıyılıp damdaki leğenlere
dökülürdü.
İşte bundan sonra salçaları karıştırma işlemi Merve'ye aitti. Günlük 2-3 saatte bir dama çıkıp leğenlerdeki tuzlu sulu biberli karışımı karıştırırdı. O kadar kötü kokardı ki bu karışım, ilk zamanlarını hiç sevmezdi. Ne zaman salçalar suyunu çekmeye, kıvamını almaya başlasın, arada bir tadına bakardı.
Kış hazırlıkları, tüm yaz
devam ederdi. Salçadan sonra ona patlıcan kurutma eklenirdi. Büyük bir kazanın
içinde tuzlu suda kaynayan doğranmış patlıcanlar kevgirlerle süzülür,
soğuduktan sonra önceden yıkanmış olan dama dizilirdi. Burada da Merve'nin
görevi dama çıkıp patlıcanları ters düz etmek olurdu. Bu kez patlıcanlar
kurudukça kokuları tuhaflaşırdı. Patlıcandan süzülen tuzlu sular kurudukça
parlak tuz dalgaları oluştururdu. Bir süre sonra evin damı, sedef gibi parlak
damarlara benzer şekillere bürünürdü. Dalgası yeni gitmiş kumsallara benzerdi
bu parlaklık...
Boğucu sıcakların üstüne
yağmurlar yağardı. Yağmur yağarken zeminin yüzeyinde su birikintileri olurdu.
Her yağmur damlası düştüğünde o birikintilerde baloncuklar oluşurdu. Sonra o
sular birikir bir yöne doğru hareket ederdi. Suyun akışına göre baloncuklar
diğerleriyle birleşir, büyür büyür en sonunda patlardı. Merve saatlerce o
baloncukları ve kendi kendilerine patlamalarını izlerdi. Bir yandan da yazın
sonlarına geldiklerini anlardı bu baloncuklarla. O yüzden hiç istemezdi bu
yağmurların gelmesini...
Merve şimdi artık 40'lı
yaşlarına gelmişti. Geride ne babaannesi ne de o baloncuklar kalmıştı.
Sabahları kumru seslerini duyduğunda sadece babaannesinin tek katlı damlı evini
hatırlardı. Güneşin sıcağında pişmiş biber salçasının o tadını, kokusunu bir
tek o bilirdi. Her defasında üstü sıcaktan pişen salçanın, karıştırdığında
pişmemiş açık renk ile birleştiğini o bilirdi. Ve bu iyice pişene kadar devam
ederdi.
Nasıl ki pişmemiş bir
salçanın tadı bir şeye benzemiyordu, işte insanın pişmemişinin de tadı bir şeye
benzemiyordu. Merve şöyle bir düşündü içinden. "Zaman sadece meyveleri
olgunlaştırırdı. Peki insanları? Sadece yaşamak için yaşayan insanları? Onlar
için bir tesiri var mıydı zamanın? Yaşadıkları hayatta pişmeyen, ham kalan,
yaşadıklarının üzerine bir tuğla koyup da onu bir eve benzetemeyenlerin
hayatında..."
Oysa hayat yaşanmışlıklardan
değil deneyimlerden ibaretti. İnsan, başkalarından edindiği deneyim
transferleriyle hızlı yol alabilmişti. Her taş, bir sabır, bir göz yaşı, bir
alın teriydi... İnsan yaşadıklarından çıkarım yaptığında bir deneyim meydana
geliyordu. Hayatı da bu deneyimlerden meydana gelse, bunu da yaşamadan
başkalarından transfer edebilse ne kadar güzel olurdu. Aynı önceden yapılmış,
kavanoza konulmuş bir salça gibi... Sabahları erken kalkmak, güne erken
başlamak, üretmek, ürettikçe mutlu olmak… Ne kadar çok şey öğrenmişti
Merve babaannesinden ne çok deneyim transfer etmişti kendisine. Tekrar düşünüp yaz aylarını aklına getirmeye çalıştı. Kim bilir daha neler neler vardı yaşadıkları babannesiyle...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
Gözler dolu dolu okunan, içe dokunan, insanı iç algıya sokan, kendini o tek katlı evde hissettiren sıcacık bir yazı 😊
YanıtlaSilNe güzel sorulmuş;
zaman meyveleri olgunlaştırır, peki ya insanları?
Kaleminize sağlık hocam 🌸🖋️
Deneyim transferinin en kıymetli öğrenme yöntemi olduğunu bir bilebilsek. İlla bunu bile deneme yanılma yapmak istiyoruz :)
YanıtlaSilElinize sağlık yaşamış gibi oldum :) deneyim çıkarmayınca zaman sadece meyveleri olgunlaştırıyor sanırım...
YanıtlaSilİnsanı kendi çocuğuna döndürüp kendi anılarına döndüren deneyim transferi nesil nesilleri bağışını tekrar hatırlattığın için tesekkurler
YanıtlaSilÇok sağolun geçmişe yaşanmışlıklara götürdünüz gözler dolarcasına. Deneyim transferi ne kadar kıymetli bir kez daha hatırlattınız😊
YanıtlaSilOkurken çocukluğuma gittim. Bizde o biber salçası yapılır eller acıdan sabaha kadar yanardı. Patates doğrar onlarla sarardik acısı azalsın diye. Çok güzel günlerdi. Hatirlattiginiz için çok teşekkürler, emeğinize sağlık 🌹
YanıtlaSilEmeklerinize sağlık
YanıtlaSilHari
YanıtlaSilZaman sadece meyveleri olgunlaştırdı. Peki ya insanları?
YanıtlaSilÜzerine saatlerde düşünülecek bir cümle..
Deneyim transferi insanoğlu için en kıymetli öğrenme yöntemi, yapabilenlerden olmak dileğiyle…
Harika bir yazı okurken içim sıcacık oldu 👏🏻👏🏻👏🏻
YanıtlaSilÇok duygulandım , gözlerim doldu. Canım Babaannemi rahmetle andım sayenizde.
YanıtlaSilEvet..çok güzel.olmus.. zaman sadece meyveler olgunlaştırır. 🤲
YanıtlaSilRahmetli babaannemle geçirdiğim yaz tatillerine gittim. Ne kadar kıymetliyöiş o gün öğrendiklerimiz.
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌸
Deneyim Transferi yapmak ne kıymetli... hayat stilimiz yapabilmek... kaleminize sağlık.
YanıtlaSilNe güzel anılar biriktirebilmek.... Deneyim transferini reddetmeden kabul etmek... Yıllar geçtikten sonra hem üzün, hem tebessüm, hem de özlemle hatırlamaları sağlıyor. Babaannenin öğrettikleri nasılda kolaylaştırmıştı hayatını... Günümüzde çok da güzel öğretecek bir yazı. çok geç olmadan köprüden önce son çıkış yazısı....
YanıtlaSilNe kadar samimi bir yazı. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilÇocukluğuma gittim. Büyükler vardı değilmi gerçek ilişkileri yaşayan...
YanıtlaSil“Nasıl ki pişmemiş bir salçanın tadı bir şeye benzemiyordu, işte insanın pişmemişinin de tadı bir şeye benzemiyordu.”
YanıtlaSilŞu cümle bile o kadar çok şey anlatıyor ki…
Kaleminize sağlık hocam 🌸
Babaannem geldi aklıma, çocukluğuma kadar gittim. :) Deneyip yanılmadan deneyimlerle ilerlemek dileğiyle…
YanıtlaSil❤️
YanıtlaSilElimize emeğinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş okurken resmen çocukluğuma gittim
YanıtlaSilÇocukluğunda öğrendiklerini hiç unutmuyor insan, ne kadar güzel anlatmışsınız, ilk başta sıkıcı gelen işleri yaptıkça nasıl da alışıyor,seviyor insan ve özlüyor.Çok teşekkürler. HY
YanıtlaSilDeneyim transferi ne kıymetli bir öğrenme yöntemi, eskilerde olan Deneyimsel bilgileri günümüze taşımak da çok kıymetli...
YanıtlaSilZaman meyveleri olgunlastirir ya insanları....çok güzel bir cümle....bir an kendimi o dönemde hissettim....güzel bir yazı ...kaleminize saglik...
YanıtlaSilİnsan için çıkarım yapmak düşüncesinden geçer. Düşünmeden yapılan ise hata tekrarına ypl açar. Ne güzel bir deneyim transferi oldu bize de bu yazı. Çok teşekkürler
YanıtlaSilZaman... insanın olgunluk dersi başöğretmeni...
YanıtlaSilElinize emeğinize sağlık, duygulanarak okudum, çok anlamlı, çok samimi bir yazı olmuş... 🌸
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı emeğinize sağlık
YanıtlaSilSadece yaşamak için yaşayan insanları da olgunlaştırır mı zaman? Sorarken acıtan cümleler var. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilAh diyorum şimdiki aklım olsa da öyle dinleseymişim babannemi, ne tecrübeler ne ilimler saklıydı onda. Ve gerçekten insanı zaman değil imkanları değil çabası olgunlaştırıyor. Kaleminize sağlık 🌹
YanıtlaSilAh diyorum şimdiki aklım olsa nasıl dinlerdim babannemi, neler sorardım, çok bilge bir kadındı, gerçekten deneyimliydi. İnsanı olgunlaştıran zaman değil gerçekten, çabası ve deneyimleri. Kaleminize sağlık 🌹
YanıtlaSilEmeğinize sağlık samimi ve güzel bir yazı olmuş🌸
YanıtlaSil