İŞTE ADALET TAM DA BURADA
Ayşe
ile Zeynep aynı kurumda çalışan iki arkadaştı.
İkisi de işini iyi yapmayı seven, özverili çalışkan
iki arkadaştı. İkisi de kendisinden önce etraftakilerin ihtiyacını gidermeye
çalışırlardı. Çalıştıkları alan çok yoğun, sirkülasyonun çok olduğu bir yerdi.
Buna rağmen ikisi de şikayet etmez, işlerini ellerinden geldiği kadar iyi yapmaya
çalışırlardı.
Zeynep ilerleyen zamanlarda işte biraz dengeyi
kaçırmaya başlamıştı. Herkes işini bitirince dinlenir ama onun işleri hiç
bitmezdi. Kendine merhameti hiç yoktu.
İşini çok iyi yapmaya çalışırdı ama mükemmel olacak
kadar.
Aslında ne kadar çabalasa da mükemmel olamayacağını
bilmeden...
İlerleyen yıllarda Zeynep yine böyle çalışmaya devam ederken etrafındaki insanlar aynı özveriyi göstermediği için şikayet etmeye, isyan etmeye başlamıştı. Etrafındaki insanların da kendisi gibi düzenli olmasını ve kendisi nasıl çalışıyorsa onların da öyle çalışmasını istiyordu. Ama böylesine kalabalık bir yerde o kadar insanın onun gibi davranması imkansızdı.
Ama Zeynep bu durumun farkında değildi ve gitgide diğer insanlardan
beklentisi daha da artmaktaydı. Bu onun yaşam kalitesini de düşürmeye
başlamıştı.
İstekleri yerine gelmedikçe ettiği isyanından,
şikayetinden dolayı ilişkileri gitgide bozulmaya başlamıştı.
İstekleri artık çok itici gelmeye başlamıştı.
Zaten istekler itici değil miydi?
Peki onu bu hale getiren neydi? O kadar güzel
başlamışken nasıl oldu da işler böyle ters gitmeye başlamıştı.
Aslında her yaptığı aşırılık başka bir
aşırılığı da kendisiyle birlikte getiriyordu.
Sadece iş hayatında değil özel hayatında da aynı
sıkıntıları yaşamaktaydı. Ailede de aslında hep birilerini kontrol etmeye
çalışıyordu. Herkesin kendisi gibi düzenli olmasını ya da her şeyin tam düzen
gitmesini bekliyordu. Kimse kimseyle kavga etmesin, herkes sağlıklı olsun,
tartışma olmasın, düzen bozulmasın, kimse ayrılmasın, kaos çıkmasın...
Aslında bir nevi başkalarının öykülerinde kayboluyordu.
Böyle olunca da kendi sorumluluklarını yapamamaya başlamıştı.
Herkesin hayatında baş rol almaya başlamıştı.
Böyle olunca da kendi hayatında hep yan rollerdeydi.
Kendi kafasında ayrı bir dünyası vardı ve herkesi o
dünyanın içinde kontrol etmeye çalışıyordu.
Ayşe ise
yıllar geçse de onun sakinliği, naifliği hep aynı devam etmekteydi. Onun başka
insanlardan beklentisi o kadar fazla değildi. İnsanlardan çok büyük performans
beklemezdi. Kendisi de elinden geldiği kadar işini iyi yapmaya çalışırdı ama
gücünün yetmediği yerde de durmasını bilirdi.
Peki onunki neden böyleydi?
Ayşe özel
hayatını da dengede götürmeye çalışan bir arkadaştı. İnsanları değiştirmeye çalışmazdı.
Herkesin bir hayatının olduğunun bilincindeydi. Evindeki bu denge onun işine de
yansımıştı.
Ama
Zeynep nasıl evinde insanları değiştirmeye, insanları düzeltmeye, insanları
toparlamaya çalışıyorsa aynısını işine de yapıyordu. Çünkü bilmediği bir şey
vardı.
Bir
insanın başka bir insanı değiştirmeye hakkı yoktu. Karşımızdaki insanı değiştirmeye
çalıştıkça genelde hep değişen kendimiz oluyoruz. Halbuki bu hayatta insan
sadece kendini değiştirebilme hakkına sahiptir.
İki
arkadaşın arasındaki bu farklılıklar onların ilerleyen zamanlarındaki
çalışmalarını da ciddi anlamda etkilemişti. Ayşe verilen her görevi elinden
geldiği kadar zamanında yapmaya çalışırdı. Eğer yapamayacağı bir şey olursa da
bunu güzel bir şekilde ifade ederdi. Yöneticisinin verdiği her işi olması
gerektiği gibi yapmaya çalışırdı. Yapamayacağı bir iş olunca da sesini
yükseltmez, şikâyet etmez, tartışma çıkarmazdı. O hayatı boyunca hep bu dengede
ilerliyordu.
Zeynep'e
de bir iş verildiği zaman bunu yapardı ama onun görevi olmayan bir iş
söylendiği zaman da sanki her doğru her yerde söylenecekmiş gibi o esnada bütün
doğruları ortaya dökerdi. İnsanları kırıp geçerdi. Ve bununda da iyi bir şey
olduğunu düşünürdü. Kendisinin açık sözlü olduğunu, dobra olduğunu dile
getirirdi ve bununla da gurur duyardı.
Peki
her doğru her yerde söylenir miydi? Bizim dobra olmamız demek karşımızdakiyle
etkili iletişim kurduğumuzun anlamına gelir miydi?
İlerleyen
zamanlarda kurum yöneticisi ne zaman izne çıksa yerine Ayşe'yi koyuyordu. Onu
kendine vekil belirliyordu. Çünkü Ayşe karşılaştığı durumları insanları
kırmadan, dökmeden yönetebiliyordu.
Ayşe'nin
hem bu dengedeki davranışları hem verilenleri olması gerektiği kadar yerine
getirmesi, olaylar karşısında sakin oluşu onu çalışma hayatında tercih edilen
bir çalışan haline getirmişti.
Yıllar
sonra yöneticinin emekli olmasından sonra yerine yönetici olarak Ayşe
getirilmişti.
Şimdi Ayşe'nin orada yönetici olması sizce bir ayrımcılıktan mı ya da hak
edilmiş bir durumdan dolayı mıdır?
Aslında
Ayşe ile Zeynep ikisi de üniversite mezunuydu. Ve ikisi aynı gün işe
başlamıştı. ikisi de çalışkandı, ikisi de özverili çalışıyordu en
başlarda...
Ama aslında sebeplerimiz değil midir
sonuçlarımızı oluşturan?
Şimdi ikisinin de aynı anda işe başlaması, ikisinin
de 4 yıllık üniversiteden mezun olmasından sonra birinin değil de diğerinin
yönetici olması adaletsizlik midir?
Hayat bizim ortaya ne koyduğumuzla ilgilenmez hayat bizden ne çıktığıyla
ilgilenir.
Aslında adalet tam da burada değil midir?
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
Bir yerde aşırılaşmak başka yerlerde de aşırılaşmamıza sebep oluyor… ne güzel dokundunuz hayatımıza. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilİnsan hayatta sebeplere odaklanıp sonuçla ilgilenmediğinde ne kadar rahat ve sakin olduğunu gösteren çok kıymetli bir yazı… Emeğinize sağlık
YanıtlaSil“Bu hiç adil değil” derken yanıldığımız noktalardan birine değinilmiş.. Görünenin ardında farkı fark etmek.. insan kendine ne kadar zulm ediyor bir bilse..
YanıtlaSilİnsan adaletin ölçüsünü bildiğinde gerçek konfora ulaşıyormuş..
YanıtlaSilİnsan okurken kendini koyuyor masaya, ya ben bunlardan hangisiysem diye... Farkında olmadan ilişkilerimde bu şekilde davranıyor muyum? Böyle bir dikiz aynasına sahip miyim. Çünkü insan en çok da kendinde olanı göremiyor
YanıtlaSilHayatı esitlemeye çalıştıkça insan çok set olmaya başlıyor. Hakkını anda arıyor..oysaki insanın seruveninde ki olay sebeb idi.
YanıtlaSilÇok keyifli bir yazı olmuş hocam, kaleminize sağlık 🌸🖋️
YanıtlaSilİnsanın mükemmelliyetçilik adı altında kendine zulmü ile başlayan süreç tüm hayatına sirayet ediyor. Hem kendine hem de çevresine zarar veren adaletsiz bir düzene dönüşüyor. Bunu görebilen olmak umuduyla…
Dengede olmak, hayatın içinde tüm rollerimizde...
YanıtlaSilNe güzel anlatılmış, kalemiznize sağlık.
HY
Adalet toplamda, ana bakıp yanılma..🌱
YanıtlaSilAyşe gibi olmak temennisiyle... İçimizdeki Zeyneplere gelsin kaleminize sağlık
YanıtlaSilÇok keyifli bir yazı olmuş. Biraz da can yakıcı☺️ Nasıl ikisi bir arada olur? Oluyor işte…. Aha ben dediğinde can sıkılıyor ama yalnız değilim ve çıkış var duygusu da ayrıca anlatımın akıcılığı keyfi getiriyor. Sabah kahvesi sonrası kahve kısa bir yazı arıyorsanız, bu yazı 👍🏻
YanıtlaSilİnsanın sınavı sınırını bilmemesi...
YanıtlaSilAşırılık aynı zamanda zıttında da mutlaka gösteriyor kendi
Al sana çarpı 2 zarar
Emeğinize sağlık🌸
YanıtlaSil” Herkesin hayatında baş rol almaya başlamıştı. Böyle olunca da kendi hayatında hep yan rollerdeydi.”🌷
Dengede olmak sınırlarını bilmek hayatı konforlu yapar.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık
Keyifle okudum akıcıydı elinize emeğinize sağlık. Dominantlık insana zarar verir..
YanıtlaSilHer şeyi söyleyerek doğru yaptığımızı sanıyoruz ama aslında çoğu zaman kaybediyoruz …
YanıtlaSilKimsenin kimseyi değiştirme hakkı yok.. bunu hakkıyla algılayabilsek belki de çok şey değişecek.. emeğinize sağlık
YanıtlaSil