BİR YOLUN İKİ KENARINDAKİ YAŞAMLAR VE SINAVLARI
Her insan bu hayatta başarılı ve mutlu olmak ister. Ayşe’ de o insanlardan biriydi.
Büyük bir şehrin lüks bir semtinin yanındaki yolun ayırdığı kenar mahallede dünyaya gelmişti Ayşe.
Bir tarafta upuzun lüks binalar, bir tarafta derme çatma ya sıvası eksik ya çatısı eksik gecekondular.
Bir tarafta abajurlar, koltuklar, masalar, halılar, arabalar, elektrikli oyuncaklar, içi kıyafetlerle dolu gardıroplar, içi dopdolu buzdolapları...
Diğer tarafta tavana direk asılı basit 60 voltluk ampuller, basit kilimler, tahta divanlar, rengarenk desenli üst üste yığılmış döşekler, duvardaki çiviye asılmış tek tük kıyafetler...
Ve böylece başlayan sınavlar...
Sahip olduklarımızla, olamadıklarımızla, olacaklarımızla ve asla olamayacaklarımızla…
Verdiğimiz, veremediğimiz sınavlar...
Yürümeye ve hayatın yavaş yavaş farkına varmaya başladığında insan, bu hayata gezmeye, görmeye, eğlenmeye, yaşamaya, yemeye, içmeye geldiğini zannediyor.
Oysa biz bu hayata yapıp ettiklerimizle, seçimlerimizle sınanmaya gelmiştik.
Sınavda olmak fikri bazen insana ağır gelebiliyor.
Her yapıp ettiğimiz ile sınandığımızı bilmek ve her davranışımızın bir karşılığı olacağını bilmek insana bazen zor gelebiliyor.
Kime? Yüreğinin götürdüğü yere gitmek isteyene tabi ki...
Çünkü zaten biz yasalara uyumlu yaşadığımızda, aslında sınav çok basitleşiyor ve bizi destekleyen bir şey haline gelmeye başlıyor.
Nasıl ki trafiğin yasalarına uyduğumuzda sorunsuzca yolculuk yapabiliyorsak, hayatta da aslında aynı.
Bunların hepsinden daha da kötü olanı ise insanın bu hayata sınanmak için geldiğinden hiç haberi yokmuş gibi davranmasıydı…
Bizim sözüm ona kenar mahalle çocuğu olarak dünyaya gelmiş Ayşe’cik de sınavdan haberi yokmuş gibi davrananlardandı.
Babası inşaat ustasıydı Ayşe’nin. Çalışkan bir adamdı Osman Amca. Biraz da safçaydı. Ne iş verirlerse yapar, ne para öderlerse kabul ederdi. Karısı Emine de bu durumdan hep şikayet ederdi. "Hep çok iş yapıp, az para alıyorsun!" diye adama hiç rahat vermezdi. Sanki çalışan kendisiymiş gibi. Osman Amca da aksine bunu hiç dert etmezdi. O sadece çalışmayı bilirdi. Zaman zaman karısının dırdırından dertlenirdi Osman Amca. Bazen de çok yorulduğunda, "Ben yağmura süzek, güneşe gölge oluyorum hanım yeter artık." diyerek sızlanırdı.
Osman Amca zaman zaman o fakir mahallenin diğer kenarındaki zengin mahalleden de iş alırdı ve bazen Ayşe’yi de yanında götürürdü. O zamanlar başladı Ayşe’nin lüks sevdası. Sahip olmadıklarıyla sınavı...
Bazı evlerin içi çocuk parkı gibiydi… Hiç parka gitmeden hep evlerinde oynayabilirler diye düşünürdü Ayşe. Ne kadar çok oyuncak, ne kadar çok oyun olursa o kadar mutlu olacağını zannediyordu, bu sebeple o çocukların da kendisinden daha şanslı ve daha mutlu olduğunu düşünüyordu. Çünkü hepi topu birkaç saat orada olduğu için ona çok tatlı geliyordu.
Zihninde kıyas oluşuyor ve bu durum kendi imkanlarının kısıtlılığının daha çok farkına varmasına sebep oluyordu.
Bu da onu mutsuz ediyordu ve gelecekteki hırsları için bileniyordu farkında olmadan.
O da zengin olmalıydı. Böyle lüks evleri, böyle oyuncakları, böyle kıyafetleri olmalıydı…
Günler günleri, aylar ayları kovaladı ve üniversite sınavlarına sıkı bir hazırlanma ile Ayşe yüksek bir puan alarak iyi bir bölümü kazandı.
Tek amacı iyi para kazanmak, başarılı olmak ve çocukluğunda bir kenarında oturduğu o mahallenin, diğer kenarına kapağı atabilmekti.
Bu taraftaki birçokları gibi, o da diğer kenardakilerin, bu kenardakilerden daha başarılı, daha mutlu ve daha şanslı olduğunu düşünüyordu.
Çünküüü…
Başarının çoğunlukla zengin olmak, popüler olmak, kariyer sahibi olmak veya ünlü olmak sanıldığı bir zamanda yaşıyorlardı.
Gerçek başarı ne? Kimse bilmiyor ve düşünmüyordu da…
Maddiyat ve maneviyatın birbirinin zıttı süreçler olduğunu ve insanın maddiyatı arttıkça maneviyatının azalacağını bilmiyorlardı.
Maneviyat azalınca orada artık huzur olamayacağını bilmiyorlardı. Tam tersine ne kadar imkan, ne kadar konfor varsa o kadar mutlu olunacağını düşünüyorlardı.
Oysa maddiyat insana sadece maddiyat getiriyordu. Hiçbir maddiyat insanı mutlu etmek için yaratılmamıştı.
Günün sonunda, Ayşe de diğer birçokları gibi hedeflerine ulaşabilmiş, yolun karşı tarafına geçmeyi başarabilmişti.
Ama yine de bir şeyler eksikti. Kariyeri vardı, parası vardı, hatta dünyanın bir yarısını da gezmişti neredeyse Ayşe. Ama akşam olup eve dönerken işler biraz değişiyordu. İçine bir hüzün çöküyordu...
İş, güç, kariyer, gezme, tozma, modalara ayak uydurma derken, bazı şeyleri de kaçırıvermişti Ayşe...
Bazen çocukluğundakiyle ve şimdiki yaşamını kıyaslıyordu. Yani yolun bu tarafı ile diğer tarafı arasındaki farkı düşünüyordu. Nasıl da büyüleyici geliyordu varlıklı insanların hayatı. Şimdi bu varlığın tam ortasındayken tahta divanlı odada oynadığı beş taş kadar keyif alamıyordu. En lüks restoranlarda yediği yemekler, annesinin misafirlere ikram ettiği kısırın tadını vermiyordu. Giydiği marka kıyafetler çocukluğunda bayramdan bayrama alınan o kıyafetlerin sevincini yaşatmıyordu...
Hangisi daha huzurluydu? Değmiş miydi onca mücadeleye?
Hayat bu muydu? Gerçek başarı bu muydu? Gerçek mutluluk bu muydu? Bu hayata biz neden gelmiştik?
Bize verilen eller, gözler, kulaklar bunca algılama ve aktarma becerilerimiz acaba bu evi, bu arabayı alıp, bu kariyere sahip olabilmek için miydi gerçekten?
Hayatın bütün amacı bir asfaltın daha lüks olan diğer tarafına geçmek olabilir miydi?
Eğer öyle ise bu kabiliyetler biraz fazla değil miydi bu amaç için?
Bunlardan daha azı ile de bunların daha fazlası yapılamaz mıydı?
O zaman da hemen bir şeyleri israf etmiş olabilir miydi sorusu aklına geliyordu.
Peki bir şeyleri kaçırıyor olabilir miydi?
Acaba bizden beklenen ama bizim farkında olmadığımız başka şeyler olabilir miydi?
Bu sınırlı zamandaki sınavlarını verirken cevapladığı sorularla, bir sonraki hayatın bizden istediği sorular örtüşüyor muydu?
Ve değmiş miydi?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
İnsan imkanı arttığında daha mutlu olacağını zannediyor ama imkan azken yapılanların tadını alamıyor. Emeğinize sağlık burnumu sızlatan, düşündüren güzel bir yazı olmuş🌸
YanıtlaSilAh insan peşinde koştuğu şeyin peşinde koştuğu şey olmadığını onu yakalamadan anlasa...
YanıtlaSilelinize sağlık sanki beni anlatmış
YanıtlaSilİnsanın bu hayattaki amacı başarılı ve mutlu olmak. Peki ya o amaca giden yolda koyduğu hedefler onu gerçekten başarı ve mutluluğa ulaştırmıyorsa? Peşinden koştuğumuzun ne olduğunun farkında olabilmek dileğiyle…
YanıtlaSilKaleminize sağlık hocam 🌸
Kaleminize sağlık. İnsanın kendi hayatında sahip olduklarına, olamayacaklarına ve belki de olacaklarına farklı bakışla bakmasını sağlayan ve düşünmeye sevk eden bir yazı olmuş.
YanıtlaSilışıltı ilk ilgiyi alsa da aranan hep kaynak oluyor. Doğru kaynağa daha da yakınlaşmayı umuyorum. Değdi diyebileceğim...
YanıtlaSilİnsan ne çok yanılıyor dış dünyaya bakarken. Konforun, maddiyatin insana rahatlık getireceğini problemsiz bir yaşam süreceğini zannediyor... Çok çalışıyor imkanlar elde ediyor dış dünyada problemleri böyle çözeceğini zannediyor peki ya iç dünyadaki problemler nasıl çözülecek... zenginliğin varlığın veremedigi o iç huzura nasıl ulaşacak? Emeğinize sağlık...
YanıtlaSilBaşarının çoğunlukla zengin olmak, popüler olmak, kariyer sahibi olmak veya ünlü olmak sanıldığı bir zamanda yaşıyoruz gerçekten..
YanıtlaSilTanımlamalar öyle yanlış ki..
Sahip olduğunu sandığımız her somutluk bizde olan soyutluklarımızı alıyor.
YanıtlaSilMutluluk, huzur, sevgi, güven... Bir çok duygumuzun bizden eksikeceğini bilseydik yine de bu kadar hırs ile o evi, arabayı, yüksek maaşları istermiydik?
Çok güzel ve derin mesajları olan yazı için teşekkür ederiz😊
Neden yaratıldığımızı unutmak, gaflet. Yanlış kıyas yaptığımız zaman hasetimiz artar. Onda var bende niye yok’un büyüsüne kapıldığımızda artık zan oluştururuz. Bizim mutlu eden ya da edecek olan şeylerin sahip olamadığımız şeyler olduğu zannına kapılırız. Bilinç açıklığı oluşturarak gerçek mutluluğu ve başarıyı yakalamak umuduyla. Emeklerinize sağlık 💚
YanıtlaSilİnsan keske bilse soyut somutan ustundur.. Gercek mutluluk insanin kendi elindedir..
YanıtlaSil
YanıtlaSil"Bu sınırlı zamandaki sınavlarını verirken cevapladığı sorularla, bir sonraki hayatın bizden istediği sorular örtüşüyor muydu?"
İnşaALLAH örtüşen cevap verenlerden oluruz... AMİN...
Ellerinize sağlık güzel yazı...
Ve buna değmiş miydi, ne çarpıcı bir soru değil mi, hangi kazanç hangi kayıp, konusunu düşündüren güzel bir yazı olmuş ;)
YanıtlaSilİnsan dibin dibinde de gerçekten de zenginmis gibi bir hayat yaşayabiliyor...
YanıtlaSilParan olsa ne olmasa ne!
Emeğinize sağlık
YanıtlaSilNeyi neye tercih ediyor insan... Ne acıdır ki bazen kötüyü iyiye... emeğinize sağlık...
YanıtlaSilBugünümüz ile yarınımızı dizayn ettiğimizi bilmek ve bununla hareket etmek hem ne güzel bir şey hem de bildiklerimizi yapmadığımızda ne büyük bir yük. Ya biz de değmiş miydi dersek???
YanıtlaSilAyşe sorular sormaya başladıysa rota yeniden oluşturuluyor diyebilir miyiz? :)
YanıtlaSilDeğiyor muydu gerçekten
YanıtlaSilEmeklerinize sağlık. Gerçekten değmiş miydi? Üzerinde saatlerce düşünelisi bir yazı olmuş.
YanıtlaSilMaddiyat sadece maddiyatı getirir… oysa insan tüm hayatını maddiyata bağlayabiliyor
YanıtlaSilNe güzel sormuşsunuz, değmiş miydi? İnsan o maneviyatı kaybedince anlıyor ve yerine bir şey koyamıyor, aramaya devam ediyor... Kaleminize sağlık çok anlamlıydı...
YanıtlaSilİnsanın bu hayatta peşinden koştuğu bütün maddiyatın aslında onu mutlu etmediğini ne kadar güzel anlatmışsınız.. gerçek mutluluk ve başarının peşinden koşabilmek dileği ile.. kaleminize sağlık..
YanıtlaSilİnsan kendisine verilen marifetler ile imkanlar ile nasıl başarılı ve mutlu olabilir?
YanıtlaSil“Aslında herkes aynı tadı alıyor. Ya herkes aynı tadı alıyor ya da hiç kimse tat almıyor.” geliyor aklıma..
YanıtlaSilYanlış yere bakıyoruz mutluluğu ararken. Ne güzel anlatmışsınız
YanıtlaSilYanlış yere bakıyoruz mutluluğu ararken. Ne güzel anlatmışsınız
YanıtlaSilİnsanı istekleri harekete geçirse de, sadece isteklerine göre hareket edince nasıl da yanılıyor. Onun da bir dengesi olmalı değil mi? Hayatı mutlu olacağını sandığı şekilde ilerliyor. Kendine göre mutlu olsa da bir yerlerde tıkanıyor, hayat ona gösteriyor... Kaleminize sağlık... :)
YanıtlaSilKöyden şehre göçüp yıllarca çalışıp çabalayıp tekrar köyden ev alarak o yaşama geri dönme hissini uyandırdı bende :) emeğinize sağlık
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık. İnsan imkanı artarsa mutlu olur zannediyor, miktar ile alakalı değil teması ile alakalı
YanıtlaSilSınırlı zamandaki sınavlarımızı verirken cevapladığımız sorularla, bir sonraki hayatımızın bizden istediği soruların örtüştüğü bir ömrümüz olur inşAllah,
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🖋️