Küçük Bir Yayla Macerası
Okullar kapanmış, yaz tatili başlamıştı. Koca bir yaz 4 çocukla, bu küçücük evde nasıl geçecek diye, Ayşe kara kara düşünüyordu. 19 yaşında evlenmiş, 20 yaşında anne olmuştu. Peş peşe gelen çocukların, birini nasıl büyüteceğini bilemeden diğerini kucağına almıştı. En büyüğü 13, en küçüğü 5 yaşındaydı. Şehir hayatının verdiği güvensizlik, çocukların dışarıda oynamalarına engeldi. 6 kişilik bir ailenin ev işleri de hayli zordu. Çocuklardan birine bir iş söylese, diğeri o yapsın diyor, ötekisi iş yaparken diğeri onun işini bozuyor, evin içinde sürekli yüksek sesli bir gündem oluyordu. Ayşe, ne çocukları yönetmeye ne de evdeki işlerine bir türlü yetişemiyordu.
Eşi Ahmet, Ayşe’nin bu durumdan ne kadar yıprandığını fark etmiş, kendince bir çözüm düşünmüştü. Çocuklardan birini yaz tatili için, büyük teyzelerinin yanına, yaylaya gönderebilirlerdi.
Ayşe önce sıcak bakmadı. Sonra düşününce; yayla güvenli bir yerdi, en fazla 10 hane vardı ve herkes birbirini tanırdı. Küçükken kız kardeşi ile birlikte, teyzesinin yanında yaylada kalırlardı. Teyzesi, çok net ve otoriter biriydi. Onun yanında insan bir an bile oturamaz, sürekli bir iş yapmak zorunda kalırdı. Çocuklardan birini gönderirse, hem iş yapmayı öğrenir, hem evdeki kalabalık azalır, sürekli oluşan kaos biraz olsun hafiflerdi. Peki, hangi çocuk gitmeliydi?
Kendi halinde, sessizliğiyle bilinen, daha çabuk uyumlanan, Pınar olabilirdi. 11 yaşında olan Pınar’ın en büyük problemi, çok ama çok yavaş olmasıydı. Annesi bir iş verdiğinde, o kadar yavaş hareket ederdi ki, dayanamayıp elinden alıp kendisi yapardı. Onun bu yavaşlığı, kardeşler arasında da bazen alay konusu olurdu. Pınar, köy hayatını severdi. Babasının köyüne gittiklerinde çok sevinir, geri dönmeyi hiç istemezdi. Yayla fikri, Pınar için de iyi haberdi.
Hafta sonu, hep birlikte yaylaya, büyük teyzenin yanına gittiler. Hava kararmadan önce de dönüş için hazırlandılar. Ayşe, kızını uzun uzun tembihledi.
- Kimseyi üzmüyorsun, kimseye yük olmuyorsun, her işini kendin hallediyorsun, herkese yardım ediyorsun, bir şikayet duymak istemiyorum. Tamam mı Pınar?
- Pınar, tamam dercesine başını salladı. Annesine sıkı sıkı sarılıp, kokladı. Hepsi arabaya doluşup gidince, o karenin dışında kaldığı için biraz içi burkuldu. Ama teyzesinin sesi, onu hemen kendine getirdi.
- Pınar, hadi yavrum, kazları tavukları kümese al. Karanlık çökerse toparlayamayız.
Gündüz sıcaktan kavrulmuşken, hava karardıktan sonra inen soğuk, sobayı yaktırmıştı. Yer yataklarını sermek için koca koca döşekleri indirip, çarşafları geçirdiler. Teyzesinin yanına kıvrılan Pınar, kendini rahatlatmak için ona iyice sarılıp, güzel bir uyku çekti o gece.
Sabah horoz sesleriyle gözünü açtığında, pencereden lacivert bir ışık girdiğini gördü. Teyzesi yanında değildi. Pencereden baktığında, kapının önünden onlarca ineğin geçtiğini gördü. Çoban, otlatmak için yayladaki tüm inekleri götürüyordu. Teyzesi içeri girip, sobayı yaktı. Kahvaltıda taze sıcak süt, peynir ve bal vardı. Kahvaltıdan sonra teyzesi, Pınar’ın görevlerini saymaya başladı.
- Yaylada iş bitmez Pınar. Madem burada birlikte kalacağız, bu işleri paylaşmamız lazım. Sabah kalkar kalkmaz, yatakları toplayıp, evin dış kapısının önünü süpüreceksin. Danaları çobanla göndermeyiz, onlar burada evin önünde otlar. Ahırdan danaları, kümesten tavukları ve kazları çıkarırsın. Sonra kahvaltımızı yaparız. Kurması benden, toplayıp bulaşıkları yıkaması senden. Ben de o sırada ahırı ve kümesi temizler, akşamki sütlerle yağ ve peynir yaparım. Salih amcan, kahvaltıdan sonra çayır biçmeye gider. Öğlen, onun için hazırlayacağım yemeği birlikte götüreceğiz. Orda yemeğimizi yedikten sonra, o dinlenirken, biçtiği otları küçük tepecikler halinde toplayıp birleştireceğiz. Sonra evimize dönüp, bulaşıklarımızı yıkayıp, evdeki işlerle ilgileneceğiz. Sil, süpür, toz al, akşam yemeği hazırlıkları gibi. İkindiden sonra inekler gelecek. Onları sağarken de yardım edeceksin bana. Sırtlarını kaşıyınca inek sakinleşir, sütünü güzel verir. Sonra sütlerini toplayıp, peynir veya yağ için ayırıp sabaha kadar bekleteceğiz. Akşam yemeğimizi yedikten sonra belki misafirliğe gideriz, belki bize misafir gelir. Boş kalan zamanlarda komşuların kızlarıyla gezebilirsin, güzel örgü örenler var, istersen öğrenebilirsin. Gün içindeki işlerimiz böyle olacak.
Pınar, bu duydukları karşısında kala kalmıştı. Bu kadar işi, normal bir insan ancak 1 haftada yapabilirdi. Uyumlanmaktan başka çaresi de yoktu. Söylenen her şeyi yapmaya çalıştı. Yavaşlığı, teyzesini ara ara kızdırsa da her seferinde daha hızlı hareket etmeye çalıştı. ‘O işi, Pınar yapmazsa kimse yapmayacaktı ve daha yapacak bir sürü iş vardı’ düşüncesiyle, dününe göre daha hızlı iş yapar hale geldi.
Güneş doğmadan hayata başlamaktan olacak, yaylada gün hiç bitmiyordu. O kadar işin yanında arkadaşlarıyla oyun oynayacak, dağları gezecek, çilek toplayacak, örgü örecek bir sürü zamanı kalıyordu. Sinekten korkan Pınar, artık kuyruğunu bırakır mı diye, kertenkele kovalar olmuştu. Bir süre sonra inek sağmayı da öğrenip, teyzesinin daha çok yükünü aldı. Akşamları ne televizyon, ne de internet olmadığı için erkenden uyuyup dinlenebiliyordu. Sabahları yorgun kalktığı hiç olmuyordu. Komşuları, teyzesini tebrik ediyor, “Ne güzel yetiştirdin şu kısacık zamanda, tam yayla kızı ettin Pınar’ı” diyorlardı.
Okulların açılmasına 2 hafta kalmıştı ve artık Pınar’ın evine dönmesi gerekiyordu. Pınar için ‘yayla macerası’ artık bitmişti. Hem üzgün, hem de kendini anlam veremediği şekilde güçlü hissediyordu. Evine yaklaştıkça, ailesini ne kadar özlediğini hissetti. Yayladakiler “Aileni özledin mi?” diye sorup dururlardı. Pınar, bu soruya net bir cevap veremezdi. Teyzesi, “Gerçek özlem, kavuşmaya yaklaşırken hissedilen özlemdir. Uzakken bir şeyleri özlüyorsan, o mevcut halinden memnuniyetsizliğindir, özlem değildir.” demişti. Pınar bu sözleri hatırlayınca mutlu oldu. Yayladaki halinden gerçekten çok memnundu.
Evine vardığında annesi onu kocaman bir gülümsemeyle karşıladı. Kardeşleriyle sarıldı.
- Pınar, ne kadar değişmişsin… Ellerin yıpranmış, yüzün yanmış, yanakların kuruyup çatlamış. Tam köy kızı olmuşsun, neden bakmadın kendine?
- Yoo, çok iyi baktım anne! Bunların hepsi gücümün ve mutluluğumun izleri. Bana hiç de çirkin gelmiyorlar…
Birlikte gülüşüp, uzun uzun Pınar’ın yayla macerasını dinlediler. Kardeşleri hayretle, “Neeee! O işleri de mi yaptın?” diye tatlı nidalar attılar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Bedel ödeyen, bedel ödediği konuda güçlenir. Bedel alan ise güçsüzleşir.”
Artık Pınar için sabah erken kalkmak, okula yürüyerek gitmek, evdeki işleri yapmak, yemeğe yardım etmek zor gelmiyordu. Aksine, sürekli üretmekten ve ihtiyaç görmekten keyif alıyordu.
Pınar sadece günlük işler konusunda güçlenmemişti. Daha hızlı hareket eden, insanlarla daha iyi iletişim kuran, ihtiyaçlara odaklanan, çözüm üretebilen biri olmuştu. Yani hayatının genelinde bir pratiklik kazanmıştı.
Annesi, Pınar’ın bu dönüşümünden çok memnun kalmış ve çok önemli bir şey çıkarmıştı.
Bedel, insanın en büyük şifasıdır.
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
Gerçek özlem, kavuşmaya yaklaşırken hissedilendir 🤍
YanıtlaSilÇok güzel bir detay, emeklerinize sağlık 🌷
Bedel ne büyük şifa, insanı mutluluğa götüren bir yol. Kıymetini bilenlerden olabilmek dileğiyle 😊
YanıtlaSilİnsan günle uyumlu yaşadığında ne kadar da çok şey yapabiliyor. Yapamam yetişmez dediği şeyler nasıl da tıkır tıkır işliyor… sabah erken kalkmaz, güneşin doğduğunu görmek şehir hayatında hep unuttuğumuz şeyler… okurken bana ne kadar iyi hissettirdi köy hayatı… unutmamak dileğiyle
YanıtlaSilOkurken bir insan okadar işi yapamaz gibi geliyor. Hatta şehir hayatında büyüyüp yetişen insanlara imkansız gibi gelebilir. Ama şu gerçek ki insan bedel ödedikçe güçleniyor. Alternatif yoksa bir bakıyorsun yapamam dediği herşeyi yapmış hatta vakit artmış...
YanıtlaSilNe kadar güzel kıvamı tutturmak kaleminize sağlık
YanıtlaSilŞifamın bedel olması ,güçlenmem ne güzel yazmışsınız kaleminize sağlık
YanıtlaSil“Bedel ödeyen, bedel ödediği konuda güçlenir. Bedel alan ise güçsüzleşir.”
YanıtlaSilBedel, insanın en büyük şifasıdır.
Hayatın en önemli stratejilerinden biri. Çok güzel anlatılmış kaleminize sağlık 🌺
Tıpkı yayladaki gibi bedel ödemenin gerçekliğini tüm yaşamımızda uygulayabilmek çok önemli. Hatırlattığıniz için teşekkürler 💐
YanıtlaSilBedel en büyük şifa :)
YanıtlaSilPınar gibi bedelli evlat yetiştirmeyi Rabbim bizlere de nasip etsin inşALLAH. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilBedel, insanın en büyük şifasıdır. Keşke insan bunu anlasa...
YanıtlaSilEmeğinize sağlık
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı. Keşke olsa da biz de bir yaylaya gitsek. Hem keyif almak hem de güçlenmek için....
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı. Keşke olsa da biz de bir yaylaya gitsek. Hem keyif almak hem de güçlenmek için....
YanıtlaSilBedel insanın ruhunu besliyor hakikaten, daha güçlü, daha diri kılıyor.
YanıtlaSilÇok güzel insanın içini açan bir yazı olmuş, ellerinize sağlık 💐
Bu güzel hikaye aklıma şu cümleyi getirdi :HİÇBİR İNSAN, BEDELİNİ ÖDEMEDİĞİ HİÇBİR ŞEYİN KIYMETİNİ BİLMEZ :)
YanıtlaSilKüçücük bir öyküden ne derin anlamlar çıkabiliyor. İnsan yeter ki ilimle bakabilsin...
YanıtlaSil“Gerçek özlem, kavuşmaya yaklaşırken hissedilen özlemdir. Uzakken bir şeyleri özlüyorsan, o mevcut halinden memnuniyetsizliğindir, özlem değildir.” Ne güzel bir detay ve bedelle ilişkili olması çok anlamlı… kaleminize sağlık🌸
YanıtlaSil🥰 Ne kadar güzel bir yazı, emeklerinize sağlık
YanıtlaSilRahata açılmış her çocuğu Pınar’ın teyzesine mi yollasak ne yapsak 😅 Öncelikle kendinin, sonra çocuklarının, eşinin, arkadaşlarının bedel ödemesine izin verenlerden olmak dileğiyle…
YanıtlaSilYazıyı okurken gözümde anlatılanlar film gibi canlandı. Çok keyifli bir yazı kaleminize sağlık
YanıtlaSilKeşke tüm çocuklar bu duyguyu tadabilseler
YanıtlaSil"Gerçek özlem" tarifi çok anlamlıydı.. teşekkürler..
YanıtlaSilÇalışkan insanlar günden o kadar iş yapıyorki farketmiyorlar. İşden kaçan veya bazı işleri yapmak istemeyenler imkansiz gelen işleri başkasının yaptığını görünce şaşırıyor hayret ediyor. Üretmek sonra tüketmek sonra tekrar Üretmek gerekir
YanıtlaSilHangi güzelliği sayayım:)
YanıtlaSil“Bedel insanın şifasıdır.”, “Gerçek özlem yaklaştıkça anlaşılır” . Ne kadar haklı ve yaşamışlığımız, şahitliğimiz olan kıymetli gerçekler” Kaleminize saglik🌺
Güzel bir yazı. Elinize sağlık
YanıtlaSil