HAVALI TERCİHLER
“Çırak yetişmiyor.” demişti ayna
ustası… Yeni neslin mesleklerinde çıraklık aşaması yoktu anlaşılan.
Halbuki hayatın yasasına aykırı
değil miydi bu?
Her şey bir çıraklıkla başlamıyor muydu?
Gerçi herkes patron olmak istiyordu. Kimsenin altında çalışamam, emir alamam edaları yeni neslin mottosuydu. Meslek seçiminde “Kısa yoldan nasıl zengin olurum?” videoları ne çok tıklananlar arasındaydı. Hızlı çözümler, hızlı sonuçlar ilgi odağıydı. Kimse mi istemez biraz mutfağın arkasında ter dökmek? Ama onlar da haklıydı. Diziler, filmler herkes patron, herkes müdür, genel müdür...
Çıraklığın bedelini yaşamak çok
zor geliyordu. Halbuki bir bilselerdi çıraklıkta kaliteli olanın ustalığı da
kaliteli olacaktı. Çıraklık kelimesi
bile günümüzde birçok kişinin istemediği bir unvan. Unvanı çekici değil ki kendisi albenili
olsun. İstikrarlı bir şekilde çalışmak,
pes etmemek ve hızlıca sonuç almamak...
Ustadan azar işitmek de promosyonuydu. Tabi ki usta-çırak ilişkisi
denince aklımıza sanayiler, marangozlar
gelebilir. Halbuki hayatımızın her evresinde çıraklık dönemi oluyordu. Bebeğin
emekleme evrelerinden, yeni evli çiftin karı-koca olma serüvenine veya spora
yeni başlamış bir ekibin durumu… Her birinde çıraklık dönemi ile başlar. Başlar ve bırakmak istediği anlar olur
insanın. Yapamıyorum, olmuyor, dediği anlar… Düştüğü, kalktığı, tökezlediği,
canı yandığı… Peki sonra ne oluyor? Pes
etmeden devam eden kazanıyordu…
Sonuç beklentisinde olmayanların
ter döktüğü sahaydı çıraklık. Ter, acı, gözyaşı… Kim ister ki bu kadar
yorulmayı? Evet, gerçekten hedefi olan hayatının toplamında mutlu olmak isteyen
bunu göze alabilirdi. Hayatının en
öğrenmeye, yetiştirilmeye açık döneminde bu çok daha kolaydı. Şimdi ise görülen
o ki birçok genç sadece ekran karşısında ustalığını dizayn ediyordu. Hakan da
bu gençlerden biriydi. Gelecekte hangi mesleği yapmak istediği soruluyordu.
Henüz karar vermemişti. Elbet bir iş olurdu. Bunun için üniversiteyi kazanması
öncelikler arasındaydı. Hakan hangi bölümde okuması gerektiğini hala
bilmiyordu. Yaşı 18’e dayanmıştı. Sınav kapıda onu bekliyordu. O ise bakarız
nasıl olsa, deyip geçiştiriyordu. Ders çalışmanın bile düzenini oturtmamıştı.
Sınavları kestirme yollarla geçiştiriyor. Son anda bir şekilde ailesinin okula
baskısı ile geçer not alıyordu.
Çıraklıkta kestirme yollardan
gitmeye çalışırken onu neyi beklediğinden habersizdi. Aylar böyle geçti,
ailesinin baskısı ve imkanlarıyla özel üniversiteye kaydolmuştu. O okul sadece
sosyal ortam sunuyordu Hakan’a. Hedefi olmadan var olduğu her yer ona zarar veriyordu sessizce. Gidip gelirken yıllar geçmiş birkaç yıl uzatma derken yaş
25 olmuştu. Mezuniyet diploması elinde kendini bir boşlukta hissetmişti.
Ardında bıraktığı yıllardan geri kalan bu diploma idi. Peki şimdi nereden
başlayacaktı? Mesleği bile olduğundan
şüpheliydi… Marifeti elinden almış genç bir adam olarak ne yapacağını
bilmiyordu. Sahi bir şey yapmalı mıydı, ona da emin değildi? Yetiştirilmesi
gereken yaşlarında hep imkanlar sunulmuş acılardan kaçırılmıştı. Şimdi ise
ondan beklenti çok fazlaydı. Peki onun bu beklentiyi karşılayacak marifeti var
mıydı?
İnsan “iyi” olmak istediği her şeyde sonuçlara gözünü dikmeye başladığında tuzağa çekiliyordu. Halbuki o sonuçları getiren bedeller vardı. Bu bedeller ise çıraklıkta ödenmeliydi. Sonuçlarla ilgilenmeden çabasını devam ettirenler için elbette karşılık olacaktı. Peki ne zaman? Sonuçlarla ilgilenmediği zaman...
Çıraklıkta kalite kulağa nasıl
geliyor?
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder