YEMEK YAPMAK NE KADAR ZOR OLABİLİR Kİ?
Haberlerdeki yazıya gözü bir süre takılı kaldı. Şok olmuştu. Böyle bir şey yaşanacağı hiç aklına gelmemişti. Televizyondaki haberlerde tüm dünyayı etkisi altına alan bir virüsten bahsediliyordu, pandemi süreci başlamıştı. “Pandemi ne, bu virüste nereden çıktı?” diye düşünürken, bir anda aklına geldi. “E, peki biz nasıl çalışacağız şimdi?” Kısa süreli bir şok daha..
Sonra hemen toparladı. Herkesin evde olduğu bir süreçse o zaman herkes kendi evinde sporunu yapabilirdi. Zaten bu dönemde sağlıklı kalmak herkesin istediği ilk şey olacaktı. Hemen öğrencileri ile konuşup online ders vermeye başladı.
Günlük rutinler geldi sonra aklına. Evde yapılacak işleri düşündü.
Temizlik, çamaşır, ütü, düzenlemeler buralarda hiç kafaya takacak bir şey yoktu. Çünkü çocukluğundan beri severek yaptığı ve epeyce emeği olan işlerdi. Zaten evi küçüktü, 2-3 saat içinde temizleniyordu. Tek başına yaşadığı için de haftada 2-3 posta çamaşır yıkama, asma, ütüleme ve yerleştirme onu hiç de yoracak şeyler değildi.
Peki ya yemek? İşte buranın şoku pek diğerleri gibi değildi.
Yalnız yaşamasına rağmen mutfakla pek alakası yoktu. Çocukluğunda annesi ve kendisinden 8 yaş büyük ablası onu mutfağa hiç sokmamışlardı. “Aman yanarsın” “otur sen dersine çalış biz yaparız”larla büyümüştü. Uzaklaştıkça uzaklaşmıştı. Şimdilerde ise annesinden tencerelerle kaplarla yemek taşıyor, boşları yıkayıp yenilerini alıyordu. Kahvaltı, çay, kahve tamamdı, onları zaten yapıyordu da şimdi yemek yapma kısmı işin içine girince içi sıkıldı.
“Ne güzel düzenimi kurmuştum, nereden çıktı bu pandemi?”
Kafaya taktığı şey ya virüs kaparsam değil, ya aç kalırsam olmuştu.
Sonra “Aman canım en fazla ne kadar sürebilir, birkaç hafta,en fazla bir ay, dışardan sipariş veririm, olur biter” diye düşündü ama hiç de düşündüğü gibi olmadı. Günler günleri kovalıyor, azalma şöyle dursun vakalar artıyordu. Öyle kolay bitecek gibi durmuyordu. İşi gücü aksamamış olsa da bu dışarıdan verilen siparişler, bütçesini zorlamaya başlamıştı. Üstelik dikkat ederek sipariş verse de içine ne konulduğundan emin olmak pek de mümkün değildi. Midesinde ağrılar, cildinde alerjiler derken işin keyfi iyice kaçmaya başlamıştı.
“Bu böyle olmaz benim artık kendim bir şeyler yapmam lazım, hem yemek yapmak ne kadar zor olabilir ki” deyip telefona sarıldı. İlk olarak annesini aradı.
Tarifleri alıyor, heyecanla yapmaya başlıyor ama hiç de annesinin yaptığı gibi olmuyordu. Annesi mutfakta o kadar ustaydı ki saat tutmadan yemeği pişirir, malzemeleri planlamadan yemeği yapardı. Ama bu ustalık Mine’nin pek işine yaramamıştı. Çünkü annesi tariflerde mutlaka eksik malzeme söylüyordu. “Aaa onu söylememiş miyim, yani o da unutulacak malzeme değil kızım senin de hiç mi aklına gelmedi” deyip bir de fırça yiyordu. Sonra ablasına sormaya karar verdi, onunla her şey çok eğlenceliydi, yemek konusunda da illa ki öyle olmalıydı ama olmadı. Ablası hiçbir zaman aynı yemeği çıkarmazdı, onu tarifleri kafadan atma gibi görünen ama şahane lezzetlerdi. Aynı yemeği bile her seferinde farklı bir şekilde ortaya çıkarırdı. Ondan malzeme listesi almak imkânsızdı, hele ölçü, öyle bir kelimenin lügatında olduğundan bile emin değildi. “Ölçü bilmiyorum göz kararı bakacaksın pişerken işte...” gibi farazi miktarlar veriyordu. Zaten çırak olan Mine’nin iyice devreleri yanmıştı.
Çıraklık çok zordu…
Sonra bu şekilde bir yere varamayacağını anlayıp videolardan tarifler bakmaya başladı. Videolar tam ona göreydi. Çünkü hem görüntü vardı, hem malzemeler kalem kalem miktarına kadar yazılıydı, hem de istediği zaman durdurabiliyordu… Bir gün altını yaktı, bir gün suyunu fazla koydu, öbür gün çiğ bıraktı, çok pişirdi, hamur oldu derken aylar geçiyordu. Ama Mine yerinde saymıyordu, kolay olmuyordu ama yaşadığı zorluklardan keyif almaya başlamış, ufak ufak güzel şeyler de çıkarmayı başarmıştı…
Her çıraklığın başı zordur. İnsan bu aşamadayken hiç ilerleyemeyeceğini ve sürecin hep zor olacağını düşünür. Bu düşünce de onu çabalamaktan, mücadele etmekten, sabretmekten alıkoyabilir.
- Hangi aşçı mesleğe ilk başladığı gün harika lezzetler elde eder?
- Hangi ressam ilk resmi ile tarihe adını kazır?
- Hangi sporcu ilk antrenmanında altın madalya kazanır?
Böyle düşününce ne kadar da rahatlıyor insanın içi değil mi? Çünkü çıraklık hayatın içinde geçilmesi gereken bir aşamadır. Orası bir duraktır. Durakta nasıl ki otobüs gelene kadar beklerse insan, çıraklık da aynı öyledir. Problem yapamıyor olmak, yapmaya çalışmamaktır, pes etmektir, vazgeçmektir. Çıraklık zaten bir yapamama, başaramama halidir. İnsan yapamaya yapamaya yapar hale gelir. Bir gün bir bakar ki yapamıyorum dediği şeyleri yapmaya başlamış.
Hayat çıraklıktan ibaret değildir. Bazı konularda çırak olmak insanın gelişimi için gereklidir. Çıraklık aşaması içindeyken en acılı gibi görünen ama geriye dönüp bakıldığında en keyifle anlatılan anlara dönüşür…
Sahi, sizin var mı hayatta çıraklıklarınız?
Nasıl geçirdiniz?
Pes mi ettiniz yoksa devam mı ettiniz?
Hadi bir adım daha her gün biraz daha iyi, güçlü ve sabırlı olacaksın sevgili okuyucu… Pes etmek yok. Hayat bizden ümidini kesmedikçe pes etmek yok…
Hayat seni elemeden sen kendini eleme…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder