PEK AZI…

 


PEK AZI

Eda okuldan çocuğunu almış arabasıyla eve dönüyordu. Her zaman gittiği yolda giderken arkadan bir araba onu sıkıştırdı, bir an önce geçmek istedi. Eda kadını fark edip ona yol verene kadar da kadın iyice sinirlenmişti belli ki. Çünkü arabadaki kadın küfürler savurarak önüne geçti. Eda bu tarz durumlara alışkındı. Trafikte yaşanırdı böyle şeyler. Kimsenin tahammülü veya sabrı yoktu bu şehir hayatında. Ama bu sefer farklı bir etkilendi, içini hüzün kapladı ve düşünmeye başladı. Neden herkes yol kapıp öne geçme derdinde? 

Neden kimse yol verme, başkasına öncelik gösterebilme ve başkasını düşünebilme gibi güzel ahlaklardan yoksun? Neden herkes kendi çıkarı için başkalarına zarar verebilir halde? 

Eda çok yalnız ve çaresiz hissetti kendisini. Korktu ve çekindi insanlardan. Son günlerde karşılaştığı ve duyduğu birçok şeyi hatırladı. 

Arkadaşı bir avukat tutmuş ve vekâletini ona vermişti. Zannetmişti ki o avukat onun iyiliğini isteyecek ve onu savunacak. Ama sonra anlamışlardı ki avukat alacağı paranın kat kat fazlasını alma derdine düşmüş. Arkadaşının işini bir fırsat olarak görmüş

Sonra sosyal medyada duyduğu bir haber aklına düştü. Bazı doktorlar hastalığı olmayan insanlara ilaçlar vermiş ve onları hasta etmişler. Sırf ilaç sektöründen daha fazla para alabilmek için. Küçücük bebekleri yoğun bakımda tutmuşlar sırf kendi çıkarları için.

Komşusunun serzenişi aklına geldi sonra. Kızı okulda izlediği bir filmden korkmuş, okula gitmek istemiyormuş. Çünkü öğretmen dersi doldurmak için akıllı tahtadan film açmış.



1 aylık evli olup da boşanan kuzenini düşündü bir de. İki taraf da kendi yaşam tarzından fedakârlık yapamamıştı. Birbirleri için kişisel zevklerinden vazgeçememişlerdi. Erkek hala bekârmış gibi eve geç gelmeye devam etmiş eşinin evde tek olmaktan korkacağını düşünmemişti. Kız ise eşinin imkânları doğrultusunda alışveriş yapmayı kabul etmemişalıştığı lüksü satın almaya devam etmiş ve eşini nasıl zor durumda bırakacağını düşünmemişti. Ve daha başka buna benzer problemler yaşanmıştı. Kısacası birbirlerinin ne istediklerini, neye ihtiyaç duyduklarını hiç düşünmemişlerdi. Benliklerinden çıkıp biz olamamışlardı. Sonra bir baktı ki Eda çoğu insan birbirinin iyiliğini istemez olmuş. Birbiri için iyi dileklerde bulunamaz olmuş.  Çoğu insanın dünyası sadece kendi etrafında döner olmuş. 

 

Peki hiç mi yok, insan olmanın hakkını verebilecek olan. Güzel ahlaklara hala sahip olup örnek olacak olan?

Var tabi. Ama çok az Pek az

 

Pek azımız başkalarını hala düşünebiliyor. 

Öğretmenlerden pek azı işini kaliteli yapmak için var gücüyle çalışıyor. Eskinin doğrusunu günümüze taşımaya çalışıp insanlar yetiştiriyor. Hiçbir zaman mesai saatinin bitişinde çıkmayıp kendi zamanından veriyor. 

Doktorlardan pek azı da var ki o hastanın toplamda şifasını düşünüyor. Ona gerekmediğinde ilaçlar yazmıyor. Hastasına sağlıklı, temiz beslenmeyi ve sporu tavsiye ediyor. 

Avukatlardan da pek azı var ki hakkı savunuyor. Mazlumun yanında durup, zalimin karşısında yer alıyor. 

Eşlerden de pek azı var ki önce eşinin ihtiyaçlarını düşünüp fedakârlık yapabiliyor. 

Ama çok azı.. 

Pek azı..

 



Peki ben hangi gruptayım diye düşündü Eda?

Azınlık olan tarafta mı, çoğunluk olan tarafta mı? İnsan hiç kendine konduramıyor ya! Kendi davranışlarına, kendi çocuğuna, kendi hayatına geldiğinde konu, bu kadar net göremiyor doğruları. Ben ne kadar başkalarının derdini dert edinebiliyorum? Başkalarının iyiliğini istemekle kalmayıp iyilikleri için çaba sarf edebiliyorum? Ben ne kadar malımdan, zamanımdan ve keyfimden başkaları iyi olsun diye verebiliyorum? Ben ne kadar başkalarının gerçek ihtiyacını giderebiliyorum bu hayatta?

 

Oysaki işini iyi yapmanın, başarıya ulaşmanın ve mutlu ilişkilerin sırrı başkalarını düşünebilmekten geçiyor. Benlikten çıkıp “Sen nasılsın? Neye ihtiyacın var?” diyebilmekten geçiyor. 

Öyle ya, en iyi havayolu hizmeti yolcusunu en çok rahat ettirip, onun yolculuk esnasında tüm ihtiyaçlarını düşünen değil midir? En iyi terzi müşterisinin ihtiyacına en yakın, en güzel elbiseyi dikebilen değil midir? En iyi patron işçisinin giderlerini bilen ve ona rahatça geçinebileceği kadar emeğinin karşılığını veren değil midir? En iyi evlat anne babasının onu özlemiş olacağını düşünüp onca işinin arasında onları ziyarete gidebilen değil midir? Hasta olduklarında onların ihtiyaçlarıyla ilgilenen değil midir?


Hayatta mutlu ve başarılı olmanın sırrı insanların ihtiyaçlarını giderebilmekteymiş meğer.. Kendi ihtiyaçlarımızı gidermenin yolu başkalarının ihtiyaçlarını gidermenin altına gizlenmiş meğer... 

Edanın aklına dinlediği bir alimin sözü geldi. Ve o söz aslında tüm düşüncelerine son noktayı koydu; “İhtiyaç giderenin ihtiyacı giderilir bu hayatta..” 

 

Pek azı.. 

Pek azı ihtiyaç giderdi ve ihtiyacı giderildi bu hayatta…




***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder