Her İş O’na Döndürülür


 Her İş O'na Döndürülür

 

Bazen insandan beklenen yalnızca  kendisine sorulan soruya doğru cevap vermesidir. Bazen bir hamleyi yapmak, bazen yapmamak, bazen susmak bazen konuşmak, bazen gitmek bazen kalmak… Sonrası ise insana ait olmayan kısım… 

 

Elmas çocuklarla çalıştığı bir alandaydı. Onları yetiştirme sorumluluğu vardı. Kendisiyle birlikte çalışan bazı arkadaşlarının yaptığı yanlış hamleleri fark ediyor ve bunun hakkında endişeleniyordu. Birkaç kez uyarmayı denedi ama anlayacak gibi değillerdi. Ya da yapılan uyarılar kendi isteklerinin zıddı olduğundan gerçeği görmekte zorlanıyorlardı.

Bir süre sonra yolları ayrıştı. Ancak  kendisi de, diğerleri gibi benzer bir işi farklı kurumlarda yürütüyordu. Bu ayrışmaya rağmen, neredeyse her gün bu arkadaşlarının yanlışlarına şahit tutuluyordu. Ne yapması gerektiğini bilmediği bir durumdaydı.

 

En nihayetinde diğer kurumla alakalı bir sorumluluğu ve yetkisi yoktu. Bu nedenle şahitliklerini bir yere duyurmalı mı duyurmamalı mı bilmiyor, bazen tüm bunları duymak istemiyordu. Ancak o kaçsa da kovalanıyordu adeta duyduklarıyla.

 

Ne yapacağını bilemediği bir noktada arkadaşına danışmaya karar verdi. Zeynep, her başı sıkıştığında ona bir çözüm yolu gösterirdi. Öyle sorular sorardı ki, adeta nokta atışı. Ne yapması gerektiğini birden anlayıverirdi.

 

Duyuruluyorsa her iki kurumdan da sorumlu birine iletmesi gerektiğini anladı. Anladı ama o cesareti göstermek kolay değildi. Dinleyecekler miydi acaba onu? Yanlış da anlayabilirlerdi üstelik. Peki kendisi şahsi duygularını bu sürece karıştırmadığından emin miydi? Hassas bir çizgide salınıp duruyordu düşünceleri. Sonra harekete geçmeye karar verdi. Dinlesinler ya da dinlemesinler, o anlatmalıydı bir şekilde. Sonuç kendisiyle bağlantılı değildi ki. O kısmı da düşünecek biri vardı elbet.

 

Ancak bu karardan sonrası da kolay olmadı. Randevu alamadı öncelikle. Sonra ulaşabildiği kişiler ise ya dinledi söylediklerini ama hiçbir şey anlamamış gibi geçiştiriverdi, ya yoğunluktan dinleyemedi ya da “Biraz abartmıyor musun?” gibi bir tepki verdi. Hayat samimiyetini mi sınıyordu, yoksa susması gerektiği için engelleniyor muydu bilmiyordu.

 

Şimdi çaresizce durmaya ve izlemeye karar verdi. Elinden geleni yapmıştı. İşi sahibine bırakmalıydı. En nihayetinde kendisinin bildiklerinden fazlasını bilen, şu anda bunun bu şekilde olmasına hükmeden vardı. Öyleyse olması gereken şu an bundan fazlası veya farklısı değil, diye düşündü.

 

Aradan birkaç hafta geçti ve telefonu çaldı. Konuştuğunda kendisini dinlemeyen, dinlediğinde anlamayan kişilerden biriydi arayan. Bahsettiği arkadaşlarıyla ilgili yaşanan önemli bir sıkıntıdan söz ediyor ve haberinin olup olmadığını soruyordu. Bildiklerini tekrar anlattığında bu sefer farklı bir tepki veriyordu telefonun diğer ucundaki ses. Onu davet ediyor ve dinlemek istiyorlardı, hatta onun için bir randevu da oluşturacaktı, üst yetkiliye durumu izah etmesi için. Sonra bir diğeri arayarak yanına çağırdı ve her şeyi detaylıca anlatmasını istedi. 

 

Şaşırmıştı Elmas. O anlattığında olabileceğinden fazlası yaşanıyordu. Müthiş bir hayranlıkla izliyordu O’nun dizaynını. 

 

İşte bu noktada algıladığı, hayat ona sadece bir soru sormuştu… Kimse ondan şahit olduğu yanlışları değiştirmesini beklemiyordu, değiştirecek olan o değildi…Bu öyküde sen nerede duruyorsun? Bunu belli ettikten sonra o yanlışları değiştirebilecek olan gerekli müdahaleleri yapardı…

 

Sen, korkuna rağmen harekete geçebiliyor musun? Konuşmak isterken susabiliyor musun ya da susmak istiyorken kimsenin seni duymadığını görmene rağmen “Bir duyan var.” diyerek konuşabiliyor musun? Elinden geleni yaptığında ise hırsa çevirmeden tüm süreci bırakabiliyor musun? 

 

Tüm samimiyetinle elimden geleni yaptım, yaptıklarımı kabul et ama benim elimden fazlası gelmiyor, geliyorsa da ben bilmiyorum. Her iş gibi bu da sana ait. Ben bu işi sana bırakıyorum. Sen en güzel haliyle çözecek olansın.” diyebiliyor musun?

 

İşte tam da bu nokta sebepleri oluşturmak dışında hiçbir sürecin insana ait olmadığını keşfedebildiğin nokta. İşler sahibine emanet edildiyse seni hayret içinde bırakacak, büyük bir hayranlık duyacağın, ne kadar uğraşırsan uğraş alamayacağın sonuçları alacağın şekilde çözülecek…


 

Abdulmuttalib ile Ebrehe’nin öyküsü gibi… Develerini istiyordu Abdulmuttalib ve Ebrehe şaşkınlıkla soruyordu: “Ben Kâbe’ye saldırmayı düşünürken, senin derdin develerin mi?“ “Ben kendi develerimden sorumluyum, Kâbe’nin RABbi de kendisine ait olanı koruyacaktır.“ Ardından yaşanan ise minicik kuşlar ve devasa fillerin öyküsü…

 

Yûsûf da öyle yapmadı mı? Kendisini savunabilecek, derdini anlatabilecek durumdaydı. Haklıydı da ama o susmayı ve işini O’na bırakmayı tercih etti…Tuzakların kendisinden çevrilmesini istedi. Kuyudan çıkartılıp saraya, zindandan vezirliğe bir öykü hazırlandı Yusuf’a. 

 

Ya İbrahim? Kimsenin konuşamadığı doğruları haykırıyordu kavminin ilahlarıyla ilgili, tek başınaydı ve kendisine asla inanmayacak olanlara kafa tutuyordu… Ateşe atılacağı an müthiş bir güvenle işini O’na bırakmıştı. O ise ateşe, “Serin ol!” dedi… 

 

Eyyüp değil miydi, yara bere içindeki vücudu ona acı verirken, Bana dert geldi ve sen merhametlilerin en merhametlisisin.” diye dua edip O’na bırakan…

 

Ya Yunus. bir balığın karnında, nasıl çıkacağını bile bilemezken, karanlık, yapayalnız ve çaresiz… “Ben kendime zulmedenlerden oldum.” diye yalvararak işini sahibine bıraktı ve sıkıntısından kurtarıldı…

 

Yusuf’un babası Yakup peki?  Hükmün kime ait olduğunu biliyordu da, yıllarca bildiği gerçeklere rağmen güzel bir sabırla sustu… Ben ancak O’na güvenip dayandım.” dedikten sonra, yıllardır görmediği evladına kavuştu da gözleri açıldı…

 

İsmail’in Babacığım bunu sana RAB'bim mi emretti? Öyleyse yap.” dediği andaki kararlılığı ve kendi canından vazgeçişinin ödülü yüz yıllardır süregelen Kurban öyküsünün başlangıcı oldu…

 


Bazen insandan beklenen yalnızca  kendisine sorulan soruya doğru cevap vermesidir. Cevabın ardından ise işi sahibine bırakıp geri çekilebilmek. İşin sonunda öyle sonuçlar gelir ki bazen, yapılan hamleyle ulaşılan sonucun büyüklüğü arasında bağlantıyı kurmak bile zorlaşır. 




***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

***

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder