Köstekli Saat

Köstekli Saat

Yaz tatiline girecekleri o gün, meraklı gözlerle etrafı izliyordu. Haziran ayında, bardaktan boşalırcasına yağan yağmur yerini hafif bir güneşe bırakmış ve çıkan gökkuşağı ile gökyüzü taçlanmıştı. Sınıfta tebessümlü yüzler, derslerde birbiriyle tatlı tatlı atışan arkadaşlarının birden yan yana olmaları, dargınlıkların bitmesi, dönem değerlendirmeleri, öğretmenlerinin süre sonu ikramları, heyecanlı bekleyişler ve kapanış. Mete, bir yandan zorlu geçen bir dönemin yorgunluğundayken, diğer yandan da zihninde dönen ‘tatilde neler yapabilirim’ sorularının cevaplarını arıyordu.

Acaba köye dedemin yanına mı gideriz? Belki de annemin ne zamandır istediği, bir tur seyahati yaparız… Aaa kütüphanede gönüllü çalışan olabilirim… Ya da evde dinlenerek mi geçirsem? Arada arkadaşlarımla da buluşurum… Yok yok, iyisi mi kendi kendime daha sistemli bir program yapıp uygulayayım. Malum lisedeyim ve üniversite hazırlığına şimdiden başlasam iyi olacak… Bu tatili sakin ve verimli bir şekilde değerlendireyim. Amaan sayılı gün zaten hemen geçer, bir bakacağız ki tekrar tempo başlamış.

Mete, zihninde uçuşan bu fikirlerden çıkıp bir sonuca varamadı. Yoklama sırasına göre karneler verilirken, isminin okunduğu üçüncü defada duydu. Daldığı düşüncelerden sıyrıldı, bir de baktı ki öğretmen, heyecan ve gurur içinde onu bekliyor, arkadaşları şaşkınca tebrik ediyordu. Onur belgesi ve takdir belgesi almış olmanın verdiği mutlulukla ne diyeceğini bilemedi. Gözünden süzülen birkaç damla yaş, duygularını dışa vuruyordu. Teşekkürlerini iletip, sessizce yerine geçti. Tabi ne kadar coşkulu olsa da düşük notu olan arkadaşlarının yanında yüksek tepkilerden kaçındı. Karne teslimleri bitince vedalar edilip, heyecanla evin yolunu tuttu. Geçen dönemi düşününce, bu belgeler bir kağıttan öteydi… 5 zayıfla gelen karnesi, ders çalışmaya ve verilen görevlere bir türlü vakit bulamaması… Yani öncelikler bambaşkayken, umursamadan geçirdiği koca bir sene ve karne günü yaşadığı mahcubiyet... İşte, bir kağıt bu kadar mutlu edebilirdi insanı. 

Sebepler

Eve gittiğinde bir kez daha sevindi. Dedesi, memleketten sürpriz yapıp gelmişti. Karnesini evdekilere gösterme sevinciyle gelen Mete, evde dedesiyle karşılaşınca sevinci ikiye katlandı. Evdekilerin sıcacık sözleri, gururla tebessümleri, kucaklamaları ona yetti. Dedesi, akşamın sonunda Mete’ye siyah köstekli saatini hediye etti. O saat öyle önemliydi ki, kendi dedesinden kalma, yıllardır gözü gibi baktığı bir saatti. Mete çok mahcup oldu, çünkü o saatin ne kadar anlamlı olduğunu biliyordu. 

Dedesi; “Oğlum; bir yere varmaktan ziyade oraya giden yolu düşün, o yolu güzelleştirmeye bak… Şikayetten ziyade, şikayet edeceğin şeyden bir ders çıkar… Bakarız’ların yerine yaparız’ları getir… Zaman kısa, hayat geçiyor, o yüzden hemen harekete geç...’’ dedi.

Dedesinin bu sözleriyle birleşen köstekli saat, Mete’nin aldığı en anlamlı hediyeydi. Tüm tatili dedesiyle birlikte geçirdi… Bazen gezerek, bazen ders çalışarak, sohbetler ederek, keşifler yaparak, sıcacık çaylarını yudumlayarak, eski öyküleri dinleyerek… Dedesi, yürüyen kütüphane gibiydi, köyde de öyle bilinirdi. “Ne verimli bir tatil…” diye geçirdi içinden Mete. Hem keyifli hem faydalı, sıcacık, ruhuna iyi gelen bir on beş gün…  Ne gün saymıştı, ne başka bir yere gitmeyi geçirmişti aklından. 

Sebepler

“Hayatımda beş ayda ne değişti?” diye düşündü Mete. Bu seneye sıkı başlamıştı. Herkes çılgınca son hafta not hesaplamaları yaparken, o sadece sürecine odaklanmıştı. Bir dönemin yorgunluğu, emekleri, sınavları, sabah gün aymadan yola düşmeleri, eve geldiğinde programlı şekilde çalıştığı konular, gidemediği geziler, yaptığı sunumlar, ödevler, projeler… Matematiği iyiydi Mete’nin, kariyer hedefi de bu yöndeydi. Düşününce, beş ayın içine neler neler sığdırmıştı, ne çok şey değişmişti esasında. Karneye takılmaktan ziyade, sorumluluklarını yerine getirince, kendine katabildiklerine bakınca, ürettikçe ne güzel yerlere varabiliyordu insan.

Mete, geride bıraktığı süreçten çok şey öğrenmişti. Okullar tekrar açıldığında, dedesinin köstekli saatini bir an olsun yanından ayırmadı ve her baktığında şunu hatırladı: “Varmaktan ziyade o yolu düşün, o yolu güzelleştirmeye bak.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Ancak oluşturduğun sebepler değişirse, aldığın sonuçlar değişir.

Sadece sonuca odaklanmak, hırs yapmak, bir süre sonra ya yanlış seçimlere iletir ya da bıkkın bir şekilde vazgeçmeye neden olur. Sonuca giden sebeplere odaklanmak, o sebeplerden keyif almak, güzel bir yolculuğa başlamak gibidir. Varılan yere de güçlü, tebessümlü, sakin bir şekilde varmaya neden olur. 

Yolu güzelleştirmek için sebep oluşturanlardan olmak dileğiyle…

***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

***


9 yorum:

  1. Ne güzel bir yazı. Emeklerinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel 🌸🌸🌸

    YanıtlaSil
  3. Yolu güzelleştirmek için sebep oluşturanlardan olmak dileğiyle…

    YanıtlaSil
  4. Muhteşem çocukluğum ve gençliğim

    YanıtlaSil
  5. Çok önemli noktalara değinmişiniz.
    Hangisi daha önemli deseniz hepsi çok hayati değeri olan hayatı anlamlı kılan …
    Şikayet edeceğin şeyden bir ders çıkar… Bakarız’ların yerine yaparız’ları getir…
    Zaman kısa, hayat geçiyor, o yüzden hemen harekete geç...
    Elinize sağlık çok teşekkür ederim çok faydalanıyorum. 🍃

    YanıtlaSil
  6. Güzel anlatıldı teşekkürler. Hepsi hayatın içinden...

    YanıtlaSil
  7. Kaleminize sağlık 😊

    YanıtlaSil
  8. Yolun kendisi zaten keyifli olmalı değil mi :)

    YanıtlaSil
  9. Leyla Sözüer05 Mart, 2024 13:05

    Muhteşem! Şikayeti ders almakla, bakarızı yaparızla değişmek… süper bir takas yöntemi sunulmuş☘️

    YanıtlaSil