Hava Kar Kokuyor
“Yaşasın kış geliyor, hava kar kokuyor…”
Kimimizin hiç anlayamayacağı bir cümle bu.
Nasıl yani? Havanın kokması da ne demek?
Bazılarımız için her şeyin bir kokusu var hayatta. Tatilin bir kokusu var mesela, yazın ayrı kışın ayrı bir kokusu var. Dedesinin ayrı, annesinin ayrı, kedisinin ayrı bir kokusu var. Her evin, her eşyanın, her anın başka kokusu var. Ona birini veya birilerini, tatlı ya da tatsız anılarını hatırlatan kokular…. Sorsan o da bilmiyor bunu nasıl yaptığını ama her koku zihninde bir koda dönüşüyor sanki…
Veya tat konusunda çok hassas olanlar var.
“Suyun markasını mı değiştirdik, bunun tadı farklı…”
Hayda! Suyun da mı tadı var? Su işte, hepsi aynı değil mi?
Evet bazılarımız için suyun bile tadı var. O bazılarımızın ağzında bir laboratuvar var sanki... Öyle bir laboratuvar ki; katılan onca malzeme içinde, kurabiyedeki bir kaşık pekmezi anlayacak derecede analiz yapabiliyor. Yemeğe katılan baharatları sayabiliyor sana. Neredeyse gramajlarını söyleyecek. Bilmem kaç gram kekik, ondan şu kadar az nane, şu kadar pul biber, onun yarısı kadar karabiber diyecek, utanmasa…
Şöyle bir bakınca hoş sohbet olanlar var bir de etrafımızda. Sohbetine bayıldıklarımız…. Ama gerçek anlamda bir baygınlık…
Sohbet hoş, güzel de bunun bir sonu olsa, bir yerde bitebilse daha da hoş olmaz mı? Yaklaşık üç saattir aynı öykünün farklı detaylarında dönüp duruyoruz. Kendimizi koca bir metro istasyonunun koridorlarında kaybetmiş gibiyiz. Bir türlü çıkışı bulamıyoruz ve metro da bir türlü gelmiyor.
Bir de zihninde olmayan görüntülerle gezenler var. Sen bir şey anlatıyorsun o resmini çiziyor kafasında. Gittiğiniz piknikten bahsediyorsun, onun zihninde yeşillikler patlıyor, mangalı yerleştiriyor hemen beğendiği yere. “Mangalı kim yakıyor?” Hop hemen mangal başına.
Tüm anlatılanlar belirgin bir resme dönüyor önce…. Sonra kamera… Film başlıyor.
Karşıdakine anlatırken de aynı şekilde… Yol tarif edecek kroki çiziyor sana. Altı üstü sağa dön diyecektin, neden bu kadar zahmete girdin?
Her yere koşarak gidiyor sanki. İnsanlar izlerken yoruluyor da o yaparken yorulmuyor. Çocukken de öyleydi. Atom karınca 70 yaşında. Sevimli mi? Şüphesiz, ama bazen fazla şeker de yakıyor insanı.
Bir diğeri yaşamla ölüm arasında. Soru soruyorsun, tık yok. Tekrar soruyorsun tık yok. Üçüncü de ses çıkmadı diye kontrol edeceksin ki, bir yaşam belirtisi gösterip kafasını çeviriyor. Yaşadığına mı sevinsen, yoksa o kadar çabana rağmen sana tepki vermedi diye sen mi hayatına son versen... Kararsız kalıyor insan.
Hepimiz çok benzer olmamıza rağmen detayda farklılıklarımız var. Hepimizin gözleri var mesela ya da kulaklar, eller, ayaklar hepimizde ortak. Hepimizin bir derisi var, renkleri farklı olsa da.
Hepimiz yiyoruz, içiyoruz, seviyoruz, sevilmek istiyoruz, saygı bekliyoruz; hepimiz üzülüyoruz hepimiz seviniyoruz gerekçelerimiz farklı olsa da.
Hepimiz benzer roller üstleniyoruz hayatta. Anne, baba, kardeş oluyoruz. Çalışan, patron oluyoruz. Birbirimize çok benziyoruz aslında. Ve bütünde bu kadar benzememize rağmen detaydaki küçük farklardan dolayı tartışabiliyoruz. Peki neden?
Neden bu kadar benzerliğe rağmen birbirimizi anlamakta zorlanıyoruz?
Anlamak; insanın kendisi ile diğeri arasındaki farkı fark edebilmesi demektir. İnsanın siyahı anlayabilmesi için, onun diğer renklerden farklı olan tarafını bulması gerekir. Yoksa siyahı tanımlayamaz. Bardağı tanımlayabilmek için bardak olmayanlarla farkını anlamak gerekir. Bir vazo ile bardağın arasındaki farkı fark etmek gerekir. Ancak o zaman insan bardak ve vazodan gereği gibi faydalanabilir, keyfine varabilir. Düşünsene! Tanımlayamayınca bardağın içine çiçek, vazonun içine su koymuşsun. Oysa çiçek vazoya yakışıyor, su bardaktan daha rahat içiliyor.
İnsanın kendini ve diğerlerini tanımlayabilmesi için de kendisi ile diğerleri arasındaki farkı fark etmesi gerekir. Ben çok konuşuyorum, ama annem konuşmayı pek de sevmiyor. Ben düzenli olmaktan hoşlanıyorum, ama ev arkadaşım için bu o kadar da önemli değil. Birbirimize benzeriz ama aynı değiliz. İnsan ise benzer olduğunu değil aynı olduğunu zannediyor. Bu nedenle kendisinden farklı davranış sergileyeni, başka bir tercihte bulunanı anlamıyor. Öfkeleniyor, acayip buluyor ve ondan uzaklaşmak istiyor. O halde birleşebilmek, uzlaşabilmek için önce farklılıklarımızı fark etmemiz gerekiyor.
Peki sadece farkı fark etmek, karşıdakini anlamak yeterli mi?
Tamam anladım, bu siyah değil beyazmış. Peki ne işime yarayacak?
Tamam, o konuşmayı seviyormuş, ben sevmiyormuşum? Eee?
Tamam, ben düzen titiziyim, onun pek tercihi değilmiş. Ne yapayım? Bana ne ki bundan?
Tebrikler… İkinci aşamaya geçtiniz. Şimdi yapacağınız şey farklılıkları kabul etmek.
“Ne yani! Onun bu delirten suskunluğunu kabul mu edeceğim?”
İnsanın derdi farklılıklar değil, farklılıkları kabul edememektir. Onun benden farklı olduğunu, başka bir şeyi sevebileceğini, başka konularda marifetli olabileceğini kabul edebildiğimizde öykü tamamen değişmeye başlıyor. Tüm çözümler kabullenişten sonra önüne seriliyor. İşte o zaman benzerlikleri de görebiliyor insan ve o benzerliklere tutunarak birlikte yol alabiliyor, iyi ilişkiler kurabiliyor.
Kimse sana karşı değil, herkes kendinden yana, tıpkı senin gibi…
Herkesin iyi tarafları var, tıpkı senin gibi…
Ve herkesin kötü tarafları var, inanması zor ama tıpkı senin gibi…
“Peki, iyi güzel anlatıyorsun da nasıl yapacağım bunu?”
Sadece kötü taraflarına değil iyi taraflarına da bakarak…
Sadece beceremediklerini değil becerdiklerini görerek…
Sadece çirkinliklerine değil güzelliklerine de odaklanarak…
Sen bakışını değiştirdiğinde, çok şey değişecek belki de…
Belki o zaman hava sana da kar kokar, kim bilir?
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
Problemlerimizin çözümü farklılıkları kabulle başlar. Emeğinize sağlık 🌿
YanıtlaSilKim aslında Kimdir-i bilmekle başlıyor süreç. İşte Deneyimsel Tasarım Öğretisi başlıyor.. Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilÇoook güzel bir anlatım. Hem konusu hem üslubu çok hoştu. Elinize yüreğinize sağlık. Anlayıp uygulayabilmek de nasip olsun İNŞALLAH 🤍🌺
YanıtlaSilElinize sağlık, ne güzel bir konu ne akıcı bir anlatım, tebrikler. 🌺
YanıtlaSilFarkı fark edebilmek bunu yaptıktan sonra hayat çok daha kolay .. teşekkürler DTÖ . Kaleminize sağlık ♥️
YanıtlaSilelinize sağlık, ne güzel bir anlatım.
YanıtlaSilFarkı farkedebilmek ve o farkı kabul edebilmek insana verilen en güzel özelliklerden biri. Zihnin bunu yapabilmesi hayatını çok kolaylaştırıyor. Zihnimizde bunu otomatik olarak yapabilmek dileğiyle.. :)
YanıtlaSilAnlamak anahtarı elimizde olan kapıyı açmak gibi. Açabilmek için çilingir olmaya gerek yok. Yanlış anahtarı çıkarmamız yeterli ☺️ Duygulardan çıkabilirsek, bilincimizle kar kokusunu alabiliriz belki… Hem faydalı hem de okuması çok keyifli bir yazı olmuş. Elinize sağlık 🌸
YanıtlaSilFarkı fark edip; farklılığı kabul etmek🤍
YanıtlaSilÇok lezzetli bir bilgilendirme olmuş emeğinize sağlık 🌻
YanıtlaSilBakışlarima sirayet eden bir yazı olmuş kaleminize yüreğinize sağlık...
YanıtlaSil