Fermide
Son birkaç yıldır, saçlarındaki beyazlar belirginleşmeye başlamıştı. Kahverengi, düz saçlarının arasındaki aklar, ona ayrı bir olgunluk katıyordu. Yanakları da aşağı doğru hafif sarkmaya başlamış, yüzündeki çizgiler belirginleşmişti. Boyamıyordu saçlarını, doğallıktan çıkmayı hayatı boyunca hiç sevmedi. İnsan, yaşı ile barışık olmalı diye düşünürdü.
Hiç anlamazdı; yüzünü gerdirmeyi, dudağını şişirmeyi, botoksla yılların izini taşıyan, insana anlam katan çizgilerden kurtulmayı. Neden insan yaşını gizler ve neden olmadığı bir yaşta görünmekten keyif alır, hiç anlamıyordu. İnsanın kendi kendine sahtekarlık yapması gibi gelirdi bu işler.Arkadaşları da onu anlamıyordu. “Fermide ne olur, şu kaşlarının arasında duran iki çizgiyi bir kaldırsan? Bak, azıcık botoks ile hemen gider bu.” diyorlardı. Fermide, önce derin bir nefes alır, sonra yavaşça bırakırdı. Onlara bir şey söylemez, sessiz kalarak geçiştirirdi.
Fermide, insanların yüzüne baktığında, botoks olup olmadığını hemen fark ediyordu. Şişmiş alınlarından ve farklılaşan yüz ifadelerinden anlamaya çalışıyordu ne hissettiklerini. Bakışları da farklı gelirdi ona. Fermide için bir insanla konuşurken ifadeler, mimikler çok kıymetliydi. O yüzden bunları göremedikçe anlayamadıkça da üzülüyordu. İşin kötüsü, anlayamadığı kişiler her gün daha da çoğalıyordu.
“Neden yüzümüzde çizgi olmasın ki? Ne zararı var. Hadi diyelim botoks yaptırdık, 10 yaş daha kırışıksız olduk, kendimizi kime beğendireceğiz? 10 yaş daha genç birine mi? 10 yaş genç biri için o yaşlarda birileri varken, neden bizimle evlensin. Acaba, kırışıkları olmayan kişilerin eşleri memnun mu bu durumdan?” diye merakları vardı.
Peki, sonra ne yapacak insan? Sürekli botoks mu yaptırmak lazım? İnsanın yüzü, eli, kolu birbiri ile uyumsuz olmayacak mı? Hepsi olsa insanın sesi olmaz, o da olsa yürüyüşü olmaz. Fermide için dinç kalmak gibisi yoktu. Yüzünün nasıl göründüğü değil, bedeninin ve ruhunun ne hissettiği önemliydi.
Cumartesi günü, Fermide’nin doğum günüydü. Ancak, doğum gününü de pek önemsemezdi. Ne parti planlardı ne de etkinlik. Sevdiği birkaç kişi arar veya gelirse onları öper, koklar, teşekkür ederdi sadece. Hediye almış-almamış derdi olmazdı hiç. Genel tarzında bir sadelik vardı. Giyiminde, yemek yemesinde, evindeki eşyalarında ve yaşam şeklinde süs veya abartı olmazdı. Gerçek anlamda sadeydi Fermide.
Doğum günü için kardeşi aramıştı. 50. yaş gününe özel, Fermide’ye biraz sürprizli bir kutlama planı yapıyordu. Plan gereği, kardeşi bir arkadaşını gönderip onu evden aldırdı. Tüm meşguliyetinin arasında, beş dakikada hazırlanıp arabaya bindi. Kardeşi sağ olsun, sevdiği birkaç kişiyi toplamış ve bir lokantada yer ayırtmıştı. Herkes önceden gelmiş, Fermide’yi bekliyordu. Arabadan inip, lokantaya doğru ilerlerken, kapıda kardeşini gördü. Yaklaştıkça onun gülen, daha doğrusu gülmek için çabalayan ama ifadesini tam aktaramayan hafif şişmiş yüzünü fark edince, omuzları çökmeye başladı. Soluduğu hava burnundan girip, göğsünü yakıp geçti. Göğsü daraldı, içi sızladı ama belli de edemedi. Kardeşi, onun için o kadar uğraşmıştı. Şimdi hevesini kırmak olmazdı. Çığlık atmak isterken, gülmesi ve konuşması gerekiyordu. Her zamanki sessiz çığlıklarından attı. Üzülürken, içi gerçekten acırken bir şey diyemediği zamanlar çok olmuştu. Yabancı değildi bu duygulara… O yüzden de artık kontrol edebiliyordu. Ama hiç anlam veremiyordu. Şu an zaten gereksiz bulduğu doğum günü kutlamasında, bir de kardeşini de yüz şişirme kervanının içinde görmek… Oturduğu yerde ağırlığının arttığını hissetti.
Zihni ona hep şu soruyu sordu; “Bu kadar doğum günü meraklısı olup, her geçen yaşı bitti diye kutlama yapma merakı olanlar; nasıl olurdu da yaşlarını gizleyen estetiklerden hiç geri kalmazlardı?” Bu iki durum, birbirine ters değil miydi? Hiç mi bir tuhaflık yoktu? Ayağa kalkıp bağırarak, her birine bu soruyu sormayı o kadar istiyordu ki…
Ama yapamıyordu. Olgunluk Fermide’nin sadece saç tellerinde değil, karakterinde de vardı. Anlıyordu ki; söylese de bir faydası olmayacaktı. İyice geri kafalı durumuna düşecekti. Hoş, düşündüklerinden çok az bir fayda elde etmelerine, uyanmalarına razıydı. Ama mesaj onlara gidemiyordu işte. Bakmayayım, görmeyeyim diyordu ama çoğalıyorlardı sürekli.
Bir an, “Acaba ben mi yanlış yoldayım?” diye tereddüt etti. Eve girer girmez aynanın karşısına geçti. Çok dikkatli bir şekilde yüzüne baktı. İnsanın yüzünün içinden, derisinden bu şekli alabilecek formda nasıl çıkmıştı bu kaş tüyleri? Burnu öne doğru tam olması gereken yere yerleşmişti ve o delikler olmasa nasıl nefes alırdı insan. O da yetmedi içindeki kıllar ne kadar da önemliydi. Ya göz, o nasıl bir organdı? O yuvarlağı ne kadar da kusursuzdu. O halka oraya gelmiş ve hareket edebiliyordu. Yüzünde her şey kuru iken göz hep sıvı içindeydi. Öyle de olması gerekiyordu, yoksa hareket edemezdi. Ağzı ve iki dudağına baktı tekrar. Onlarla konuşabilme, nefes alma, yeme-içme, yutkunma gibi birçok şey mümkündü. “Şaka gibi gerçekten…” diye gülümseyerek düşündü. Sonunda en etkilendiği bölüme geldi. Dişlerine. O dişler bu damaklardan nasıl çıkmıştı, yan yana dizilmiş, ön tarafa inceler arkaya doğru kalınlar yerleşmişti. Bu nasıl bir malzemeydi. Ne tıp, ne de başka bir teknoloji aynısını yapamazken, insanın ağzında bunar nasıl üretiliyordu. Hadi üretti, ölçüyü nasıl biliyor, nasıl onları yan yana diziyordu? Üzerine de sanki cila yapılmıştı. Bu dişler biraz kertikli olsa, insan ne kadar zorlanırdı... İnanılmaz bir şeydi bu… “Bu insanlar benden daha çok aynaya bakıyorlar, bunları hiç mi görmüyorlar acaba?” diye söylendi.
İnsanlar somut, sahte güzelliklerin peşinden gittikçe, gerçekten sahip olduklarının nasıl mucize olduğunu göremez hale geliyordu.
Sonunda; “ALLAH’ım! senin tasarımından daha iyisi olamaz. Ben halimden çok memnunum.” dedi. İçi huzur dolu, yüzünde tebessümle, en sevdiği kitabını eline alıp oturdu. Bir gün daha milyon tane mucize ile tamamlanmıştı.
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
Görebildiğimiz gerçeğin hakkını vermeye çalışınca, başka alıştığımız sahtelerinde gerçeklerini görebilir oluyoruz…
YanıtlaSilBu da böyle bir yolculuk galiba…
Üzerine düşünmedikçe, gücümüz yettiği kadar bir şeyleri iyileştirmeye çalışmadıkça, “nolcak canım ondan da…” demeye devam edicez…
Gerçeği sevmek hepimize nasip olsun 🌷
Bu gerçeklik ancak bu kadar net ve güzel anlatılabilirdi
YanıtlaSilÇok, çok teşekkürler 👏
Fermide gibi sabırlı olabilmek de nasip olsun 😇
YanıtlaSil🤲😊
SilGerçek güzellik varken sahte güzelliğin peşinden koşmak, ne kadar da üzücü. Oysa birşeyi güzel yapan sahip olduğu gerçek değil midir?
YanıtlaSil😍
Silİnsanoğlu olanın değil hep olmayanın peşinde. Olmadığı gibi zengin, olmadığı gibi güzel, olmadığı gibi uzun boylu, olmadığı gibi kibar olmaya çalışmaktan, …hep bir var olma derdinden, … olduğu gibi olamamaktan hep mutsuz hep mutsuz… gerçekten somutlaştıkça soyutluğumuzu kaybediyoruz.
YanıtlaSilGünümüzün popüler bir problemi değil mi olduğundan daha daha daha fazla daha iyi görünme çabası.. farkindaligimi artıran bir yazı elinize emeğinize sağlık..
YanıtlaSilCok anlamlı ve güzel bir hikaye🙏🏻
YanıtlaSilİnsanlar somut, sahte güzelliklerin peşinden gittikçe, gerçekten sahip olduklarının nasıl mucize olduğunu göremez hale geliyordu.
YanıtlaSilNormallerle gerçeklerin nasıl birbirine karıştığının en büyük nedenlerinden biri....
İnsanın bu farkındalığı yakalaması..
YanıtlaSilKeşke herkeste bu sabır ve bu bilinç olabilse🙏
Emeğinize sağlık 🌸
Çok keyifli ve faydalı bir yazı olmuş.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık🤍
Ah bu sabrı keşke kendimde bulabilsem… Keşke kendimi böyle görebilsem aynada… Nasıl başlamalı? Nereden başlamalı?
YanıtlaSilİnsanın maneviyatı azaldıkça maddi şeylere takılmaya başlıyor… oysa yaşından genç olmak değil de yaşının en iyi versiyonunda olmak daha kıymetli değil mi?
YanıtlaSilEmeğinize sağlık olsun anlamlı bir yazı oldu.allahın yarattıgı hicbir şeyi biz bozamayık nekadar daha iyi olmaya çalışsakta allahın yarattigindan daha güzel yapamayik botoks yapanlar gendini guzellesgirmek yerine daha cok guzellegini bozar halbuki dogal yaslanmak allahin biraktigi gibi olmak daha iyi bunun gibi bircok seyi degistiremeyiz
YanıtlaSilİnsanlar somut, sahte güzelliklerin peşinden gittikçe, gerçekten sahip olduklarının nasıl mucize olduğunu göremez hale geliyor.
YanıtlaSilALLAH’ım! senin tasarımından daha iyisi olamaz.
Gerçeği çok güzel delillerle anlatmışsınız çok teşekkürler kaleminize sağlık 🌺
Ne güzel anlatılmış sahte güzelliklere odaklanmaktan gerçek mucizeleri göremeyişimiz...
YanıtlaSilGüzel yazı için teşekkürler… Kaleminize sağlık🌼
YanıtlaSilElinize sağlık çok teşekkürler 🌸
YanıtlaSilİnsanın sahip olduklarının gerçeğini, şahit olduklarının gerçeğini ve kıymetini bilmesi çok önemli.En güzel en kıymetli mucizelerdir.
“Bir gün daha milyon tane mucize ile tamamlanmıştı. “
Sahte olan her zaman değerini yitirmeye mahkumdur. Sahtenin kandırmsına yanıltmasına izin vermemek gerekir.
Ellerinize sağlık 🌺
YanıtlaSilSüslenmek ve güzelleşmek arasındaki fark.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık🌸
Ne kadar güzel...🌸
YanıtlaSilNe kadar da gerçek!
YanıtlaSilNe kadar da gerçek!
YanıtlaSil"Acaba ben mi yanlış yapıyorum?" şu çağda bu soruyu yanlış yapan da pek sormuyor maalesef... Herkes o kadar emin ki hatalarından. Bu sebeple insan çok korkuyor, ya işin gerçeğini göremezsem diye... Kalpten çıkmış bu yazı için çok teşekkürler
YanıtlaSilKiyaslarin, guzellik anlayisinin cogu insanda degistigi bu gunlerde ilac gibi geldi bu yazi :) Kaleminize saglik 🌸
YanıtlaSilKaleminize sağlık..
YanıtlaSilEmeğinize sağlık
YanıtlaSilEmeğinize sağlık ne güzel bilgiler
YanıtlaSiltam da herkesin ihtiyacı var. Uygulayanlardan olalım inşallah