HAYDAAA NE ANLADIK ŞİMDİ?
Koştur koştur bir sonraki işini halletmeye çalışıyordu. Ama ne koşturma! Evi toparla, çocuğu okula götür, gel, küçüğü kursa götür, iş yerinde müdürün isteklerini yerine getir... O arada oda arkadaşının da kapris günü müdür nedir, rahatlıkla yapacağı işleri için yetişmedi diye ona kızıyordu.
“Tamam ya! Hallederim iki dakikada, sıkma canını!” demişti arkadaşına. Bir de bu gerginliği kaldıramayacaktı.
“Bugünü sağ salim atlatırsam karada bana ölüm yok…” dedi demesine ama, zaten haftada iki üç kez bunu söylüyordu. İnsan böylesine bir telaşı normalleştirebilir miydi? Ama işte insanoğlu böyleydi; anormal bir normalleştirme sistemi vardı.
“Leyla” demişti babası. Adı değil lakabıydı. Öteden beri, her şeye yetişmeye çalışan Leyla. Her şeye yetişmeye çalışırken, kendisine yetişemeyen Leyla. Ah, şu kitaplar bile, ona bunu bağırıp duruyordu. Nasıl olduysa bir gün, en yakın arkadaşı Esma ile, yarım saat bir bankta oturup etrafı seyretme imkanları olmuştu. Esma çantasından ince bir kitap çıkarmış, gözlerini kapatmış ve bakımlı tırnaklarının olduğu parmaklarıyla bir sayfa açmıştı. Açtığı sayfada bir noktaya parmağını bastı, gözünü açtı "Ayy, ne kadar da manidar bir cümle…" Gülümsediler. Leyla da çok istedi, aynı şekilde o kitaptan bir söz çekmeyi. Bakımsızlıktan çatlamış elleriyle, gözleri kapalıyken bir sayfa açtı, bir yere dokundu ve okumaya başladı;
"Herkesi memnun etmeye çalışırken, halayı kaçıran düğün sahibi gibiyim."
Durdu, bir daha okudu. Sonrası iki arkadaşın kahkahaları... Esma'yla göz göze geldiler, aynı şeyi düşündükleri belliydi. ‘Bir cümle, bir insana, cuk diye bu kadar mı otururdu.’
Leyla'nın yüzü gülmeye devam ederken, içi yavaştan acımaya başladı. Sahiden; kendi hayatında da herkesi memnun etmeye çalışırken, her şey yolunda ilerlesin derken, tüm arıza olasılıklarını önceden planlamaya çalışırken, tüm iyi niyetiyle çevresindeki herkesin hayatına düzen getirmeye çalışırken… Halay çekmek şöyle dursun, 4-5 saat uykuyu bile nur nimet saymaya başlamıştı. Bir insan tek başına bir dolu insanın hayatını düzene sokabilir miydi, hem de tüm iyi niyetiyle?
“Niyetim ne cidden?”
Bu soru belirdi zihninde.
“Gerçekten iyilik miydi yaptığı?” Bu sefer ne geldi aklına;
“Peki, iyilik ne?”
Ama bunu sadece samimiyetine inandığım kişilere yapıyorum.
“Peki ama, samimiyet ne?”
Yüzü gülümsemeye devam ederken, içinin buz kestiğini fark etti. Sırtından, bahar günü soğuk bir ter boşandı. Gerçekten samimi miydi, iyi niyetli miydi? Hayatı gözünün önünden geçerken, film şeridinin sadece filmlerde olmadığını anladı.
Babası ona, neden Leyla diye hitap ediyordu mesela? Babasının iyi niyetli, şaşkın kızıydı. Teyzesinin saf, biricik yeğeniydi. Ablasının, “sen halledersin kardeşim” dediği kişi. Arkadaşlarının da aracı olmasına rağmen, tüm buluşmalarda küçük çaplı bir servis şoförlüğü yapan kişi. Daha küçüklüğünden beri, ablasıyla ortak odasını toplamaktan yemeğe geç kalan, akraba toplantılarında bütün yiyecekleri üstlenen, arkadaşının evine gittiğinde, elinde bezle toz alan Leyla. Şimdi de pek farklı sayılmazdı.
- “Üşütürsün oğlum, al şu ceketi.”
- “Sevgili eltim, o kadar misafirin gelecek. O örtüleri değil bunları ser, hem daha şık hem leke tutmaz.”
- “Oda arkadaşım, internetten aldığın kıyafetler olmadı mı? Ver canım yolumun üzerinde kargo var zaten.”
- “İş yerinde, çaycı abla mutfakta otururken onun yanında kahve yapmalar...”
- “Başkasının müşterisini, danışma varken kendisi karşılamalar...”
- “Aynı şehirdeki altı kardeş içinde, babasını hastaneye götüren tek evlat olmalar -ama, ama onlar tahlillerden anlamaz ki- diye savunmalar...”
- “Daha çocuk okuldan alınacak, pazar alışverişi yapılacak, arkadaşımın doğum günü organizasyonu, ev işleri bitmiş gibi bir de komşunun bahar temizliği…”
O kadar hızlı geçmişti ki bu görüntüler... Toplamda hepsi tek bir yere bağlandı, aniden frene basar gibi...
“Haydaaa! E bu hayattan ne anladım ben şimdi?”
Hakikaten hayat, o düğün gibiydi. Gelin kendisiydi ama halayı çekemeyen de oydu. Sebep ne? Organizatörün yerine kendisinin çalışması. Kendi hayatında da hep bir koşturmaca ama, insanların kendilerinin rahatlıkla halledebileceği şeyler için olan bir koşturmaca aslında. Kendisini, kalesini boş bırakmış bir kaleci gibi hissediyordu. Gelen gol, giden gol... Peki nasıl düzelecekti bu durum? Çünkü; bir an önce kendi aracının direksiyonuna geçme vakti gelmişti de geçiyordu.
Kitabı kapattı sakince. Çevresindeki samimi olduğu insanların sahalarından -tüm iyi niyetiyle- kendi sahasına çekilmeye karar verdi. Çünkü insan başkalarının hayatında başrol olunca kendi hayatında ancak figüran olabiliyordu.
İşin kötü yanı; insanları öyle alıştırmıştı ki, görümcesi kendisi olmadan salonuna aksesuar alamıyordu. Arkadaşı kahve paketini açmak için azıcık zorlansa, ona hemen müdahale ediyordu.
Fark etmeden, insanların problemlerini kendilerinin çözmelerinin önüne geçtiğini anladı. Gerçekten, yerine yapan biri varsa, insanoğlu o konuda çok marifetsizleşiyordu. Halbuki çocuğu 14 yaşında bir delikanlıydı, üşüdüğünü anlayabilirdi pekala. Arkadaşı, iade kargosunu göze almasaydı, o siparişi vermezdi herhalde. Evde, elinde tornavidayla gezmese de olurdu. Çok şükür eşi hayatta ve gayet sağlıklıydı. Genç kızı, üç sokak ötedeki okuluna, arabayla gitmese ne kaybederdi ki? Daha da ilginci; bunları ondan kimse istememişti. İhtiyaç olsa koskoca insanlar kendilerini ifade edebilirlerdi. Öyle bir durumda zaten yapabilecek marifete sahipti. "Peki ama nasıl?" dedi içinden. "Nasıl, insanların hayatlarını onlara tekrar teslim edebilirim? Nasıl, onların sahalarını işgal etmeyebilirim? Nasıl, yeniden kendi sorumluluklarımın hakkını verebilirim?"
Kapattığı kitabın üzerinde duran ellerine baktı, biraz bakım fena olmazdı, sonuçta ellerinin de onda hakkı vardı. Derin bir iç çekiş; insanlara alan bırakabilirse kendisinin de sorumlu olduğu alanların hakkını vermek için bayağı bir zamanı oluşacaktı. O zaman anladı; "Demek ki benim işlerim yetişmiyor değilmiş. Aynı anda, bir çok kişinin sorumlu olduğu konulara yetişmeye çalışmaktan, benimkilere sıra gelmiyormuş."
Anlaşılan, bugün alışverişi kocası yapacaktı. Sağlıklı bir erkek olarak evinin pazar alışverişini pekala yapabilirdi.
Meselenin gerçeğini anlayınca çok şey değişmişti.
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
Herkesi memnun etmeye çalışırken halayı kaçıran düğün sahibi olduğumu fark ettim.. ellerinize sağlık 🌸
YanıtlaSilKesinlikle farkındalık oluşturan bir yazı olmuş değil mi? Oysaki insan her yerde olamaz...
SilHayatımızda pek çok şey olmaya çalışınca hiçbirşey olamadığımızı anladığımız anlar...
YanıtlaSil“Meselenin gerçeğini anlayınca çok şey değişmişti.”
YanıtlaSilGerçeğin farkına varınca insanın tüm hayatını değiştiriyor.
Çok güzel, çok faydalı ve çok keyifli bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık…
Anlayınca çok şey değişir.. çok güzel bir yazı olmuş 🌼
YanıtlaSil“Çünkü insan başkalarının hayatında başrol olunca kendi hayatında ancak figüran olabiliyordu...” ne kadar da doğru
YanıtlaSilHalayı kaçıran düğün sahibi gibiyim... Sözün özü😊 teşekkürler
YanıtlaSilDilerim anlayıp uygulayabilmek nasip olsun. Kendi hayatımızın başrolü olabilelim.
YanıtlaSilİnsanın kendi sahnesinde kalmayı başarabilmesi o kadar kıymetli ki..
YanıtlaSil💐
Ne kadar Guzel bir hikaye ve ne kadar güncel
YanıtlaSilBir insan tek başına bir dolu insanın hayatını düzene sokabilir miydi, hem de tüm iyi niyetiyle?
YanıtlaSilÇoğu insanın içinde olduğu problem; hayır demeyi öğrenmemiz gerekiyor. Peki nasıl? Sınırlarımızı tekrar çizmemiz gerekiyor. Peki, nasıl? :))
İyi ne, niyet ne demek? Kelimelerin gerçek anlamını bilince, insan gerçekte ne yaptığının farkına varıyor.. Teşekkürler Deneyimsel Tasarım Öğretisi...Sadece kelimelerin gerçeği anlatan değil, hayatın gerçeğini de anlatan bir öğreti. Anlatılanları hayatta uygulamaya başladığınızda hayat çok konforlu.
SilElinize sağlık, farkındalık oluşturan bir yazı.
YanıtlaSilİnsanın kendi kendine zulmetmesi bu olsa gerek. Hep yaptığı yanlış olduğu için giderek kendine körleşmesi. İnsanı kendi hatalarıyla yüzleştiren bir yazı ellerinize sağlık. Çok güzel bir benzetme tam da duygulara tercüman olmuş. Düşünmek planlamak ve toparlanmak gerek.
YanıtlaSilBirilerine yetişmeye çalışırken kendimize yetişmeyi unuttuğumuz olmuyor mu? Hem de ne kadar çok değil mi? Acaba birileri de bize mi yetişmeye çalışsa güzel olmaz mı? Ellerinize sağlık...
YanıtlaSilİnsan sınırını bilip sorumluluklarına göre hareket ettiğinde nasıl rahatlıyor… kendi sınırlarını koruyan başkalarının sorumluluklarını almayan kendi hayatının başrol oyuncusu olmamız ümidiyle… güzel farkındalık oluşturan yazı için teşekkürler🌼
YanıtlaSilKaleminize sağlık
YanıtlaSilBir çok insanın dertlendigi bir konuya parmak basmışsınız.Enfes olmuş🍀
YanıtlaSilBen de bir Leyla olduğumu farkettim
YanıtlaSilElinize sağlık çok güzel ve çok insanın içinde bulunduğu bir durum. Okurken sanki başkasının hikayesi gibi hiç üstüne alınmıyor İnsan. Düşünmeye başladıkça kimlerin rolünü çaldığı bir bir çıkıyor ortaya. Her insan kendi sahnesinin başrol oyuncusu olursa yaşamı anlamı ve güzel olur.
YanıtlaSilHalayı kaçırmamak lazım evet😀 çok güzel içten bi yazı olmuş🥰
YanıtlaSilÖyle bi denk geldi ki, bir an benden bahsediyor sandım 🙈 Çok şükür kendime getirdi yazı..
YanıtlaSilNe olursa zaten bundan olmuyor mu başkalarını görmekten kendini göremiyor insan. Bir ikincisi yok , buralarda çok hata yapmışım tekrar baştan diyemeyeceğiz. O yüzden ertelemeden hemen şimdi kendimiz kendi sorumluluklarımız için harekete geçelim. Kaleminize sağlık🌿
YanıtlaSilEmeklerinize sağlık
YanıtlaSilİnsan kabul görme beğenilme isteğini doğru yere oturtmazsa kendini çok yıpratıyor. Asıl beğenmesi gereken için çabaladığında aşırılaşmıyor. Farkındalık oluşturan bir yazı olmuş kaleminize sağlık
YanıtlaSilÇok ama çok güzel bir yazı.
YanıtlaSilinsan başkalarının hayatında başrol olmaya çalıştıkça kendi hayatında figüran oluyor. Bunu fark etmek acı, ama neresinden yakalarsak kar.
YanıtlaSilHayatta ne yaptığının gerçek anlamını bilmeyince hayat zor gerçekten. Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilMesele problemi teşhis etmekte...
SilMeselenin gerçeğini anlayınca çok şey değişmişti.😊
SilOkurken kendimi gördüm elinize sağlık çok başarılı bir yazı 💐
YanıtlaSilBaşka bir trene binerek kendi trenini kaçırmak gibi... Ellerinize sağlık...
YanıtlaSilInsan zamanla iyi nedir? Kötü nedir?
SilDoğru ne,yanlış ne irdelemeden yasamaya başlıyor. Bir işe başlar ken ki niyetini dahi farkedemez hale gelebiliyor.Bunlari farkedebilmemize vesile olan deneyimsel öğretiye teşekkür ederim
Asıl memnun etmemiz gerekeni unutunca herkesi memnun etmeye çalışıyoruz. Hatırlatıcı yazı için teşekkürler 💐
YanıtlaSilinsanların problemlerini kendilerinin çözmelerinin önüne geçtiğini anladı.Emeğinize sağlık 🌻
YanıtlaSilİşin garip tarafı iyi niyetimizle başkasının hayatında başrol olmaya çalışıyoruz. Onun için iyilik yaptığımızı sanıyoruz ve tüm dengeler kaçıyor. Ne güzel farkındalık oluşturdunuz 💐
YanıtlaSilYorumlardan da anlaşılacağı üzere birçok insan kendi sahnesini bırakmış hakkı olmayan başka yerlerde başrol olmuş... Fark ettirdiniz, sağ olun🥰
YanıtlaSilKültür olarak sınırlar konusunu bi türlü oturtamamış olduğumuzdan olsa gerek… bu hikayeye aşina olmayanımız yoktur. Ne güzel ifade edilmiş, kendi hayatımızda figüranlığa razı oluyoruz, düğünümüzde halayı kaçırıyoruz.
YanıtlaSilYazının bir çok cümlesinde kendime rastladım. İnsanın gerçeği görebilmesi için gerçeklere ihtiyacı varmış meğer. İyi ki yolum deneyimsel tasarım öğretisi ile kesişmiş.
YanıtlaSilİnşALLAH çok geç olmadan hepimiz bunu farkedebiliriz. Çok güzel bir yazı olmuş,elinize sağlık
YanıtlaSilİnşALLAH çok geç olmadan hepimiz bunu anlayabiliriz. Çok güzel bir yazı olmuş. Elinize sağlık
YanıtlaSilKahraman anne… kahraman baba… kahraman arkadaş… olmaya ne kadar da istekliyiz! Sonunda üzerimize yapışan, artık görevimiz haline gelmiş, bize ait olmayan bir dolu görevle yaşamaya çalışıyoruz. Oysa kimse kahramanım demiyor. Hatta şikayet bile ediyor. Karşımızdaki insanı da bozuyoruz, beklentiye sokuyoruz… Hep çok yorgunuz, hep hiç vaktimiz yok ve hayat çok zor çok acımasız diyoruz. Hayata ne kadar da haksızlık ediyoruz:(
YanıtlaSilVar olmaya çalışırken yok olmak...
YanıtlaSilHerşeyi kontrol etme çabası insanı o kadar yoruyor ki. Bir anlasak kontrol etmeye çalıştıkça kontrol edemediğimizi...
YanıtlaSilMuhteşem bir yazı olmuş. Çoğu zaman farkına bile varmadığımız hatta iyilik sanıp yaptığımız yanlışlarımızı görme imkanı verdiniz. Kaleminize sağlık🌺
YanıtlaSilKendi hayatımızın başrolü olabilenlerden olalım inşALLAH🌸
YanıtlaSilBazı seyler vardır kontrolümüzün dışında, kontrol etmeye çalıştıkça daha da kontrolü kaybediyor insan. Nerede durmamız nerede harekete geçmemiz gerektiğini bilmeye ihtiyacı var insanın. Başarabilmek dileğiyle. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkürler düşündürücü güzel bir yazı olmuş ellerinize sağlık....
YanıtlaSilÇok güzel 🌸
YanıtlaSilİyiliği, niyeti tekrar düşündüren bir yazı. ellerinize sağlık...
YanıtlaSil“Başkalarının hayatında başrol olmak” ilginç bir ifade…
YanıtlaSilCok guzel bir yazi olmus... oyle guzel anlatilmis ki... hele nasil yapmayabilirim diye sormak insanin aklina zor geliyor hep ne yapiyim diye sordugumuz icin... (baskalari adina tabi:)
YanıtlaSilHad bilmeye de giriyor. İnsan kendi hayatına gerçek manada konsantre olduğu zaman yükü çok hafif aslında. Ama hocanın da dediği gibi farkında değiliz. İnsan kendini yaşamalı. Ve önce kendine gelmesi sonra başkası da isterse ona gidilmeli. Çok anlamlı olmuş. Bizim Anadolu fedakar annelerimiz gibi olmuş. (Niyet kötü değil ama yanlış)." Keşke bilsek..anlamlı olmuş.
YanıtlaSilBaşkalarının hayatında başrol oynarken kendi hayatımda figüran olmak...
YanıtlaSilGerçekten de böyle oluyor, nerde dengeyi bozuyorsan mutlaka kendi hayatına yansıyan bir faturası oluyor...
“Fazla iyilikten nolcak canım” diye düşünüyor insan ama hafdi aşınca yapılan gerçekten iyilik mi?
Kendi hayatımı ihmal ediyorsam, ve karşımdakini masifetsizleştiriyorsam, “iyilik” konusunda ne kadar samimi olabilirim?
Teşekkürler, düşündüren bir yazı olmuş :)
Tam zamanında okuduğum çok güzel bi yazı.
YanıtlaSilinsan başkalarının hayatında başrol olunca kendi hayatında ancak figüran olabiliyordu. Emeklere sağlık
YanıtlaSilMeselenin gerçeğini anlayabilmek, tüm taşları yerine oturtuyor 🌿
YanıtlaSilFarkındalık kazandıran çok önemli bir yaz. Çok teşekkürler.
YanıtlaSilmeselenin gerçeğini anlamak insanın hayatını değiştiriyor. teşekkürler..
YanıtlaSilKaleminize sağlık🌿
YanıtlaSilinsan iyi niyetle bir şeyler yapar ama hiç sonuç istediği gibi olmuyor, bunun nedenini bilmek ne kadar kıymetli, ellerinize sağlık
YanıtlaSilKahraman olmaya çalısıyoruz galiba. Yardım etmek, destek olmak güzelde bizimki destek değil. Sen yapma ben yapayım bütün yükü kaldırayım.
YanıtlaSilİnsan ne yaparsa kendine yapıyor, dengeyi kaçırmasa 😉
YanıtlaSilHakikaten hayat, o düğün gibiydi. Gelin kendisiydi ama halayı çekemeyen de oydu. Sebep ne? Organizatörün yerine kendisinin çalışması. Kendi hayatında da hep bir koşturmaca ama, insanların kendilerinin rahatlıkla halledebileceği şeyler için olan bir koşturmaca aslında. Kendisini, kalesini boş bırakmış bir kaleci gibi hissediyordu. Gelen gol, giden gol... Peki nasıl düzelecekti bu durum? Çünkü; bir an önce kendi aracının direksiyonuna geçme vakti gelmişti de geçiyordu.
YanıtlaSil🌸
YanıtlaSilKendi hayatımızda başrol olmak ... ne kadar kıymetli... çok güzel bir yazı elinize sağlık
YanıtlaSil