AKARKEN
KABINI DOLDUR
“Evladım, beş tane çocuğum var. Zorluklarla büyüttüm. Saçımı süpürge ettim onlar için, ama şimdi hiç biri bakmak istemiyorlar bana. Buraya yatırdılar, bayramda bile gelmiyorlar ziyaretime", diye Aysel’e dert yanıyordu seksen yaşındaki teyze. “İnsanlar için saçını süpürge etmek mi gerekiyor?”
Yetmiş yaşlarında
bir adam; “Gençliğimde çok çalıştım. O kadar da çok kazandım. Arkadaşlarımla
yurt içi-dışı gezerdik. Hep ben karşılardım giderleri. Hiç biriktirmedim.
Geleni harcadım. Öyle bir bolluk dönemimdi. Aile kurmayı hiç düşünmedim.
Arkadaşlarım bana yetiyordu. Ne zaman durumum kötüye gitti ilk onlar beni terk
etti. İhtiyacım olduğunda, dara düştüğümde bana yardım etmediler. İyilikten
maraz doğar derler, gerçekten de öyleymiş” diye dert yanıyordu.
Gerçekten
“iyilikten maraz mı doğar?”
“Kızım, kocam iyi
kazanıyordu ama o kadar da harcaması oluyordu. Üç evladımız oldu. Çocuklar
büyüdükçe onların okul giderleri, başka giderler de çoğalıyordu. Kocam; “Beni
ilgilendirmez çocuklar, istediğim gibi yaşarım. Ben nasıl iş bulup çalıştıysam
onlar da çalışsın” diyordu. Onları yetiştirmek için hiç ilgilenmedi. Emekli
olunca ikramiye ile bir ev bile almadı. Sonra oğlum ev aldı, bizi oturtturdu
sağ olsun. O evlenince çoluk-çocuk olunca sıkıştı oturduğumuz evi sattı. Ben ne
kadar ‘satma, nerede otururuz, ne yaparız?’ dediysem de oğlum bana; ‘Beni
ilgilendirmez, zamanında babam kendine harcayacağına bir ev alaydı ya’ dedi.
Eşim bunun üzerine üzüntüden öldü. Ben de kirada oturamadım. Mecbur şimdi
buraya geldim.”
İnsan dünyaya
gelmesine sebep olduğu çocuklarını sadece büyütmeli miydi yoksa yetiştirmeli
miydi?
Aysel her ay ya
çocuk esirgeme kurumuna ya da huzur evlerine ziyarete giderdi. Oralarda çok
çeşitli hayat öyküleri duyuyordu. Kendi isteği doğrultusunda yaşamak için, ayak
bağı oluyor diye çocuğunu yurtlara bırakanlar vardı.
Eşi ölünce oğluna
veya kızına aşırı bağımlı olanlar vardı. Sonra onlardan nankörlük gördüklerini
anlatıyorlardı.
İnsanların hayat
hikâyelerini dinleyince hepsine insan olarak üzülüyoruz. Ama geçmişleri
hakkında bilgi edindikçe neden burada olduklarını, neden çocukları yanına
ziyarete gelmediklerini anlayabiliyoruz.
“Ne ekersen onu
biçersin” diye bir söz vardır. İnsanlar gençliğinde, bolluk döneminde nasıl
davranırlarsa, yaşlılığında onun karşılığını buluyor. Nasıl ki çiftçi tarlaya
buğday ekince arpa beklemez. Topraktan buğday çıkacağını bilir ve ona göre
beklentisi olur. İnsan da bolluk döneminde ne kadarını elinde tutuyor? Ne
kadarını ihtiyaç sahiplerine veriyor? Kıtlık döneminde elindekiyle insanlara ne
kadar ihtiyaç gidermeye çalışıyor?
Atalarımız
ne güzel söylemiş: “Akarken kabını doldur, darlıkta da elindekiyle yetinmeyi
bil.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder