EKMEĞİN ADI “NİMET”Tİ!
Ev halkı beyaz bembeyaz bir sabaha uyanmıştı. Koşup pencereden baktı çocuklar. “Anne ne olur çıkıp beş dakika oynayalım!” dediler. Anneleri “Tamam, çıkın madem. Ama geç kalmayın. Birazdan kahvaltı yapacağız.” dedi. Kar yağan her kış sabahı gibi bir gündü. Sanki hep böyle devam edecek gibiydi. Sevim, kahvaltıyı hazırlarken bir taraftan da pencereden çocukları düşünceli düşünceli izliyordu. Büyük kızı haşlanmış yumurtayı severdi. Küçük kızı ise sahanda yumurtayı. Eşi ise salçalı omleti tercih ederdi. Hepsi için ayrı ayrı yumurtaları hazırladı. Ekmekleri de birbirinden farklı şekilde kızarmasını istiyorlardı. Birisi çok kıtır, ötekisi hafif ısıtılmış severdi. Sevim’in zamanının çoğu mutfakta geçiyordu. Çünkü ailenin tüm bireyleri yemeklerini birbirinden farklı tarzda olmasını istiyordu. Bir çorbayı bile üç farklı şekilde yapardı ki evdekiler aç kalmasın.
Kahvaltı hazır olunca pencereden ev halkına “Haydi, gelin. Kahvaltı hazır.” diye seslendi. Çocuklar koşarak gelip sofraya oturdular. Fakat kahvaltıda olanlara sevinmektense gözleri olmayanları aradı.
- Anneee, tereyağ alacaktın hani?!”
- Ama anne ben senden çilek reçeli istemiştim sen bal almışsın!
- Hanııım hanım nerede benim salçalı omlete banacağım somun ekmeğim?
Sevim çocuklara da, eşine de ne diyeceğini bilemedi. Onca zahmete girerken çok beğenileceğini, en azından bir “ellerine sağlık” diyeceklerini hayal etmişti… Oysa hiç de tahmin ettiği gibi olmamıştı… Bırak tatmin olmayı, neredeyse küsüp sofradan kalkacaklardı… Zaten hep öyle olmuyor muydu? Binbir emekle yapılan yemekler tek tük yeniyor, çoğuna burun kıvrılıyor, kalanlar doğruca çöpe ya da sokak hayvanlarına gidiyordu…
Çocuklar okula, eşi de apar topar işe gittikten sonra çayını alıp usul usul yağan karı izlerken düşünmeye başladı Sevim.
Nerede hata yapıyordu?
Onun çocukluğunda annesinin yaptığı bir çeşit yemeği herkes keyifle yerdi. Öyle şikâyet filan da etmezlerdi. Çocukluğunda bu kadar çeşidi bir arada görse sofrada çok sevinirdi. Birkaç çeşit yemeği annesi misafir geldiğinde veya bayramlarda yapardı. O günler de tabi ayrı bir sevinç yaşarlardı. Herkes heyecanla masaya koşar, anne elinden çıkmış lezzetli yemekleri hevesle yer, sonra da annelerine teşekkür ederler “ellerin dert görmesin anneciğim” derlerdi. Annesinin gözlerinin içi parlar, verdiği emeğe değmesinin keyfini sürerdi.
Bunları düşünüyordu ancak nerede hata yaptığını bir türlü bulamıyordu. Bu şekilde sürekli zamanını mutfakta geçirmek de ayrıca yorucuydu. Sonuçta da hiç kimseyi memnun edemiyor ve her şey israf oluyordu. En çok da zamanını israf ettiğine üzülüyor, başka hiçbir şeye vakit bulamıyordu.
Arkadaşlarını düşündü sonra… Onlar da çocuklarının her istediğini yapmaya çalışıyordu. Demek ki doğrusu bu olmalıydı. E zaten tüm anneler bu şekilde davranmıyor muydu? Çünkü kendi çocukluklarında bu imkanlar, bu kadar bolluk yoktu. Haliyle şimdi kendi çocukları için her türlü imkanı önlerine sermek istiyor, kendi yaşadıkları eksiklikleri yaşatmak istemiyorlardı... “Çok normal” diye geçirdi içinden Sevim…
Peki, normal olan gerçekten doğru mudur?
● İsraf etmek çok normal olsa da doğru bir şey olabilir mi?
● Sahip olduklarının miktarı arttığında insan haddinden fazla tüketirken gerçekten tükettiği kadar keyif alır mı?
● Yoksa tam tersi mi olur? İnsan tüketimini arttırdıkça, aldığı keyif, lezzet giderek azalır mı?
● Çeşit çeşit yemeklerle süslenen masalardan şikayet ederek kalkan çocuklara sunulan bolluğun keyfi midir, yoksa israfa davetiye midir?
● Dolabında tıka basa elbise dolu olan çocuk “giyecek hiçbir şeyim yok” diyorsa iç dünyasında hissettiği bolluk mudur, yoksa bolluğa rağmen kıtlık mı?
“Bu işte bir terslik var” diye düşündü Sevim. İsraf etmek normal olabilir mi? Normal olsa da, doğru olabilir mi?
Ekmeğin adı ‘nimet’ti.
Çocuklarının her istediğini pişirmeye çalışan bütün annelerin ortak noktası çocukların tatmin olmadan sofrayı terk etmeleriydi. Bu düşünceler Sevim'in zihninde bambaşka bir pencerenin açılmasını sağlamıştı.
Düşünceleri önce çocukluğundaki anılara gitti, sonra bugüne geldi. Deneyim kazanacağı bir film şeridi gibi düşünceleri anılarında akıyordu. Eskiden bırakın ekmeği çöpe atmayı, annesi sokak ortasında bir ekmek parçası görse onu alıp yüksekçe bir duvarın üstüne koyardı ki kuşlar gelip yesin. Ekmeğin adı ‘nimet” idi. Nimete basılmazdı, nimet çöpe atılmazdı, nimet israf edilmezdi. Tüm imkanların ortak adı nimetti aslında. Nimete saygısızlık, onu verene saygısızlıktı… Şükürsüzlüktü…
Sevim, çocukları doyurmak için gösterdiği çabanın aslında nimeti israf etmek olduğunu fark etti. Belli ki çocuklarına iyilik yerine kötülük yapıyordu. Yaptığı doğru olsaydı, çocukları da buna karşılık olumlu tepki vermeli, mutlu olmalı değil miydi? Ama tam tersi oluyordu. Sevim bir karar verdi. Anılarından öğrendiklerini uygulayacaktı. Annesi gibi az çeşit yemekle başlayacaktı. Öyle her istediklerini de yapmayacaktı.
Şu ana kadar yaptıklarından sonra bu durumu düzeltmek zor olacaktı. Fakat toplamda çocuklarının yüzünde o tebessümü kısıtlı imkanlara rağmen görmek için bu zorluğa değerdi…
İnsan yaptığı hatanın neresinden dönerse kardadır. İsraf ise insanın yaptığı en büyük hatalardan biridir. Hayatında dengeleri bozduğu ve sonunda mutsuz olduğu bir öyküdür. İnsan sadece yemeği israf etmez. Zamanı, ilgiyi, sabrı ve dahası hayatını da israf edebilir. Peki insanı tüm bunları israf etmeye iten sebepler neydi.
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
Olanları tam verimiyle kullanabilmek için israflarımızı durdurmalıyız…kazandırdığınız bakış açısı için teşekkür ederiz🪷
YanıtlaSilYasa işliyor ve miktar artınca etkisi de kalmıyor...ve tatminsizlik sonu 😞
YanıtlaSilKeske sadece ekmekle kalsa... Hepimizin kendimize sorması ve üzerinde ciddinkafa yormamız gereken sorular...
YanıtlaSilTesekkurler 🌺
Elinize sağlık herkesin okuması gereken anlamlı bir yazı olmuş💫
YanıtlaSilÖnemsemediğimde israf ediyoruz sanırım…
YanıtlaSilHepimizin yaşadığı şeyler gerçekten de. Tokat gibi oldu bu yazı. Ne yazıktır ki, hayatı da israf ediyoruz böyle. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilKeyif alarak okuduğum faydalı bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilNimete saygısızlık onu verene saygısızlıktı…
YanıtlaSilTüm yazının ana mesajı olmuş bu cümle. Hepimiz bu pencereden görebilseydik, dengeden çıkmaya ödümüz kopardı.
Elinize sağlık hocam 🖊️🌸
Gerçekten israf etmek ne kadar normalleşti. Her zamanın sunduğu imkanların farklı olması yanlışları normalleştirse de, doğru yapmıyor. Düşüncenize sağlık, kaleminize sağlık🙃
YanıtlaSiliyilik yapayım derken kendimize ve çevremize ne büyük kötülükler yapabiliyoruz farkında olmadan. çok basit ama çok önemli. gönlünüze sağlık..
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş.Günümüzde birçok annenin ve kadının yaşadığı sorun
YanıtlaSilİsraf ettiğimiz zamanı geri getiremeyiz. Ama en azından bundan sonraki zamanımızı daha faydalı ve güzel işlere ayırabilmek dileğiyle. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilElinize sağlık anlamlı bir yazı
YanıtlaSilAnne olan herkesin az çok yaşadığı bir durum.. nedenini bilmek güzel.. darısı hayatımıza geçirebilmenin başına.. kaleminize sağlık..🌸
YanıtlaSilSoyutta da somutta da israf çok şey kaybettiriyor. Emeğinize sağlık🌸
YanıtlaSilSoyutta da somutta da israf çok şey kaybettiriyor. Emeğinize sağlık🌸
YanıtlaSilİsraf deyince aklımıza sadece yemek gelmesi ve bundan ibaret olmadığını bilmek..
YanıtlaSilneleri israf etmişiz ömrümüzde..
kaleminize sağlık..🌷
Tüm imkanlara rağmen mutsuz olmak… o kadar normalleştirmişiz ki her şeye sahip olmayı konfor içinde mutsuz oluyoruz. İsrafa geniş açıdan bakmama sebep oldu. Kalemine sağlık :)
YanıtlaSilİnsanın nerede hata yaptığını bulmaya çalışması ne kadar kıymetli... Elinize sağlık
YanıtlaSilNimete saygısızlık onu verene saygısızlıktı 😊 zihinlerimizin sadece nimette takılı kaldığı bir dönemde o nimeti verene yönelten bir cümle. Ne iyi geldi.
YanıtlaSil