Deneyimsel Tasarım Öğretisi Seminerleri Hakkında Düşüncelerim

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Seminerleri Hakkında Düşüncelerim

deneyimsel tasarım öğretisi hakkında düşüncelerim

Bu hayatta her insan mutlu ve başarılı olmak ister… 

Bunun için;

  • Sevdiği insanla yuva kurmak,
  • Bir sınavda başarılı olmak,
  • Hayalini kurduğu mesleği yapmak,
  • İş yeri açmak,
  • Başka bir ülkede yaşamaya başlamak,
  • Ev sahibi olmak,
  • Çocuk sahibi olmak gibi istekleri vardır.

Ağaçlar Gibi

 Ağaçlar Gibi

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Son zamanlarda işte zorlanmaya başlamıştı Ayşe. Masasının başında otururken, kalemi elinde bir yukarı bir aşağı hareket ediyor, önündeki dosyalara baksa da zihni başka yerde dolaşıyordu. İş yerinde karar vermesi gerektiğinde düşünmeden, içinden gelen o hızlı dürtüyle hareket ediyor, sonra da yaptığı hatalar yüzünden sıkışıp kalıyordu.

Geçen gün patronunun müşteriye göndermesini istediği önemli bir mail vardı. Ayşe, “Hemen yapayım da aradan çıksın” diyerek bir çırpıda yazıp yollamıştı. Fakat mailde imla hataları, eksik bilgiler ve yanlış yönlendirmeler vardı. Patronu, sert ama yorgun bir ses tonuyla, her zamanki cümlesini tekrarlamıştı:​
‘’Kızım, bu kadar acele etme! Sindire sindire yap şu işleri.’’

Ayşe başını öne eğmişti. İçinden, “Keşke elimde olmasa bu acelecilik…” diye geçirdi. Sanki içinden hiç durmadan işleyen bir saat vardı; tik takları kulaklarında çınlıyor, onu sürekli hızlandırıyordu.

O gün öğle arasında dışarı çıktı. İstanbul’un kalabalık bir caddesinde yürürken, bir anda durup etrafını izlemeye başladı. Korna sesleri, insanların aceleci adımları, sabırsızca birbirini sıkıştıran arabalar… Herkes bir yere yetişmeye çalışıyordu. Ayşe, kendisini bu şehrin ritmiyle koşmaya mecbur bırakılmış gibi hissetti. “Nereye yetişiyoruz ki?” diye sordu kendi kendine.

Bir an aklına okul zamanları geldi. Ne kadar farklıydı şimdiki kendinden. Okulu seçtiği zaman o dönem acele etmemişti. Hocalarına danışmış, büyüklerine sormuş, uzun uzun düşünmüştü. Ve sonuçta seçtiği bölüm ona pek çok kapı açmıştı. Demek ki acele etmeden verilen kararlar, insanın yolunu daha güvenli kılıyordu.

Deneyimsel Tasarım Ögretisi

Yakındaki bir parkta boş bir banka oturdu. Başını kaldırdığında, tam yanında yıllardır aynı yerde kök salmış bir ağaç gördü. Gövdesi dimdikti, dalları gökyüzüne doğru yayılmış, kökleri ise görünmez bir güçle toprağa tutunmuştu. Ayşe, dalgın bir bakışla ağaca fısıldar gibi düşündü:​

“Seni böyle güçlü kılan şey, bir anda büyümek için acele etmemiş olman değil mi, yoksa asırlık çınar olamazdın… Önce köklerini derinlere salmışsın. Zamanla dalların çoğalmış, gövden kalınlaşmış. Sen acele etmeden sabırla büyümüşsün.”

İnsan da hayat yolunda tıpkı ağaçlar gibi değil miydi?

Onun kökleri; deneyimleri, sabrı ve öğrendikleriydi. Dalları ise hedefleri yani meyveleriydi. Kökleri sağlam olmayan bir ağaç nasıl ki en ufak rüzgârda devrilirse… Sabırsızca verilen kararlarla ilerleyen insan da ilk fırtınada sarsılıyordu.

Ayşe derin bir nefes aldı. İçindeki o sürekli acele etmeye zorlayan saate inat, bu kez yavaşladı. Belki de gerçek güç, hızlı olmakta değil doğru zamanda, doğru yerde kök salabilmekteydi.

İnsanoğlu ‘Hemen olsun, şimdi olsun, acele sonucu görelim…’ ister. İnsan isteğine hemen varmak isterken, kendi ayağına dolanabiliyordu tüm seçimleri. Oysaki sebeplere konsantre olmakta dönüyordu tüm öykü.

Ve içinden şu cümle geçti Ayşe’nin:​

“Belki de insan, gücünü köklerinden alan ağaçlar gibi sabırlı olmalı. Kararlarını hemen değil, sindirerek vermeli. Çünkü büyümek, aceleyle değil, zamanla gelişerek olan bir şeydi…”


***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.


 Kum Saatini Tersine Çevirmek

 KUM SAATİNİ TERSİNE ÇEVİRMEK

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Hani bazen insanlar hayatın akışında bir an durur, etrafa bakar ve kendi kendine sorar ya…

“Bu mu yani? Böyle mi geçecek benim hayatım?”

İşte Sena’da onlardan biriydi…

25 yaşında, İstanbul’da büyük bir şirkette çalışıyordu. Kariyerinde güçlüydü, pozisyonu iyiydi, dışarıdan bakıldığında da başarılıydı. Ama geceleri başını yastığa koyduğunda, bir şeyler ters gidiyor düşüncesine kapılıyordu. Zaman onunla değil, ondan bağımsız akıyor gibi hissediyordu.

Her şey bir sunum günü başlamıştı. Haftalardır üzerinde çalıştığı proje, bir sistem hatası ile silinmişti. Üstüne bir de müdüründen azar işitmişti, ekibi ise sessizdi. O gün tuvalette neredeyse on dakika sessizce ağlamıştı. “Tükenmişlik” kelimesi ilk defa o gün zihninde netleşti.

 Meğer tükenmişlik ilk çatlakmış. Ama asıl kırılma noktası orası değilmiş. O akşam eve dönerken kafasından şu cümleyi geçirdi:

“Beni ben yapan şeyleri çoktan geride bırakmışım...”

Yön değiştirmek değişimin ilk gerçek adımıydı. Zaten Sena’da ertesi gün hemen köklü kararlar almadı. O, hayalindeki kahve dükkânını hemen kurmadı evet ama ilk defa yönünü değiştirdi. Günlük rutinine küçük adımlar ekledi…

İnternetten girişimcilik videoları izledi. Online “Kahve seminerlerine” katıldı. Hafta sonları ikinci el kitap sattı. Farklı işlerde çalışıp para biriktirdi.

Tabii ki birden olmadı hiçbir şey. Ama o, sabırla devam etti. Çünkü artık biliyordu;

“Dönüşüm zaman alır...”

Evet, zorluklar vardı. İlerlemek güzel ama kolay değildi. Uykusuzluk, migren nöbetleri, “Neden uğraşıyorsun?” diyen aile fertleri, zaman zaman gelen yalnızlık hissi...

En kötü dönemlerinde ciddi ciddi de düşündü vazgeçmeyi... Ta ki bir kitapta okuyana kadar şu cümleyi:

“Sen sadece yönünü değiştir. Hedefine henüz varmasan da, yaklaşmış olursun”

İşte bu cümle, onun kum saatini tamamen tersine çevirdi. Küçük bir dükkân, Sena için büyük bir başlangıç oldu. İki yılın sonunda zar zor kurabilmişti hayalindeki kafeyi.

İlk gün işler çok da iyi gitmedi. Yalnızca bir müşteri geldi ve o da sadece bir kahve alıp gitti.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Ama o akşam Sena, dükkânın ortasında durup şöyle dedi: “Artık benimle beraber akıyor kum saati...”

Bu süreçte birçok şey öğrendi. Öğrendiklerinden bazılarını kafesinin duvarlarına küçük çerçevelerle astı.

“İnsanın umudu kadar netliği var...”

“Hiçbir şey birdenbire olmaz. Azimle ve sabırla devam etmek gerekir.’’

“Zorluklar düşman değil, öğrenmeyi geliştiren fırsatlardır.”

“Hedefine giderken, zorluklarla karşılaştığında aslında ne kadar samimi olduğun test edilir.”

Bugün kum saati artık onun ellerindeydi. Hem işlerini yoluna koymaya başlamıştı, hem de yeni girişimcilere, deneyimlerini aktarmak adına destek olmaya çalışıyordu. Kafeye gelen müşterilerine sohbet ederken şu soruları sorup, düşündürmeye çalışıyordu:

“Senin kum saatin ne tarafa akıyor?”

“Ve sen, onu çevirmeye hazır mısın?”

Hayat bir anda değişmez… Ama sen yönünü değiştirirsen, hayat da yavaş yavaş ardından gelir… Sena’nın hikâyesi de bunun en güzel kanıtı değil miydi?



***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.


Kuşların Limanı

Kuşların Limanı

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Dersi dinlerken derin düşüncelere dalmıştı Atlas. Babasının tavsiyesi üzerine mühendis olmaya karar vermişti. Başlarda acaba başka bir meslek mi seçseydim diye düşünmüş olsa da ikinci sınıftan sonra iyice bölümüne kalbi ısınmıştı. Ona alanını sevdiren şu an dersi anlatan hocasıydı.

Atlas’ın her zaman kuşlara ilgisi olmuştu. Babasıyla uzun doğa yürüyüşlerine çıkarlardı. Orada kuşları gözlemlerdi. En sevdiği kuş türlerinden birisi de Yalı Çapkı’nıydı. Alacalı renkleriyle insanı kendisine hayran bırakan bir kuştu. Atlas’ı etkileyen asıl şey bir ok misali öne atılıp, avını avlamadaki mahareti. Hocası derste “Hızlı Tren” yapımında bu göz kamaştıran kuşun bazı özelliklerinin modellenildiğini söylediğinde, doğaya olan hayranlığı daha da artmaya başlamıştı.

“Hızlı Trenlerin yapım aşamasında tünelden çıkarken çıkarttığı ses hem doğayı hem de yolcuları çok rahatsız edecek boyuttaydı. Japon mühendisler buna bir çözüm arayışındaydılar. Ve çözüm gecikmeden doğadan geldi. Yalı Çapkını kuşunun kafaları büyüktür, bacakları kısadır, küçük kuyrukları vardır. İngiltere’de “kral balıkçılar” olarak anılan bu kuşların mahareti gagasının şeklinden kaynaklanır. Gagalarının uzun ve dar olması onun suya hafif bir şekilde dalıp, avına doğru süzülmesini sağlar. Trenin tünelden çıkarken ki çıkarttığı sesi, trenin etrafından rahatça süzülmesi sağlanırsa, ses sorunu da çözülebilirdi. Yoğun çalışmalar sonucunda Yalı Çapkını kuşu modellenerek hava basıncı yüzde otuza düşmüştü. Fakat hala tatmin edici sessizliğe ulaşamamıştı.

Araştırmacılar tekrar kanatlı canlıları araştırmaya başladılar. Bu seferde uçarken sessizliğin ustası olan kuşların başında gelen, gece avlanan “Baykuşları” incelemeye başladılar. Bu kuşların kanat sesleri neredeyse yoktu. Adeta hayalet uçuculardı. Baykuşların kanatları tırtıklı tarağa benziyordu ve trende bunu modellediler.”

Hocasının Hızlı tren yapımında doğadaki bu kuşlardan faydalanıldığını anlatması Atlas’da, hedefe giderken ortama uyumlu, çok ses çıkartmadan gidilmesinin ne kadar önemli olduğunu düşündürdü. Çünkü gecenin sessizliğinde Baykuş’un kanat sesi biraz fazla olsa rahat avlanamazdı. Neden? Avı, onun geldiğini fark etseydi kaçardı. Atlas bunun sıkıntısını üniversite sınavına hazırlanırken yaşamıştı. Sürekli hedefini anlatması ya da denemelerde istediği sonuçları alamadığında şikayetlenmesinin aslında iyi olmadığını şimdi fark ediyordu. Hedefi belirledikten sonra tıpkı avına odaklanan kuşlar misali sessiz, pür dikkat odağını oraya vermeliydi. Belki ilk denemesinde avcı avını yakalayamayabilir. Ama ses çıkardığı an artık av, avcısının orada olduğunu bilir. “Sessizlik…” dedi kendi kendine Atlas. “Sessizliğin gücü…”


Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Bir avı olmalı bir kuşun, hayatta kalabilmesi için. Avlayacağı avına göre de marifetleri. Yalı Çapkını kuşunun marifeti ile Baykuşun marifetleri aynı değil. Hedeflerine uyumlu fizyolojik dizaynları var.

Tıpkı insanlar gibi. Bir hedefi olmalı insanın. Hedefine uyumlu da hayatını dizayn edebilmeli. Yaşam denen yolculukta, limanı netleştirdikten sonra, o limana varmak için daha sessiz olmalı başta… Sonra çevresini de yormadan, rahatsız da etmeden ilerlemeli yoluna……

 



***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

Ganimetin Değil Bereketin Peşindeyiz

GANİMETİN DEĞİL BEREKETİN PEŞİNDEYİZ

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Merhaba, ben Hülya… 

Küçüklüğümde insanlar beni üzmek istemeseler de bu cümleleri duydum…

“O yetim... Ona bir şey demeyin…”

“Ona biraz daha fazla verin…”

“Sakın kalbini kırmayın…”

Annemle babamı, küçük yaştayken bir kazada kaybettim. Dedem ve ninemle birlikte bereketli bir evde büyüdüm… Eksik dedikleri ne varsa bende fazlasıyla vardı. Ancak en bereketli haliyle…

Nasıl mı?

Hayat benden ne aldıysa, yerine hep daha fazlasını verdi. Ninemin bir sözü bugün kulağımda hâlâ;

“Ver ki vermediğini göresin. Al ki almadığını göresin. Çünkü veren de alan da birdir.”

O zamanlar anlayamazdım tabii… Çocuk aklımla biri elimdekini paylaşmamı istediğinde hemen içimden bir ses ‘Ama o benim’ derdi. Ama ninem ısrarla “Kızım, paylaş. Paylaş ki sana daha çok dönüşü olsun. Tek başına yediğin üç lokmadan alacağın lezzetten fazlasını, birlikte yediğin tek lokmada bulursun” derdi.

Ne kadar kızsam da istemeye istemeye yapardım dediğini… Ve gerçekten de hem ben hem arkadaşlarım doyardık.

Çünkü bereket; azın kıymetini bilmekte, paylaşmakta gizliydi.

Sadece çocukluğum değil ki… Benim bütün ömrüm bereketle geçti. 30 yıllık hayatıma bakıyorum da her anında bereketin izini görebiliyorum. Anne ve babamı kaybettiğimde miniciktim. Ve yoksun kaldığım iki kişinin sevgisine karşılık, hayat bana kocaman bir aile verdi. Mahallede güzel bir şey yapılacak olsa ilk akla gelen bendim... Okulda öğretmenim tabii ki her öğrencisine şefkatliydi ama bana daha çok… Üniversiteyi kazandığımızda arkadaşlarıma bir burs çıkarken, bana üç yerden burs çıkmıştı... Son sınıfta staj için herkes yer ararken, bana üç farklı yerden staj teklifi gelmişti... İş hayatında birçok kişinin üç yılda alacağı terfii, bana bir yılda teklif etmişlerdi.

Ama sanmayın ki beleşten gelen şeylerdi bunlar…  Bana gelen her başarının, her bolluğun, her ilginin bir öncesi vardı… Yani sadece o günkü ‘Günü kurtaran ganimet’ değildi…

Çünkü bize lazım olan ganimet değil, bereketti…

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Şımarık yetiştirilmedim. Ninem ve dedem beni öyle güzel bir sevgiyle büyüttü ki hem değerli hissettim hem de haddimi bildim… “Evladım” derdi pamuk ninem. “Sen elinden gelenin en iyisini yap. Ama her sonucu da kendinden bilme. Ve sana verilenle de şımarma. Nasıl veriliyorsa öyle de alınır’’ diye nasihat verirdi.

Gerçekten de öyleydi. Çevremde anne babası olan ama yine de nankörlük yapabilen arkadaşlarım vardı. Oyuncakları, kıyafetleri, imkânları benden çoktu ama hiç mutlu değillerdi.  Çocuklara oyuncak alınıyordu ama beş dakika sonra raftaki diğerine göz dikiyorlardı. Çünkü oyuncakların onlar için kıymeti yoktu. Sadece o andaki heveslerini alıyorlardı ve sonra bir daha yüzüne bile bakmıyorlardı.

Çocukluğumda alıştığım bu stili iş hayatıma da yansıtmışım. Tek başıma iyi olmaktansa birlikte iyilerden olmayı saha kıymetli görüyorum. Ekip çalışmalarını destekliyorum. Fırsatını bulduğum her işi ‘Gelin beraber yapalım’ diyorum.

“Ganimet gözüyle bakmayalım, bereketini paylaşalım…’”

 Hayatta zıddında düşünenler de olabiliyor tabi…

İş yerinde bir görev teklifini tek başına üstlenmek isteyen oldu. Aslında tüm pastaya talip oldu… Birkaç hafta sonra sıkıntılar yaşamaya başladı. Tek başına üstesinden gelmek çok zordu ve sonuç olumsuz oldu.  Oysa birlikte yapılan işlerde yüke de keyfe de herkes ortak olurdu.

Olayı duyan babaannemin hemen buna da bir cevabı vardı:

“Biz ganimetin değil, bereketin peşindeyiz. Çünkü bizim isteğimiz çok olması değil, azın çoğalmasıdır. Miktarının artması değil, olan miktarın bize ne kattığıdır. Azın çok olması ne demek biliyor musun?” dedi.

 ‘Sana temas etmesi’ demektir. Diyelim ki bir ayakkabı alın. Ancak onu aldığın arayı zor biriktirdin, kazandın. İşte o ayakkabının ayağında paralanmasıdır. Onun hayrını görmendir. Sevginin de, saygının da, eşyanın da, paranın da… Eğer sana etki etmiyorsa, seni mutlu etmiyorsa, o zaten senin değildir.’’

Bereket sahip olunanla değil, temas etmesiyle ilgili...

Mesele ganimet gibi görünen şeylerle oyalanmak mı?

Yoksa ömrüne dokunan bereketli anları mı biriktirmek mi?

 

 

***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

 ***


 

Bir Dünya İş

BİR DÜNYA İŞ

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Günler geçiyor, haftalar bitiyor, aylar yılları kovalıyor fakat Şebnem’in işleri bir türlü bitmiyordu. Nasıl oluyordu da herkese yeten zaman ona yetmiyordu? O da başkaları gibi ev işlerini bitirmek için erkenden uyanıyor fakat gün sonunda çok az yol kat ediyordu.

Dağ gibi olmuş çamaşırlar, akşamdan kurumaya başlamış bulaşıklar, evin her yerindeki dağınıklık… Elbise dolaplarının içi karmakarışık olmuştu artık. Kaç zamandır yapamıyor ve sonra yaparım diye erteleyip duruyordu. ‘’Bir başlarsam evi komple elden geçiririm, tertemiz ederim’’ diyordu. Bu yüzden bunca zamandır evde genel bir dağınıklık olmaya başlamıştı. Çocuklar da artık okula başlayacaktı. Onlara yeni alınan kırtasiye malzemeleri ile evin kalabalığı daha da artacaktı. Bunların arasında Şebnem sıkışmış kalmıştı.

Bazen, insanın ‘İşleri yapmışken hepsini birlikte yapayım’ diyerek, hiçbir işe başlayamadığı zamanlar oluyor… Veya ‘’Ben yaparsam mükemmel yaparım’’ deyip küçük işleri önemsemediği zamanlar oluyor…

Şebnem’e göre insanın robot olması lazımdı bu işlerin bitirilmesi için. Annesi, anneannesi, komşusunun sırrı neydi? Onlar nasıl oluyor da sakin sakin işlerini hallediyorlardı? Koca bir günü, nasıl yorulmadan hem de işlerini bitirerek geçiriyorlardı?

Şebnem, çocukken annesi nasıl iş yapıyordu diye hatırlamaya çalıştı. Annesi tüm işleri bir tek bir güne ertelemezdi. İşlerini küçük küçük parçalara bölerdi. Mutfak dolabının tamamını temizlemeye çalışmaz, önce küçük olan bir çekmecesiyle başlardı. Ev içindeki dağınıklıkları gördüğü an toparlardı.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Bir arada oldukları bir gün Şebnem dayanamayıp annesine sordu;

-Anneciğim, evin işlerini hem güzel şekilde hem de zamanında nasıl bitirebiliyorsun? Bu işin sırrı nedir?

-Kızım, öncelikle hangi işe başlarsan başla, kusursuz yapamayacağını bilerek başla. İşleri parçalara bölerek devam et. Hayvanlar da böyle yapıyor. Mesela, karınca yuvasına yiyeceklerini nasıl taşır? Karınca, taşıyacağı ekmek kırıntısını ufak ufak parçalara ayırarak başlar.

Ya da bir arı... İlk konduğu çiçekten balını yapabilir mi? Arı, bal yapabilmek için birden fazla çiçeği sabırla gezer. Az az alır topladığı çiçek nektarlarını. Sonra bunları bir kovanda biriktirip balı oluşturur.  

İnsan, yapacağı işi ne kadar parçalara ayırarak yaparsa, ne kadar azar azar ama sürekli yaparsa sonuca ulaşır. Senden istenen, tüm evi bir anda toplaman değil. Küçük bir odanın bir köşesindeki dağınıklığı toplaman aslında.

Şebnem, annesini dikkatle dinledikten sonra anlattıklarını uygulayabileceğini düşündü. Aslında basit ama hiçte basite alınmayacak yöntemlerden bahsediyordu. İşleri kafasında planlamaya başlamıştı bile. Önce ayakkabılıktaki kullanmadığı ayakkabıları kaldıracaktı sadece.

İnsan, yapacağı işin hepsini bir anda yapmak istiyor. Çok büyük başlayınca da yolun yarısında motivasyonu düşebiliyor ve pes ediyor.

Yani insan, bir işi az ama sürekli yaptığında hedefine ulaşıyor. Küçük olandan başlayıp, bunu iyi yapmaya çalıştığında ve sonrasında küçük küçük ekledikçe “Bir dünya iş!” olmuyor. Görünüşte o an çok az bir şey yapılmış gibi olsa da sonunda tamamlanıyor.

 

İnsan hayatında bir hedefe giderken yönteminde hatalar yapıyor. Oysa bir hedefe birden varılmıyor. Sınav bir günde kazanılmıyor. Evliliğe bir günde karar verilmiyor. Şirket bir günde kurulmuyor. Küçük küçük başlayarak ve zamanla üzerine ekleyerek bütüne varılıyor.

İnsan keşke bilse neleri değiştirir? Basit olanın ilk adım olabileceğini ancak onun basite alınmaması gerektiğini…

 



***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

 ***


 

Sahibi Kim?

 SAHİBİ KİM?

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Pembe pijamalarını katlayıp çekmecesine koyduktan sonra sevdiği hareketli müziği açmıştı Ayşe. Kokusunu tadından daha çok sevdiği kahvesini de alıp işe gitmek için yola koyuldu. Neyse ki bugün trafikte çok uzun zaman geçirmedi. Ofise geldiğinde bir sürü iş onu bekliyordu.

Bütün gün, koşuşturma içinde geçmişti. Günün yorgunluğu eve döndüğünde yüzünden okunuyordu Ayşe’nin. Gün içerisinde birçok insanla ilgilenmek durumunda kalmak ve diğer yandan zor bir sınavdan geçmek… Hangisi düşünmeliydi, bilemiyordu… Bazen işin iyi gelen tarafları da oluyordu aslında. Kendisi yorulsa da kafası dağılıyordu.

Yine de düşünmeden edemiyordu yaşadıklarını. Her şeye sahip olmak istemişti hayatı boyunca. İyi bir eşe, iyi bir eve ve iyi bir çevreye… Ne kadar çok uğraşsa da olmamıştı istekleri.

Bunları düşünürken telefonuna bildirim geldi.

’Ne o, artık ait olmadığın yerlerle savaşın bitti mi?’’ diye mesaj atmıştı Hafize.

Birden irkildi Ayşe. Öylece mesaja bakakalmıştı… Hiç böyle düşünmemişti yaşadıklarıyla ilgili. ‘’Ah Hafize! Yine nereye varacak bu söylediğin acaba?’’…

Hafize ve Ayşe yıllarca görüşmeye devam eden iki yakın arkadaştı. Okul yıllarından bugünlere kadar iyi ve kötü günlerini beraber geçirmişlerdi. Çok anı biriktirmişler, birbirlerine çok emek vermişlerdi.

Hafize iyi bir öğretmendi. Aynı zamanda gelişime açık biriydi. Yıllar içerisinde kendini geliştirmiş ve artık o da başkalarının kendilerini geliştirmeleri, hayatta daha mutlu ve başarılı olmaları için seminerler vermeye çalışıyordu. Bunun Hafize’ye nasıl iyi geldiğine Ayşe de şahit olmuştu.

Kendisini daha önce seminerlerine davet eden arkadaşını hayatının yoğunluğu nedeniyle ertelemişti. Ama şimdi söylediği şeyler tam da kendisiyle ilgiliymiş gibi geliyordu. Nasıl oluyor da bu kadar problemlerin detayına hakimdi?

İnsan, bazen ne kadar içinde olursa olsun yaşadığı olayların gerçek nedenlerini bilemeyebilir.

İnsan, bazen ne kadar uzak kalırsa kalsın, başkasının yaşadığı problemin gerçek sebeplerini ondan daha iyi bilebilir.

Sonunda seminere başlayan Ayşe, her gün yeni şeyler öğrenmenin sevincini yaşarken, kendi yaşantısındaki gerçeklerle yüzleşmenin de bir yandan savaşını veriyordu. Sahip olmak istediği halde kavuşamadığı sevdiği ve çevresi… Aslında bunların nelerden kaynaklandığını öğrenmek onu hem üzüyor hem de ümit veriyordu. Doğru yöntemleri kullanarak düzeltebileceğine inancı artıyordu. Gerçekten daha mutlu ve başarılı olmak mümkündü onun için de artık.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Seminere devam ederken, bir gün şu sözlere takılıp kalmış buldu kendini;

’Sahip oldukların…

Ve sahip olmak istediklerin…

Sahip olmadıkların…

Ve asla sahip olamayacakların…

Senin de Sahibin olana aittir aslında…’’

Ne kadar da sade ve anlaşılırdı duydukları Ayşe için, bütün yaşadıklarından sonra…

Mesele istediğin şeyin sana verilmesi veya verilmemesi değildir. Verilen veya verilmeyen şeye verdiğin tepkidir. Kazanmak da kaybetmek de bununla ilgilidir. Kişi, bir şeye sahip olduğunda ödüllendirilmediği gibi, bir şeye sahip olmadığında cezalandırılmıyor aslında…

Evlenmek istediği halde evlenememesi de, kaybetmek istemediği çevresini kaybetmesi de bir sorudur aslında.

Her şey aslında sadece bir soru ve bir cevaptan ibarettir.

İnsan, sorulara doğru cevabı verdiğinde kazanmış demektir.

Sorulara doğru cevaplar verebilmek için ne gerekir?

Gerçekçi çözüm yollarını öğrenmektir...

Bu yüzden artık ait olmadığı yerlerde savaşmamalı insan. Sahip olamayacakları için üzülmemeli. Her neredeyse, kaldığı yerden, ümitle ve cesaretle yola yeniden koyulmalı.

Ömrünün sonuna geldiğinde ve geriye dönüp baktığında, iyi yaşanmış bir öykü bırakmalı…

 


 ***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

 ***