SAHİBİ
KİM?
Pembe pijamalarını katlayıp
çekmecesine koyduktan sonra sevdiği hareketli müziği açmıştı Ayşe. Kokusunu
tadından daha çok sevdiği kahvesini de alıp işe gitmek için yola koyuldu. Neyse
ki bugün trafikte çok uzun zaman geçirmedi. Ofise geldiğinde bir sürü iş onu
bekliyordu.
Bütün gün, koşuşturma içinde
geçmişti. Günün yorgunluğu eve döndüğünde yüzünden okunuyordu Ayşe’nin. Gün
içerisinde birçok insanla ilgilenmek durumunda kalmak ve diğer yandan zor bir
sınavdan geçmek… Hangisi düşünmeliydi, bilemiyordu… Bazen işin iyi gelen
tarafları da oluyordu aslında. Kendisi yorulsa da kafası dağılıyordu.
Yine de düşünmeden
edemiyordu yaşadıklarını. Her şeye sahip olmak istemişti hayatı boyunca. İyi
bir eşe, iyi bir eve ve iyi bir çevreye… Ne kadar çok uğraşsa da olmamıştı
istekleri.
Bunları düşünürken
telefonuna bildirim geldi.
‘’Ne o, artık ait olmadığın yerlerle savaşın bitti mi?’’ diye mesaj
atmıştı Hafize.
Birden irkildi Ayşe. Öylece
mesaja bakakalmıştı… Hiç böyle düşünmemişti yaşadıklarıyla ilgili. ‘’Ah Hafize! Yine nereye varacak bu
söylediğin acaba?’’…
Hafize ve Ayşe yıllarca görüşmeye
devam eden iki yakın arkadaştı. Okul yıllarından bugünlere kadar iyi ve kötü
günlerini beraber geçirmişlerdi. Çok anı biriktirmişler, birbirlerine çok emek
vermişlerdi.
Hafize iyi bir öğretmendi.
Aynı zamanda gelişime açık biriydi. Yıllar içerisinde kendini geliştirmiş ve
artık o da başkalarının kendilerini geliştirmeleri, hayatta daha mutlu ve
başarılı olmaları için seminerler vermeye çalışıyordu. Bunun Hafize’ye nasıl
iyi geldiğine Ayşe de şahit olmuştu.
Kendisini daha önce
seminerlerine davet eden arkadaşını hayatının yoğunluğu nedeniyle ertelemişti.
Ama şimdi söylediği şeyler tam da kendisiyle ilgiliymiş gibi geliyordu. Nasıl
oluyor da bu kadar problemlerin detayına hakimdi?
İnsan, bazen ne kadar içinde
olursa olsun yaşadığı olayların gerçek nedenlerini bilemeyebilir.
İnsan, bazen ne kadar uzak
kalırsa kalsın, başkasının yaşadığı problemin gerçek sebeplerini ondan daha iyi
bilebilir.
Sonunda seminere başlayan
Ayşe, her gün yeni şeyler öğrenmenin sevincini yaşarken, kendi yaşantısındaki
gerçeklerle yüzleşmenin de bir yandan savaşını veriyordu. Sahip olmak istediği
halde kavuşamadığı sevdiği ve çevresi… Aslında bunların nelerden
kaynaklandığını öğrenmek onu hem üzüyor hem de ümit veriyordu. Doğru yöntemleri
kullanarak düzeltebileceğine inancı artıyordu. Gerçekten daha mutlu ve başarılı
olmak mümkündü onun için de artık.
Seminere devam ederken, bir
gün şu sözlere takılıp kalmış buldu kendini;
‘’Sahip oldukların…
Ve
sahip olmak istediklerin…
Sahip
olmadıkların…
Ve
asla sahip olamayacakların…
Senin
de Sahibin olana aittir aslında…’’
Ne kadar da sade ve
anlaşılırdı duydukları Ayşe için, bütün yaşadıklarından sonra…
Mesele istediğin şeyin sana
verilmesi veya verilmemesi değildir. Verilen veya verilmeyen şeye verdiğin
tepkidir. Kazanmak da kaybetmek de bununla ilgilidir. Kişi, bir şeye sahip
olduğunda ödüllendirilmediği gibi, bir şeye sahip olmadığında cezalandırılmıyor
aslında…
Evlenmek istediği halde
evlenememesi de, kaybetmek istemediği çevresini kaybetmesi de bir sorudur
aslında.
Her şey aslında sadece bir
soru ve bir cevaptan ibarettir.
İnsan, sorulara doğru cevabı
verdiğinde kazanmış demektir.
Sorulara doğru cevaplar
verebilmek için ne gerekir?
Gerçekçi çözüm yollarını öğrenmektir...
Bu yüzden artık ait olmadığı
yerlerde savaşmamalı insan. Sahip olamayacakları için üzülmemeli. Her
neredeyse, kaldığı yerden, ümitle ve cesaretle yola yeniden koyulmalı.
Ömrünün sonuna geldiğinde ve
geriye dönüp baktığında, iyi yaşanmış bir öykü bırakmalı…
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***