Kimi
zaman mahallenin tatlı diliyle nasihat eden bilgesi, kimi zaman çeyiz
sandıklarının başında genç kızlara nakış öğreten ustası... Her yaptığı yenilen,
her sözü dinlenen, gönüllere taht kurmuş tonton hanımı... Çocuklarını okutmuş,
evlendirmiş, torunları bile büyütmüş... Hayatın zorluklarından geçmiş, elleri
nasır ama kalbi pamuk gibi bir kadın.
Bir
köşeye çekilip, benim işim bitti, dememiş hiç. İçindeki gençlik kıvılcımı
sönmemiş. Yeni çıkan bir dikiş tekniğini internetten öğrenir, sonra komşu
kızlarını çağırır “Bakın, bunu şöyle kıvırınca daha zarif duruyor” derken
gözlerinde hâlâ ilk dikişini attığı günkü heyecanı görünür. Onun için her yeni
gün, yeni bir şey öğrenme, öğrendiğini de başkasıyla paylaşma fırsatıdır.
Fatma
Teyze'nin en bilinen özelliği, hiçbir şeyi israf etmemesidir. Yani tam bir dönüşüm ustası… Eskimiş gömlekleri çöpe
atmaz mesela. Bunlardan hurç olur, bohça olur, der. Renkleri solmuş ama kumaşı
hâlâ sağlam bir gömlek, onun elinde yeniden hayat bulur. Artan iplikleri
saklar, ayırır. Bu ipten bir yelek çıkmaz ama güzel bir nihale olur, der. Daha
da az kalmışsa da kız torunlarına örgüden toka yapar. Yani ipin değeri
kaybolmaz aksine onun elinde kat kat artar. Komşular şaşkın “Bu ip bir şeye benzemiyordu ama senin elinde
prensese dönüştü ya hu! Bir bu kadar mı değerlenir?’’
Evet,
onun elinde her parça değerlidir. Çünkü Fatma Hanım Teyze’ye göre mesele
nesnede değil niyettedir. Eline aldığı şeye kıymet vermek, ona özen
göstermek... İşte asıl bereket orada
başlar.
Hayatı
dışarıdan bakınca basit gibi görünür; Küçük bir ev, eski ama pırıl pırıl
eşyalar, balkonunda sardunyalar… Ama yakından bakınca görürsün ki o ev, bir
üniversite gibidir. Her eşyası bir hatırayı, her sohbeti bir öğüdü saklar
içinde. “Biz bir söküğü dikmeye ip bulamayan annelerin çocuklarıyız” der.
“Şimdi bu iplik bolluğunda, hakkını verelim. Çünkü israf, sadece malı değil
emeği de çöpe atmaktır.”
Bazen
gençler sorardı;
-
Fatma Teyze, bolluk başka, bereket başka mı gerçekten?
Hep
gülümseyerek cevap verirdi;
-
Bolluk, çokluk demektir.
Ama bereket, bir şeyin
sana ne kadar temas ettiğiyle ilgilidir… Malın, mülkün, eşyaların sana ne
kadar dokunuyorsa o kadar değerlidir evladım. Sana hizmet etmeyen
zenginlik sadece yüktür. Bereket, hayatına değendir.
Ve
sonra ekler;
-
İnsanoğlu artık çöpe dönüştürdüğü şeylerin hesabını yapmıyor. Oysa gerçek
zenginlik, atığı entegre edebilmekte. Kullanılmayanı, unutulanı, gözden düşeni
tekrar hayata kazandırmakta.
‘’Küçük şeyleri küçümsemeyin. Çünkü bazen
küçüğün içinde koca bir evren gizlidir...’’
Bu
sözleriyle hem israfın karşısında durur, hem tevazunun önemini anlatır.
Fatma Hanım Teyze’nin hayatında israfı önleyip, dönüştürmek bir yaşam şeklidir. Boşa giden her şeyin ardında bir fırsat görür. Kırılmış
bir fincandan saksı yapar, dökülen boncuklardan yeni takı tasarlar. Kimi zaman
çöpe gidecek bir kumaş parçası, bir yetim çocuğun çantasına astığı süs olur.
“İnsanların ilgilenmediği giderleri gelir hâline getirin” der. “Atığı
dönüştürün. Çünkü sadece eşyayı değil, hayatı da dönüştürmek mümkündür.”
Fatma
Teyze’nin hikâyesi, modern dünyanın hızla unuttuğu değerlerin sessiz bir
temsili gibidir. O, geçmişten bugüne uzanan görünmez bir köprü kurar.
Bir
yandan çeyiz sandığını açar, bir yandan torunlarına sürdürülebilir yaşamın
temellerini öğretir. Ve tekrar tekrar
hatırlatır:
“Zenginlik, hep yenisini almak değil,
elindekini en güzel hâliyle yaşatabilmektir.”
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
Güzel bir sonbahar günüydü. Kapı
açıldığında çalan müzik içeri çekiyordu. İçeri girince bordo kumaşla kaplı,üstünde yeşilkadifeyastıklarla süslenmiş koltuklar, onlar uyumlu
aydınlatma fark ediliyordu. Koltuk sayısı,mekana göre biraz fazlaydı. Genellikle
öğrencilere hitap ediyordu. Çalışma masaları, birkaç öğrencinin çalışabileceği
büyüklükte seçilmişti. O yüzden de kafede müzik sesinin yanı sıra bir gürültü
de vardı. Diğer taraftan mutfaktan gelen yeni pişmiş kruvasan kokuları etrafı
sarmıştı.
‘’Çocukla kariyer çokta kolay
olmuyormuş’’ dedi Selin. Öğle arası bir kahve içinarkadaşı yanına uğramıştı. Ne zamandır
görüşemediklerinden, bu sefer kısa süreli de olsa görüşmeye karar vermişlerdi.
Anlatacak bir şeyler birikmişti yine demek ki…
Esra çocukluk arkadaşıydı,
aralarından su sızmazdı.
‘’Neden böyle söylüyorsun? Sen çok severek
açmadın mı bu kafeyi?’’ diye sordu Esra.
‘’Çok severek
açtım,haklısın. Ne hayaller kurdum burayı açmak
için. Daha sonra yeni şubelerini de açacaktım farklı yerlerde. Sonra da dünyaya
açılmak istiyordum… Amakafe açıldıktan kısa bir süre sonra evlendimve anne de oldum. Hepsini bir arada idare
etmek zorlaştı. Çok yoruluyorum
ve kafedeki işleri de tam oturtamadım. İşinin başında durmayınca bir şeyler
aksıyor. Ama evin ihtiyaçları da var… Bebeğim, eşim… Nasıl yapacağımı bilemez
oldum.’’
İnsan, her şeyin aynı anda
olmasını istediğinde, hiçbir şeye
yetişemez hale gelir. Oysa hayat, her şeyi bir sıraya koymuştur. Biz farkında
olmasakta süreç bu şekilde işler. İnsan, henüz yürümeden koşmak ister, birden
30 kilo vermek ister, koşa sürede zengin olmak, hemencecik kendi işinin patronu
olmak ister.
Neden mi?
Çünkü insan sabredemez...
Biraz acıya, biraz hazza, biraz
da beklemeye ihtiyacı vardır... Aslında bu sürece sabredebilse, istediği
başarıya ulaşacaktır.
Selin de kafeyi çok severek
açmıştı. Geçmişte bir kafede çalışmayı da deneyimlemişti.. ‘’Ben de yapabilirim.
Neden başkasının işyerinde çalışacağıma kendi işimin patronu olmayım ki?” diye düşünmüştü.
Eşi Mehmet’le de bu kafede
tanışmışlardı.. Hemen evlenmeye karar vermişlerdi. Evli olmakla ilgili yepyeni
bir sürecin içine girmişti. Ev işleri, misafirler, bir insanla yeniden uyum
sağlamaya çalışmak derken birden çok fazla şeyle uğraşmak zorunda kalmış. Bir de anne
olmak isteyince, hiçbirine yetişemez olmuştu. ‘’Ben ne yaptım?’’ diye kendine kızıyordu..
İnsan sadece sanayide veya berber
dükkanında çırak olmaz yaşantısında. Hayatın her alanında, yeni bir şeye
başladığında, çırak olarak başlar... Ticarette, arkadaşlıkta, sporda,
öğrencilikte, evlilikte, ebeveynlikte… Çıraklık, konu ne olursa olsun, o
alandaki en zor ve yorucu süreçtir. Çünkü bir şeye yeni başladığında çok enerji
gerekir. İşte bu yüzden insanın birden
fazla alanda yeni çıraklıkları kaldırmaya gücü yetmez. Birkaç çıraklığı aynı
anda başlatan biri, gücü yetmediğinde kendini başarısız ve mutsuz hisseder.
‘’Bu
kadar büyük işlerde,aynı anda çıraklık başlatman hata oldu’’ dedi
Esra. ‘’Keşke sırayla ilerleseydin. Ve birini belli
bir yere getirdiğin zaman, diğerine
geçseydin.’’
O da yeni gittiği “Başarı Psikolojisi”seminerinde duymuştu bunları. Arkadaşıyla görüştüğünde fark
etti, bu bilgiyi öğrenmenin kıymetini… Bir işe nasıl başlanacağını ve nasıl
devam ettirileceğini öğrenmek, başarılı olmanın yöntemiydi.
Heryenisürecinçıraklığı, kalfalığı ve
ustalığı olur. Hepsinde de farklı sorularve verilmesi gereken
farklı cevaplar vardır.Önemli
olan gerçek yöntemlerle sürece uyum sağlamaktır…
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
Emir, sapsarı yapraklar
yerleri süslemişken, asfalttan geçen arabaların lastik sesleri içinde, eline
aldığı poğaçaların kokusuyla hızlı hızlı yürüyordu. O sabah dükkâna her
zamankinden erken geldi. Kapıdan içeri girerken “Bugün her şeyi doğru
yapacağım!” diye içinden geçirdi. Ancak dün akşam dükkânı kapatırken yaptığı
küçük dikkatsizlikler onu daha kapıdan girer girmez karşıladı.
Işıkları açtığında
tezgâhın üzerindeki defterleri yanlış yere koyduğunu fark etmedi. Fiyat
listeleri tedarikçi notlarıyla karışmış, hatta en üstte olması gereken sipariş
formları broşürlerin arasında kaybolmuştu. Emir’in ustası olan Hasan içeri
girince masaya şöyle bir baktı, kaşlarını hafifçe kaldırdı. “Sabahlar, düzenle
başlar.” dedi sadece. Emir, masayı düzelteyim derken nereye ne koyacağını yine
karıştırdı ve iki kere farklı yere taşıyıp üçüncüde doğru yere koyabildi.
Günün ilk müşterisi içeri
girdiğinde her zamanki gibi telaşlandı. Hem doğru kelimeyi arıyor hem de sesi
titremesin diye uğraşıyordu. Bir ürünün fiyatını soran müşteriye yanlış fiyat
söyleyip hemen ardından daha da yanlış bir fiyatla düzeltmeye çalışınca kendi
bile ne dediğini anlamadı. Müşteri gülümseyip çıkınca Emir’in yanakları
kızardı. Hasan usta ise ona uzaktan bakıp kısa bir not yazdı ve tezgâha
bıraktı: “Sakinve yavaş!”
Emir, işler bir an önce
bitsin diye acele ettikçe sanki daha da uzuyordu.
Kargolar geldiğinde Emir
yine aceleyle koştu. Kutuları hızlı hızlı dizmek isterken birini diğerinin
üstüne yanlış ağırlıkla koydu. Alttaki kutudan hafif bir çatırdama sesi geldi.
Hasanusta kutuyu açıp içindeki porselenlerdeki çatlakları görünce önce kutuyu,
sonra Emir’i süzdü. “Niyetin güzel Emir. Acele etmediğinde zaten işleri
yaparken hızlandığını göreceksin. Sen henüz çıraksın. Koşmadan önce adımlarını
sağlam atmaya bak. Hızlı başlamak değil, hızlanmak önemlidir.” Emir,mahcup oldu
ama bu hataları neden yaptığını zihninde ilk defa net biçimde ayırt etti. Acele
ediyordu ustası gibi olmak için.
İnsan, istediği sonuca
acele varmak ister. Bu isteğinden dolayı da hata üstüne hata yapar. Sonuç
gelsin diye acele ettiğinde ise bir bakar ki daha da geriye gitmiştir.
Öğleden sonra dükkân
biraz sakinleyince Emir vitrini düzenlemek için camın önüne geçti. Ürünlerin
yerlerini değiştirirken gözüne güzel görünen şeylerin müşteriye nasıl görünmesi
gerektiğini henüz hesap edemiyordu. Renkler uyumsuz, yükseklikler dengesizdi.
Hatta bir ürünü öne koyarken yanlışlıkla arkadakini devirdi yere düşürmeden son
anda yakaladı. Kendi kendine “Yine hata yaptım, vitrini mahvediyordum.” deyip
düzenlemeye devam etti. Hasan ise arkasından izliyordu. Yanına gelip sadece bir
objeyi hafifçe yana kaydırdı. Vitrin bir anda derli toplu bir hâle büründü.
“Yolun başında hata yapabileceğini kabul etmek de hatalarını azaltır.” dedi.
Akşam, dükkânı kapatırken
Emir’in omuzları biraz düşük olsa da bu kez içinde tuhaf bir kararlılık vardı.
Gün boyu yaptığı hatalar onu yoruyordu ama Hasan’ın kızmaması, her defasında
sessizce bir işaretle yön göstermesi, içindeki öğrenme isteğini büyütüyordu.
Bugün yanlış yapmıştı; ama her yanlış, yarın unutulmayacak bir ayrıntıya
dönüşüyordu.
Kepengi indirirken kendi
kendine fısıldadı, “Böyle böyleolacak… Elim alışacak.”
Ve o an içinden geçen şey
şuydu: Yolun başında olmak bazen yük gibi görünse de aslında insanın en hızlı
büyüdüğü yer tam da burasıydı.
İnsan, acele eder.
Kilo vermekte,
kaslanmakta, büyümekte, öğrenmekte, usta olmakta…
Oysa insan, acele
etmeden, sabrederek yetişir. Yavaş yavaş hızlandığında hedefine ulaşır, acele
ederek değil. Başta hatalar yapılabileceğini kabul ederek ve tekrar etmemesi
için daha iyi olmaya çalışarak hatalarını azaltabilir.
Çıraklık, insana ne ceza,
ne de eziyet değildir.
Öğrenmenin ilk adımıdır.
Çünkü bilmediğini kabul etmektir. Ancak bilmediğini kabul eden insan öğrenme
gayretindedir.
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
Kapı çalıyordu… Yorgun
bir şekilde oturduğu yerden kalktı ve kapıya yöneldi Aylin. Gelen
kayınvalidesiydi…
Kısa bir süre önce
evlenmişti Hasan’la. Kayınvalidesi de sağ olsun hiç yalnız bırakmıyordu onları.
Gelini olarak değil de, arkadaş olarak görüyordu sanki Aylin'i. Konuşmayı epey
seviyordu. Sürekli bir şeyler anlatmak istiyordu. Aylin’de onu kırmak istemiyordu.
Ancak bir sürü iş onu bekliyordu evde. Ne işlere odaklanabiliyordu, ne
konuşulanlara. Bir de bir türlü kıvamını tutturamadığı yemekler var tabi…
Evliliğin ilk zamanları da onu zorluyordu. Başı ağrımaya başlamıştı.
Kayınvalidesi her zamanki
yakınmalarına başlamıştı… Eşinin inatçılığını, ilgisizliğini anlatırdı her
seferinde. Yine şikâyetler, serzenişler, beklentilerle dolu uzun bir konuşma…
Aylin neden böyle
olduğunu tanımlayabiliyordu. Birbirlerini gerçekten tanıyamadıklarını
düşünüyordu. Her ikisi de birbirinin hassas noktalarını göremiyordu. Bu yüzden
de merhametsiz davranıyorlardı farkında olmadan. Çok söylemek istedi Aylin
ama sonra sustu. Çünkü fark etti ki, bazen o da aynı hatayı yapıyordu. Kendi
eşiyle konuşurken de çoğu zaman anlamadan yargılıyordu.
Bir sabah Aylin o kadar
özenli bir kahvaltı hazırlamıştı ki. Pankekinden sütüne kadar sofrada neredeyse
bir kuş sütü eksikti. Eşi ise aceleyle kahvaltıyı geçiştirip işe gidivermişti.
Kahvaltısının hakkını alamayınca da ilgisizlik diye düşünerek gün boyu üzülmüştü.
Akşam olunca gerçeği öğrenmişti. Kocası önemli bir toplantı için erken gitmek
istemişti. Geç kalacağı stresiyle sofradakileri pek gözü görmemişti...
O an kendine kızdı. “Ben
de aynıyım,” dedi içinden. Ve düşündü kayınvalidesi
anlatırken: Belki de herkesin anlatma, sevme, tepki verme biçimi farklıydı.
Bazı insanlar detay detay
açıklama beklerdi. Detaylı açıklamayınca önemsenmediğini hissederdi. Bazıları sevdiğini görmek
isterken, bazıları için sevgi hissedilen bir şeydi. Bazıları, faydalı şeylere
öncelik verirken, bazıları için keyif olmazsa olmazdı. Bazıları bireysel
takılmak isterken, bazıları çok kişiyle arkadaşlık kurmak isterdi.Kimi evinde huzur
bulurdu, kimi evden çıkmaya yer arardı.
Ve işte bu farklılıklar aslında zenginlikti. Bunu bilmediğimizde,
ilişkilerde birbirimizi anlamayı zorlaştırıyordu. Ve anlamadığı için merhamet
gösteremiyordu. Sevdiği kişi konuşmayı
isterken, o an biraz o zaman ayırıp dinlemekti merhamet…
Bir yemekte, eşinin keyif aldığı şeylerden hazırlamaktı merhamet… Çocuğu ona sarılmak
isterken, sarılmasına katılmak ve onu kucağına almaktı merhamet… Her insan aynı değildi.
Birbirinden farklı birçok özellikleri vardı. Bu farklılıklar, merhamete ihtiyaç
duyuyordu ilişkilerde… ve bu ilişki kurduklarımızın hakkıydı bir yerde…
Aylin içinden geçirdi;
“Merhamet, birine acımak
değildir. İnsanları anlamak, kendi hakkından onun için vazgeçebilmekti. Hakkını
bağışlamaktı. Bazen onun gibi düşünebilmekti. Onun gözünden hayata
bakabilmekti… Hislerinin, düşüncelerinin, davranışlarının altında yatan sebepleri
anlayabilmek ve kendinden çıkabilmekti.”
Sonra çocukluğunu
düşündü…
Annesiyle babası da hep
farklı dillerde konuşuyorlardı sanki. Babası sakin biriydi, annesi ise kıpır
kıpır. Babası sevgisini göstermiyor diye kendini değersiz hissederdi annesi.
Oysa babası, annesinin en sevdiği tatlıyı alarak gösteriyordu sevgisini.
Büyüyünce anladı ki
herkesin sevgiyi gösterme biçimi farklıydı. O zaman fark etti Aylin… Mesele
haklı-haksız meselesi değildi. Tüm mesele insanın anladığı kadardı.
Aylin düşüncelerinden
sıyrıldığında kayınvalidesi hâlâ anlatıyordu. Arada dertleniyor, arada
gülüyordu. Aylin yine sadece dinlemeyi seçti.
Kayınvalidesinin de
biriktirdiklerini, anlaşılmak istediğini fark etti. Yüzüne ilk kez içten bir
tebessüm geldi. Anlayınca kayınvalidesini, yüreğine bir sıcaklık gelmişti.
Merhamet bu olabilir miydi?
“Ben sana bir çay koyayım
da içelim birlikte. İyi gelir ikimize de” dedi sıcacık gülümsemesiyle.
İnsan tanımadan,
anlayabilir miydi ki? Anlamadan nasıl merhametli olacaktı?
Sahi öyleyse, Kim kimdi?
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.