Ağaçlar Gibi
Son zamanlarda işte
zorlanmaya başlamıştı Ayşe. Masasının başında otururken, kalemi elinde bir
yukarı bir aşağı hareket ediyor, önündeki dosyalara baksa da zihni başka yerde
dolaşıyordu. İş yerinde karar vermesi gerektiğinde düşünmeden, içinden gelen o
hızlı dürtüyle hareket ediyor, sonra da yaptığı hatalar yüzünden sıkışıp
kalıyordu.
Geçen gün patronunun
müşteriye göndermesini istediği önemli bir mail vardı. Ayşe, “Hemen yapayım da
aradan çıksın” diyerek bir çırpıda yazıp yollamıştı. Fakat mailde imla
hataları, eksik bilgiler ve yanlış yönlendirmeler vardı. Patronu, sert ama
yorgun bir ses tonuyla, her zamanki cümlesini tekrarlamıştı:
‘’Kızım, bu kadar acele etme! Sindire sindire yap şu işleri.’’
Ayşe başını öne eğmişti.
İçinden, “Keşke elimde olmasa bu acelecilik…” diye geçirdi. Sanki içinden hiç
durmadan işleyen bir saat vardı; tik takları kulaklarında çınlıyor, onu sürekli
hızlandırıyordu.
O gün öğle arasında
dışarı çıktı. İstanbul’un kalabalık bir caddesinde yürürken, bir anda durup
etrafını izlemeye başladı. Korna sesleri, insanların aceleci adımları,
sabırsızca birbirini sıkıştıran arabalar… Herkes bir yere yetişmeye
çalışıyordu. Ayşe, kendisini bu şehrin ritmiyle koşmaya mecbur bırakılmış gibi
hissetti. “Nereye yetişiyoruz ki?” diye sordu kendi kendine.
Bir an aklına okul
zamanları geldi. Ne kadar farklıydı şimdiki kendinden. Okulu seçtiği zaman o
dönem acele etmemişti. Hocalarına danışmış, büyüklerine sormuş, uzun uzun
düşünmüştü. Ve sonuçta seçtiği bölüm ona pek çok kapı açmıştı. Demek ki acele
etmeden verilen kararlar, insanın yolunu daha güvenli kılıyordu.
Yakındaki bir parkta boş
bir banka oturdu. Başını kaldırdığında, tam yanında yıllardır aynı yerde kök
salmış bir ağaç gördü. Gövdesi dimdikti, dalları gökyüzüne doğru yayılmış,
kökleri ise görünmez bir güçle toprağa tutunmuştu. Ayşe, dalgın bir bakışla ağaca
fısıldar gibi düşündü:
“Seni böyle güçlü kılan
şey, bir anda büyümek için acele etmemiş olman değil mi, yoksa asırlık çınar
olamazdın… Önce köklerini derinlere salmışsın. Zamanla dalların çoğalmış,
gövden kalınlaşmış. Sen acele etmeden sabırla büyümüşsün.”
İnsan da hayat yolunda
tıpkı ağaçlar gibi değil miydi?
Onun kökleri; deneyimleri, sabrı ve öğrendikleriydi. Dalları ise hedefleri yani meyveleriydi. Kökleri sağlam olmayan bir ağaç nasıl ki en ufak rüzgârda devrilirse… Sabırsızca verilen kararlarla ilerleyen insan da ilk fırtınada sarsılıyordu.
Ayşe derin bir nefes aldı. İçindeki o sürekli acele etmeye zorlayan saate inat, bu kez yavaşladı. Belki de gerçek güç, hızlı olmakta değil doğru zamanda, doğru yerde kök salabilmekteydi.
İnsanoğlu ‘Hemen olsun, şimdi olsun, acele sonucu görelim…’ ister. İnsan isteğine hemen varmak isterken, kendi ayağına dolanabiliyordu tüm seçimleri. Oysaki sebeplere konsantre olmakta dönüyordu tüm öykü.
Ve içinden şu cümle geçti
Ayşe’nin:
“Belki de insan, gücünü
köklerinden alan ağaçlar gibi sabırlı olmalı. Kararlarını hemen değil,
sindirerek vermeli. Çünkü büyümek, aceleyle değil, zamanla gelişerek olan bir
şeydi…”
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder