Şikâyet ve Şükür
Ali yine sabah erkenden söylenerek uyandı. Alarmı sustururken içinden,
“Her gün aynı şey… Uykum bölünüyor, yorgun kalkıyorum. Millet istediği her şeyi tak diye alabiliyor, ben hâlâ sabahın köründe koşturuyorum. Daha kaç sabah böyle devam edecek?”
Yatağın kenarında bir süre öylece oturdu. “Bunca emek, bunca yorulma… Karşılığı olacak mı gerçekten? O araba uğruna ömrüm eriyip gidiyor sanki” diye düşündü ama sonra dişlerini sıktı: “Ne olursa olsun, alacağım onu…”
Evden çıkıp metroya yürürken sokakta insan kalabalığı vardı. 50’li yaşlarda bir adam dikkatini çekti. Tezgahındaki sebze meyveleri satmaya çalışıyordu. “Yazık adama… Kaç yaşına gelmiş hala çalışıyor. Muhtemelen çocuğunu evlendirmek için uğraşıyor” diye geçirdi içinden. Sonra yaşıtı birine takıldı gözüne. Sırtında sırt çantasıyla işe yetişmeye çalışıyor gibi gözüküyordu. “O da benim gibi mahkûm belli ki kim bilir belki o da araba istiyordur benim gibi” diye düşündü.
O anda fark etti ki herkesin farklı bir gayesi vardı. Kimisi yuvası için, kimisi geleceği için, kimisi hayalleri için yürüyordu bu yolda. Fakat Ali’nin zihni, mücadelenin altındaki amaçları görmek yerine, hedefe giderken ki şikayetlere takılıyordu.
Dükkâna vardığında bir sürü iş onu bekliyordu. Üstüne gün boyu gelen müşterilerle uğraştı. Yoruldu, sıkıldı, tekrar homurdandı. Akşamüstü iş çıkışı yine istediği arabayı görmek için bayinin önünden geçmeye karar vermişti.
Tam bayiye yaklaşmıştı ki kalabalık bir topluluk gördü. Kalabalığa yaklaştığında manzara çarpıcıydı: Biraz önce teslim edilen pırıl pırıl arabanın üstüne inşaat demiri düşmüştü. Araba hurdaya dönmüştü. Sahibi içinden şok geçirmiş bir şekilde dışarıya attı kendini kısa bir süre sonra sadece şunu söyleyebildi:
“Canıma bir şey gelmedi ya, şükür.”
Ali’nin içinde o anda bir şeyler sarsıldı. O gün sabah erkenden uyanıp şikâyet ettiği, uğruna homurdandığı araba, bir anda metal yığınına dönüşmüştü. Gördüğü manzara karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Ve eve gidene kadar düşündü…
Nasıl da bir anda hurdaya dönüvermişti…
Beğendiği araba birden çöp oluvermişti. Ve adam arabaya değil, sağlığına bir şey gelmediği için dua ediyordu. Kendini koydu adamın yerine. Gerçekten aynı duayı edebilir miydi? Aslında bir arabayı, onun için bu kadar değerli yapan neydi? Asıl değer sahip olduklarımızla ilgili değildi…
Asıl mesele; şartlar ne olursa olsun, verilenlerle birlikte, verilmeyenlerde de bir fayda olduğunu düşünebilmekteydi… Böyle düşünmeye başlayan insan, hayatına şikâyetle değil, şükürle devam ederdi. Beklentisi olduğu bir konuda yapacağı şey, sabırla ve gayretle yol almak; elindekinin kıymetini bilmekti.
Eve doğru yürürken kendi kendine mırıldandı:
“Arabam nasipse bir gün olur… Ama şikâyetle değil, sabırla ve emeğimle.
Verdiğine bir, vermediğine iki şükür…
Çünkü asıl kazanç, sahip oldukların değildi.
Her koşulda, nasıl tepki verdiğinle ilgiliydi...”
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***


Verdiğine bir, vermediğine iki...
YanıtlaSilAslında ne kadar zenginiz ☺️
YanıtlaSil