Mehmet Amca'ya Uğrayıversene…

 MEHMET AMCA’YA UĞRAYIVERSENE…

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Mahalleye taşındığı günden beri her sabah Mehmet Amca’yla karşılaşırdı Emir. O, dükkanının kepenklerini açarken genç adam da durakta servisini beklerdi. Aralarında kısa bir tebessüm olur, sonra yollarına devam ederlerdi. Hiç konuşmuşlukları olmamıştı.

Oysa mahalledeki herkesin Mehmet Amca’yla mutlaka bir çay molası, bir sohbeti vardı. Herkesin dilinde aynı söz:                   
“Bir de Mehmet Amcaya soralım.”      

Çocukların okul seçimi, gençlerin nişan telaşı, yaşlıların emeklilik endişesi… Hepsi sanki onun kapısının önündeki iki taburede çözülüyordu. Problemi olanların en sevdiği uğrak noktası olmuştu o tabure...

Bir gün genç adamın da bir problemi oldu. İşini kaybetti. Haklı olduğu bir konuda sesini yükseltmiş, fakat ‘uyumsuz’ damgasıyla kapı önüne konmuştu. Gözünde sonuna kadar haklıydı, yine olsa yine yapardı. Ama işte, işsiz kalmıştı. O sabah erkenden yürüyüşe çıkıp mahalleye dönerken aklından şu cümle geçti:
“Ben de mi Mehmet Amca’ya uğrasam acaba?” Sonra farkına bile varmadan kendini dükkânın kapısından içeri girerken buldu.

“Hayırlı sabahlar Mehmet Amca” dedi.  
Mehmet Amca tebessüm etti:           
“Ooo… Bugün burada mı karşılaşacaktık evlat.”

Genç adam cevap veremedi. Sadece köşedeki tabureye oturdu. İlk defa o tabureye oturuyordu, ilk defa birine hiçbir açıklama yapmadan sadece susarak bakıyordu.


Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Mehmet Amca hiçbir şey sormadı. İki kahve hazırladı, sessizce ikram etti. Fakat genç adamın içi susmadı. Öfkesini, kırgınlığını, hayal kırıklığını bir çırpıda anlattı. Hep aynı cümleye dönüp duruyordu dilinde:         
“Ama ben haklıydım!”                         

Mehmet Amca kahvesinden bir yudum aldıktan sonra ağır ağır konuştu:
“Evlat… İnsan gerçekten haklı olabilir. Ama haklı olmak yetmez. Haklı kalmak gerekir. Çünkü haklı olsan bile; nasıl durduğun, ne söylediğin, ne kadar sustuğun da önemlidir. İnsanın başına gelen haksızlık, bazen haklılığını ispat etmek için değil; haklılığını kirletmeden yaşayabilmek için bir imtihandır.”

Genç adam şaşkındı:       
“Yani şimdi ben haksız mıyım Mehmet Amca?”

Mehmet Amca gülümsedi:   
“Hayır, haksız değilsin. Mesele de o değil… Herkes kendi hikâyesinde haklıdır. Ama bir insan bir olayda sadece kendini mi savunuyor, yoksa bir hakikati mi? İşte bunu ayırmak lazım. Çünkü insan bazen kendi anlık çıkarını, bazen de toplam çıkarını savunabilir. Haklılığın kalitesi, ne için konuştuğunla ölçülür.’’

Genç adamın içinden başka bir soru döküldü:           
“Peki ya masum olmak? Onu nasıl korur insan?”

Mehmet Amca’nın yüzü ciddileşti:     
“Masumiyet, evlat… Doğduğumuzda bize giydirilen ilk gömlektir. Henüz yalanla, kinle, çıkarla tanışmamış yanımızdır o. Hayat boyunca da o gömleği çıkarmamak için türlü sınavlar veririz. Kimisi açlıkla, kimisi makamla, kimisi yalnızlıkla sınanır. Ama kim sabırla o gömleği üzerinde tutmayı başarırsa, onun haklılığı artık insanların onayına muhtaç değildir. Masumiyet sadece suçsuz olmak değil; kalbini kinle, nefretle, hırsla kirletmemektir.”

Sonra, sesini alçaltıp ekledi:           
“Bak Hz. Yusuf’u bilirsin. İftiraya uğradı, zindana atıldı. Oysa masumdu. Ama o an kimse onun masumiyetini görmedi, haklılığını duymadı. Çünkü masumiyet bazen hemen anlaşılmaz. Sabrın içinde saklanır. O da öfkeyle değil, suskunlukla bekledi. Gömleği yırtıldı, adı lekelendi ama masumiyet gömleğini kirletmedi. Ve zamanı geldiğinde, işte o gömlek konuştu. Çünkü haklılığın gerçek şahidi, zamandır…’’

Tam o sırada yaşlı bir kadın içeri girdi:    

“Elbise uygun mu Mehmet Bey? Yarın kız tarafı geliyor ya.”

Mehmet Amca ilgilendi, birkaç şey konuştu, sonra tekrar genç adamın yanına döndü. Hiçbir şey yarım kalmamış gibiydi.

Genç adam o anda fark etti… Bu dükkân sıradan bir bakkal değildi. İnsanların iç yüklerini bıraktığı bir limandı. Ve Mehmet Amca, mahallenin yürüyen vicdanıydı. İnsanlar buraya yumurta, şeker, makarna almak için değil, içlerindeki masumiyeti hatırlamak için geliyorlardı.

O gün genç adam ne iş bulabildi ne de sorunlarına kesin çözüm. Ama içindeki yük hafifledi. Kalbi hâlâ kırgındı, fakat artık neyle sınandığını biliyordu:

Masumiyet gömleğini çıkarmamakla…

Çıkarken arkasından Mehmet Amca’nın sesi geldi: 
“Evlat… Kimse seni haklı bulmasa da olur. Yeter ki sen gerçekte haklı kal. O zaman herkes susar, hayat senin yerine konuşur…’’

İşte o günden sonra genç adam, biri ne yapacağını bilemediğinde, bir haksızlığa uğradığında ya da sadece kalbi daraldığında hep aynı öğüdü hatırlattı:

“Unutma… Bir gün sen de birilerinin Mehmet Amcası olacaksın. Ve o zaman sadece haklı değil, masum kalman gerekecek…”

 


 ***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

 ***

7 yorum:

  1. Şu günlerde ne anlamlı bir yazı olmuş… Gömleğin hakkını verebilmek ümidiyle…

    YanıtlaSil
  2. Çünkü haklılığın gerçek şahidi, zamandır… 👏

    YanıtlaSil
  3. Hayata masum bakabilmek insanı daha mutlu ve huzurlu yapıyor. Tıpkı Mehmet amca gibi

    YanıtlaSil
  4. Masum kalmaya niyet ediyorum ❤️🌹

    YanıtlaSil
  5. Hak eden olmak,şuan haksızlığa uğradın ama bir gün gelecek haklılığın ortaya çıkacak sen masum kal,kaleminize sağlık 🌼

    YanıtlaSil
  6. Emeğine sağlık.Bu yazı tamda ihtiyacım olan zamanda geldi.Kendi masumiyetimi korumak için bana bir uyarı.Sabır sadece yaşadığımız olay karşısında verdiğimiz çaba değil sonrasında da onu korumaktır.Bir çuval inciri berbat etmek çok kolay.Herkese farklı formlarda Mehmet amca dilerim.Benim Mehmet amcam bu yazı oldu.Teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  7. İnsan haklı olurken masumlugunu kaybetmemeli... Ne güzel bir farkındalık oldu

    YanıtlaSil