GÖLGESİ YETER

GÖLGESİ YETER

Ayşe annesi babası ve kardeşleriyle birlikte, bir de babaannesi ve dedesiyle aynı evde yaşıyordu. Geniş ailede saygı çerçevesinde güzel bir ilişkileri vardı aslında. Dedesinin ve babaannesinin aynı evde olmaları, Ayşe’nin babasıyla olan ilişkisine olumsuz yansıdığını düşünüyordu. 

Çünkü babası dedesinden dolayı bir gün olsun Ayşe’yi dizine oturtmamış, saçlarını hiç okşamamıştı. Küçüklüğünden beri Ayşe babasına sarılıp öpmek istese, kızım ayıp büyüklerin yanında böyle şey yapılmaz derdi. Ayşe de babasının bu soğuk davranışlarının hep dedesinden kaynaklı olduğunu düşünürdü. Bu yüzden babasıyla çok samimi bir ilişki kuramamıştı.

Ayşe’nin en iyi arkadaşı Merve anne babası ve kardeşiyle bir evde yaşıyorlardı. Merve’nin ailesiyle çok sıcak ilişkileri vardı. Ayşe Merve’ye ne zaman gitse, babasıyla olan şakalaşmaları, kızına sarılıp öpmesi, baba kız arasındaki bu yakınlık Ayşe’yi hep imrendirirdi. Keşke benim babam da Muzaffer amca gibi beni sevseydi diye iç geçirirdi. Babasının onu yeterince sevmediğini düşünür ve üzülürdü.


Merve’nin babası Muzaffer Bey cana yakın dediğimiz, herkesle sohbet etmeyi, gülüp, eğlenmeyi, gezmeyi çok seven renkli bir kişilikti. Ailesine de sevgisini hep gösterirdi. Ancak ne zaman okulda Merve’nin bir sıkıntısı olsa, babasına ulaşamaz ya seyahatte ya da çok yoğun olurdu. Merve’nin bir ihtiyacı olsa genelde annesi kendi imkânlarıyla halletmeye çalışırdı. Merve de babasının hep bu yönlerinden şikâyet ederdi. Ayşe de Mervecim senin baban seni seviyor, bak sana sarılıp öpüyor diye ona teselli verirdi.

Ayşe babasına sitem etse de başı sıkışsa hep yanında bulurdu. Okulda bir toplantı olsa babası koşturur, bir eksiği olsa hemen tamamlar, hasta olsa kızını doktor doktor gezdirir, tedavi süreci ile ilgilenirdi. Belki kızının saçını pek okşamamıştı ama her ihtiyacı olduğunda da babası hep yanı başında olurdu.

Bir gün Merve evde olanları Ayşe ye anlattı. Babasının evi terk ettiğini, onları öylece çaresiz bir başlarına bıraktığını söylüyordu. O kızına sarılıp öpen, dilinden canım kızımı eksik etmeyen Ayşe’nin hayran olduğu Muzaffer amca, en çok ihtiyaçları olduğu anda onları terk etmişti. Arayıp bir ihtiyaçları var mı? diye sormuyordu bile. Keşke benim babamda yanımda olsaydı da sarılıp öpmeseydi beni diyordu Merve, bir taraftan da gözyaşlarını tutamıyordu.

Ayşe şöyle bir düşündü gerçekten kendi babasına haksızlık mı ediyordu acaba? Sevgi sadece sarılıp öpmek miydi? Gerçekten babalık nasıl olmalıydı?

Ailesinin ihtiyaçlarına gideren, çocuklarına güven veren, gölgesinde serinleyecekleri koca bir çınar ağacı gibi mi olmalıydı? Yoksa ailesini eğlendiren, öpüp koklayan ama bir rüzgârla karşılaştığında da devrilen, dayanıksız mevsimlik bir çiçek gibi mi olmalıydı?

Babanın ailede rolü neydi gerçekten?


Dışarıdan bakıldığında fark edilmeyen ama asıl yükü de taşıyandır baba. Aileyi dimdik ayakta tutandır. Aynı bir binanın kolonları gibidir. Güçlü ve önemli…

Ayşe babasına haksızlık yaptığını anlamıştı. Oysa babasının varlığı ne kadar da önemliydi hayatında. Koşup boynuna sarılmak istedi, sen bana hiç sarılmasan da olur, gölgen bana yeter babacığım demek istedi.

Hayatta olan olmayan tüm babaların babalar günü kutlu olsun...



 ***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

 ***

1 yorum: