KENDİNİ SESSİZE ALMAK
Zeynep elindeki kalemin yere düşmesiyle çıkan sesten irkildi ve uyandı, son hatırladığı en sevdiği tekli koltuğunda dizlerini karnına çekmiş bir halde oturduğu ve sevdiği kitabını okuduğu andı. “Dalmışım ya!” dedi. Kalktı pofuduk terliklerini giydi ve mutfağa gidip su içti. Masanın üzerindeki telefona baktı - yüzünde bir ekşimeyle- eline almak istemedi ve içeri geri gitti.
Birkaç gündür başının ağrısından duramıyordu. Susuzluktan olduğunu düşünerek sık sık su içiyordu. Ama içten içe asıl sebebinin en yakın kuzeninin eşi ile yaşadığı olumsuzluk olduğunu biliyordu. İnsan ne garip bir canlı, diye düşündü. “Hem en sevdiği kişiler yakınında olsun ister hem de çok yakın olmasından şikâyet eder.” dedi kendi kendine.
Kuzeni Tolga ile küçüklüğünden bu yana abi kardeş gibi büyümüştü. Kendi abisinin olmayışını hiç hissettirmemişti Tolga ona. Zeynep de onun küçük kız kardeşi gibiydi, nazını çeker hastalandığında hastaneye götürür, akşamları halini hatırını sormadan üst kattaki evine çıkmazdı. İki katlı bir evde altlı üstlü oturuyorlardı. Zeynep anne ve babası memleketlerine taşındıktan sonra evde tek kalmış daha da Tolga abisi ve onun eşi Hülya ile sıkı fıkı olmaya başlamıştı.
Genelde evde olduğu zamanlar yengesi onu kahvaltıya çağırır beraber kahvaltı yapar peşine de kahve içerlerdi. Zeynep ne kadar sakin fazla konuşmayı sevmeyen biri ise de yengesi bir o kadar konuşkan biriydi.
Yengesi Zeynep’le dertleşmeyi çok sever, eşiyle veya kendi ailesiyle ilgili bir problemi olduğunda onunla paylaşır ve akıl alırdı. Zeynep olayların dışında kaldığı için yorum yaparken daha tarafsız olabiliyordu. Çünkü insan duygularının pek yoğun olmadığı konularda daha sağlıklı düşünebiliyordu.
Zeynep ilk başlarda bu durumdan mutlu oluyordu, insan bir problemin çözümüne vesile olduğunda mutlu olurdu elbet. Ama bazı konular vardı ki yengesinin isteklerinin çok fazla olduğu ve bu sebeple Zeynep ne söylese bir etkisi ve çözümü olmayan konular. Bazen de öyle saçma sapan konulardan detaylardan bahsediyordu ki yengesi Zeynep “Bunu neden anlattı ki şimdi?” diye kendi kendine soruyordu. Hülya detay vermediğinde konunun anlaşılmadığını düşünüyor, detayları anlatırken de konu dağılıyor “En son ben ne diyordum da bunu anlattım?” diye Zeynep’e soruyordu. Zeynep, Tolga abisinin üzülmesini istemediği için yengesine karşı yumuşak davranır, kalbini kırmamaya çalışırdı. Son zamanlarda yine çözümü olmayan konular pek fazla konuşulmaya başlanmıştı. Zeynep işinin olduğunu söyleyip kahve davetine gitmediğinde yengesi aşağıya iner orada konuyu açıp anlatmaya devam ederdi.
Zeynep yine öyle bir anda elini çenesine dayamış masada yengesini dinlerken onun bir anlık sesinin olmadığını hayal etti. Karşısında oturan kadın ağzını açıp kapatıyor, mimikleri değişiyor ama sesi çıkmıyordu. Sonra kendi kendine “Oh be, sessize aldım sonunda!” dedi. Sonra bu ona komik geldi ve istemsiz olarak gülümsedi. O anda yengesi ses tonunu yükseltti ve “Bunun neresi komik, aşk olsun Zeynep bunda gülünecek ne buldun?...” yengesinin lafını kesti ve “Ona gülmedim.” dedi Zeynep. Artık bu durumdan çok yorulduğunu hissetti. O anda tek yapmak istediği kendini odasına kapatmaktı.
Normalde yengesi onu pek konuşturmaz hep kendi konuşurdu ama bazen de Zeynep ona açıklama yapsın detay versin isterdi. Zeynep konuşurken de araya girer “Benim de…”, “Ben de…”, “Bana da…” diyerek lafa girer ve Zeynep’i doğru düzgün dinlemez, genelde kendisinden bahsedilmesini isterdi. Zeynep bu sefer gülmesiyle ilgili ona açıklama yapamayacak kadar dolu hissetti kendini ve izin isteyerek apar topar kalktı ve evine indi. Derin bir “Oh!” çekti. Duşa girdi ve yatağına uzandı. Zihnini kapat-aç yapmak istemişti.
İnsan bazen yakınında olanlardan kaçmak onları sessize almak isterdi. Kendisinin anlaşılmasını ama bunun için konuşmaya gerek kalmamasını isterdi. Ama insanların bu yapabilmesi için önce kendisinden çıkıp karşıdaki insana odaklanabiliyor olması gerekir. Her zaman “ben” demek bir süre sonra karşıdaki
insanların sıkılma ve uzaklaşma sebebi olabiliyordu. Bazen “sen” demek ve karşı tarafın da ihtiyacını gözetebiliyor olmak gerekir. Tabi karşıdaki insanı tanımak ilk öncelik. Bunun için insanın kendisini biraz sessize almasına gerek var.
Bazı insanlar vardır ki konuşarak detay vererek kendini ifade ederken bazı insanlar vardır ki konuşmadan hisler ve davranışlarla kendini ifade eder. Önce karşıdaki insanların özelliklerini bilip sonra iletişime ve ilişkiye geçilmesinde fayda vardır. Tıpkı Zeynep’in yanına Hülya’nın verilmesi gibi hayat bazen zıt olan insanları yan yana verir. Her zaman susmak da değil her zaman konuşmak da. Asıl olan yerine göre nasıl davranılacağını bilmektedir.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
kıvam.. bu hayatta herşeyin bir kıvamı var, elinize sağlık
YanıtlaSilİnsanın karşısına çıkan bu kadar aşırılaşmış kişiler de aslında onun zıttı yönde aşırılaştığını işaret ediyor. Ne güzel bir ipucu veriliyor görebildiğimizdr :)
YanıtlaSilKaleminize sağlık..
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş. Emeğinize sağlıl
YanıtlaSilBen kimim karşımda ki kim? Bilmek, ne kadar kıymetli. Bizi geliştiren zıddında ki davranışlar şikayet etmedigimiz sürece bizi olgunlastirip geliştiren durumlar.... Emeğinize sağlık
YanıtlaSilİnsan nasıl da kolayına geleni seçiyor, hayat da ona göre dizayn oluyor... Dengede olmak ne kadar kıymetli... :)
YanıtlaSilNe çok dopru...Hayatımızda önce olayı durumu kişiyi kalibre edip sonra iletişim gerekliyse ilişkiye geçmeliyiz .. teşekkürler
YanıtlaSilKeyifle okudum😊
YanıtlaSilKiminle konuştuğunu bilmek, karşıdaki insanı iyi kalibre etmek ve ihtiyacına göre davranmak büyük bir lutufmuş gerçekten, emeğinize sağlık 🌸
YanıtlaSilİnsan tanımak bir sanattır..
YanıtlaSil