HEDEFİNİ SEÇ, BAŞARIYI YAKALA!
Her insanın varmak istediği hedefleri vardır kendi yaşamında. İnsanın hedeflerinin oluyor olması iyidir, ancak yeterli değildir. Sonrasında bu hedeflere nasıl varılabileceğiyle ilgili yöntemlere ihtiyacı vardır. Trafikte nasıl yol alınabileceğini gösteren işaretler, trafiği yönlendiren lambalar olduğu için trafik sorunsuz ilerler. Herkes kendi varmak istediği noktaya kendi istediği yoldan, istediği sürede varma hakkına sahip olsaydı bir kaos olurdu, bir sürü insan varmak istediği noktaya ya varamaz ya da çok fazla kayıplarla varabilirdi. İnsanın hayatı da böyledir… Küçükken kurulan hayaller vardır, bazıları unutulur, bazıları hedefe dönüşür peşinden koşulur, bazılarına ulaşılamaz, bazılarına ulaşmak mümkün olunur…
Hedef belirledikten sonra
gerekli olan sonraki aşama hedefe nasıl varılabileceğidir.
Küçüklüğünden bu yana Can’ın
hayallerini süslerdi farklı ülkeler görmek ve farklı farklı ülkelerde çalışma
hayali. Okulunda ortalama bir başarıya sahipti. Ne çok iyi ne de çok kötü bir
öğrenciydi. O masa başında mesaisi olan bir çalışma hayatı değil ülke ülke
gezeceği bir çalışma hayatı hayal ediyordu. Bunun için de daha çok yabancı dil,
ticarette işine yaracak matematiksel konular onun ilgisini çekiyordu. Bu
kadarının da kendisine yeteceğini düşünüyordu. Liseyi bitirdikten sonra
hayallerine nasıl adım atacağına dair hiçbir bilgisi yoktu. Hayalleri vardı ama
ona yön gösterebilecek bir büyüğü yoktu. Anne babası, kardeşleri kendi
hallerinde yaşamını süren bir mahallenin orta halli insanlarından birileriydi.
Ailesinde okumuş Can’a rehber olacak onun hayalindeki işlerde bir yerlere
gelmiş birileri yoktu. Bu belirsizliklerle zaman geçip giderken bir aile
büyüğünün yönlendirmesiyle hiçbir fikir sahibi olmadığı bir bölüm okudu.
Bitirdiğinde gördü ki hayalleriyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktu bu
mesleğin. Bu meslek değildi onun aradığı. Çok sürmedi kısa sürede emek vererek
okuduğu bölümün mesleğinden istifa etti. İnsan işini sevmedikten sonra ne
anlamı vardı ki? Böyle bir hayat çok sıkıcı olurdu.
Mutluluk ve başarı birbirine
kenetlenmiş iki kavramdır.
Can, askerliği araya girince
mesleki olarak yeni bir girişimde bulunmayı rafa kaldırdı. Askerliği süresince
aklının bir köşesinde sürekli iş konusu vardı.
İnsan mutlu olmadığı bir meslekte
nasıl başarılı olabilir ki?
Başarılı olsa bile sevmediği bir
işin başarışı insanı gerçekten tatmin eder miydi?
“Etmez, bu şekilde hayatımın her
noktasını etkileyecek olan bir konuda öylesine seçim yapamam. İşimde mutluysam
ailemde daha da mutlu olurum. İşimde başarılıysam sosyal çevremde de kendime
daha çok güvenirim. İşimde kaygılarım yoksa hayatta da kaygılar beni yönetemez.”
diyerek kararını almıştı.
Askerden döndüğünde mahalledeki bir arkadaşının aracı olmasıyla bir firmayla görüşmelere başladı. Firma çok yeni bir geçmişe sahipti, yurt dışı ticaretinde büyümeyi hedefliyordu ve bu alanda yetişmek isteyen yeni çalışanlara kapısı açıktı. Burada ona verilecek görev Can’ın mezun olduğu bölümle ilgili bile değildi ama Can’ın hayalindeki bir iş teklifiydi. Yabancı dilini geliştirebilecek, müşteri ilişkilerini öğrenebilecek ve belki güven kazanabilirse yurt dışı iş görüşmelerine gidebilecekti gelecekte. Tereddüt etmeden bu işi kabul etti. İşe duyduğu yüksek merakı onu kısa sürede iyi seviyeye getirdi. Patronu da ondan oldukça memnundu, onun öğrenme merakını gördükçe daha fazlasını öğretmek istiyordu. Çünkü kendisi de bir zamanlar aynı hevesle bu yolculuğa çıkmıştı. Kendisinin geçtiği yolları geçmekte olan bu genç onu hem duygulandırıyor hem de bildiklerini öğretme hevesini artırıyordu.
Can’ın öğrendikçe artan öğrenme açlığı onu donanımlı bir seviyeye getirmişti yıllar içerisinde. Belki kendi okuduğu bölümde devam etmiş olsaydı, sevmediği bir işte kendisini zorlasaydı bu kadarı mümkün olmazdı. Sevdiği bir işin zahmetleri de ona çok zor gelmiyordu. İlk zamanlarda patronu çoğunlukla yurtdışında oluyordu ve acemi zamanlarında Can çok zorluklar yaşamıştı. Müşterilerle anlaşmak, onların istediklerini çözmeye çalışmak dilini epeyce geliştirmişti. Patrona da bakıyordu ve ondaki o neşe, işe hevesle sarılması, işini özenerek yapması, müşterilere karşı hassasiyetini seyrediyordu. Mesleki bilgilere dair kaç kitap okumuştu kim bilir… Ancak işini sevgiyle yapan, müşteriyi hassasiyetle yönetebilen, mesleğinde kayıpları da kazançları da olgunlukla karşılayabilen bir insana nasıl dönüşebileceğini hiçbir kitapta okumamıştı.
Yıllar sonra geriye baktığında bu çalıştığı firma ve
ona işini memnuniyetle öğreten patronu onun için hayatının büyük bir
fırsatıydı. İyi ki sevmediğim, hedefsizlik nedeniyle öylesine seçmiş olduğum
bir bölümde ve meslekte kendimi zorlamadım diye düşünüyordu şimdilerde.
Hedeflerini, varmak istediği hayalleri hesap etmeden bir bölüm okumuştu, biraz
zaman, biraz maddi kayıpları olmuştu ona bu seçimin. Bunun için üzgündü, ancak
önemli olan hatadan kısa sürede dönebilmekti. Kendi hayallerine ve hedeflerine
ulaşabileceği yeri bulduktan sonra ona bu hedefe giderken yolda başına
gelecekleri önceden öğretebilen bir yol göstericisi de bulmuştu.
Hiç kimse hedeflerine varırken kayıplar yaşamak istemez. Ancak bazen hedeflerden sapmak kayıplar meydana getirdiği gibi, hedefe giderken uygulanan yöntemler de kayıplara sebep olur. Önemli olan insanın yaptığı hatalardan hızlıca geri dönebilmesidir.
Her şeyden
önce bir hedefin öncesinde deneyim transferi yapmak tüm süreçte yaşanacak
hataları azaltır, öngörü sağlar. Doğru deneyim transferi yapabilen insan hızlı
öğrenmeye da sahip olur. Çünkü onun her şeyi tek tek deneyip, yanılmasına
ihtiyacı yoktur.
Başarıya giden yol,
öğrenebilme marifetinden geçer.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.
"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder