PİŞMANLIK

    



 PİŞMANLIK

Uzun zaman sonra bir yolculuğa çıkmıştı Eda. Otobüs yolculuklarını severdi, yıllar önceki halini anımsatırdı ona, üniversiteyi kazandıktan sonra İstanbul’dan evine otobüs ile gidip gelirdi. Nasıl da geçmişti yıllar, camdan dışarı bakarken geçip giden görüntüler, aynı hayatındaki yaşanmışlıklar gibiydi.

Okuldan sonra, işe girmiş, evlenmiş, çocukları olmuştu bu şehirde. Hayatını düşününce çok şeyler başarmıştı ama çok da mutlu hissedemiyordu kendisini.

Neden diye düşündü, neden kırgındı içi?

Neden bu kadar çabalamasına rağmen iyi hissedemiyordu?

Eşi ile ilişkisi sıkıntılıydı Eda’nın. Yıllardır onu suçlardı, kızardı, anlayışsız bu adam derdi. Çok mükemmeliyetçi bir eşi vardı. Evliliklerinin ilk gününden beri onu mutlu edebilmek için elinden gelenin fazlasını yapmıştı Eda. Ama ne olduğunu anlayamadan bir olay olur, eşi bir laf söyler, Eda’nın yaptığını beğenmez, laf söylemese bile bakışlarıyla vücut diliyle eleştirirdi Eda’ yı. Eda da aman sıkıntı çıkmasın diye alttan alır, yaaa öyle değil de böyle söyleseydim keşke, onun dediği gibi yapsaydım keşke diye kendini suçlardı. Duyduklarını ve kendi söylediklerini öyle kafasına takardı ki, bazen günlerce kendisine gelemezdi.

Yıllar böyle geçti, eşinin ailesi de böyleydi. O eve gittiğinde sürekli bir laf söyleme, birbirini beğenmeme, eleştirme vardı. Eda, onlara da kendini sevdirebilmek için uğraşıyordu. Ev işlerinde yardım ediyordu, o aileye uyum sağlamak için çabalayıp duruyordu. Onlar da çok zor bir hayat geçirmiş bu nedenle birbirlerine anlayış gösterecek durumları kalmamış diye düşünüyordu.

Ama yıllar geçtikçe Eda, ne yaparsa yapsın sıkıntılar bitmiyordu. Eda aslında hiçbir problemini çözemiyordu. Aman sıkıntı çıkmasın diye alttan almalarının sonucunda eşi yine bir şeylerde kusur buluyordu.

 

Kırgındı, kızgındı Eda, bir çıkış yolu arıyor ama bulamıyordu.

Hayatta aynı problemleri devamlı yaşıyorsak demek ki biz o problemimizi çözememişiz. Hayat aslında bize soru sorar, biz doğru cevap veremeyince, öğrenene kadar aynı soruyu sormaya devam eder ve bu hayattaki problemlerimizi sadece biz çözebiliriz. Eşimiz, kayınvalidemiz, annemiz, babamız değil.

Eda, bunu düşünüyordu, kendi problemini neden çözemiyordu? Bugüne kadar hep eşinin değişmesini istemişti. Bu kadar mükemmeliyetçi olmasa, bana laf söylemese, kızgın olmasa, öfkeli olmasa diye düşünürdü.

Liste böyle uzayıp gidiyordu. Kendisini de yetersiz görüyordu, “aslında haklı, öyle değil de böyle yapsaydım, onu değil de bunu söyleseydim” diye düşünüp duruyordu. Kendine güveni iyice gitmişti Eda’nın.

“İnsanın kimseyi değiştirme gücü yoktur, sadece kendisini değiştirebilir ve kişi değişince yavaş yavaş dünyası da değişir, etrafındaki insanlar da değişmeye başlar”. 



 Bu hafta hep bu düşünce ile geçmişti, sürekli bunu düşünüyordu Eda. Kendini sorguluyordu;

·     Ben neden bu davranışlara izin verdim?

·     Neden onun beni sevmesi için bu kadar uğraştım.

·     Neden hayatta mutlu hissetmek için başkasının beni onaylamasını, takdir etmesini bekledim?

Ben elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışırken, kendimi o kadar zorlamama rağmen, onun söylediği bir lafı günlerce kafama taktım, ağladım, ben bunları hak etmedim dedim. Neden, kendimi bu kadar ezdirdim?

Sorular, sorular, kafasının içi sorularla doluydu.

İnsanın kendisine soru sorması, onu düşünmeye, irdelemeye yöneltir.

Gerçekten de düşününce aslında sorun çıkmasın diye sustukça, duygularını kendisinin bile düşünmediğini anlamıştı Eda. Ben, neden onun söylediklerine bu kadar önem verdim. Ben yanlış yapmadığımı bildiğim bir konuda neden karşımdakilerden benimle ilgili iyi şeyler düşünmelerini bekliyorum?

Eda, düşündükçe anlamaya başlıyordu.

Ya yanlış insanlardan yanlış şeyler bekliyorsa? Daha düşünmesi gereken çok konu vardı.

Gözlerini kapatıp, hayatta kimlerden ne beklediğini düşündü. İnsanın beklentisinin kendisinden olması gerektiği anlamıştı. Şimdi öncelikle dış dünyadan kimden neler beklemişti bunları düşünecekti.

İşe eşi ile başlamıştı ve artık anlamıştı önce kendisi, beklentisini kendine yöneltecekti. Ondan onay beklemeyecekti, kendisi güçlü olacaktı, elinden gelenin en iyisini yapacak ama hata yaparsa da kendisini yerin dibine sokmayacaktı. O da insandı, hatasız kusursuz olmak sadece yaratıcının özelliği idi. Yaptığı her şeyde sonuç değerlendirmesi yapacak, doğru yaptıkları için kendi hakkını kendisi verecek, yapamadıklarını da değerlendirip nasıl daha iyi yapabilirim diye düşünecekti…

İnsanın pişmanlıkları, keşkeleri olması değerliydi, insan yanlışını fark edip düzelttiğinde işte asıl mutluluk sanırım bu diye düşündü Eda…




***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

***

    

14 yorum:

  1. Tüm mesele hayattan ne beklediğimiz ve beklentilerimizi nereye yerleştirdiğimiz. Birileri bizi önemsesin diye, birileri bizi takdir etsin diye yaptıklarımız bizi daha mutsuzluğa itmekten başka bir faydası olmadı. O sebeple insan beklentisi ne zaman kendisinden olursa, takdiri de kendisi verebilir hale gelir. Kaleminize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  2. İnsan hayattan beklentisi diğer insanlara atfedince hep takdir edilmek, beğenilmek, onaylanmak istiyor. Oysa insan farkında olmadan günlük yaşamındaki motivasyonu, neşeyi, enerjiyi de birilerinin iki dudağının arasına bırakmış oluyor da bunun farkına varmıyor. beklentiyi doğru yere yerleştirdiğinde işte o zaman dününe göre iyi dününe göre başarılı , dününe göre daha iyisi olmayı hak kazanıyor. Kişinin beklentisini doğru yere yerleştirmesi onu hayatta başarıya götürür

    YanıtlaSil
  3. Gülden Ogulgaymış07 Mayıs, 2024 21:30

    Kendimize haksızlık ettiğimiz en önemli yerlerden biri çok iyi anlatılmış. Elinize emeğinize sağlık. İnsanın hatasını fark edip düzeltmeye çalışması aynı zamanda öğrenmiş olması demek değil midir? Ve çok kıymetli
    Teşekkürler .

    YanıtlaSil
  4. O kadar çok insan var ki Eda böyle senin hissettiklerini hisseden, düşündüklerini düşünen... Hayatta herşeyin bir sebebi var ya... O sebeple de bir sonuca götürüyor ya... Bizler genelde sonuçlarla ilgileniyoruz..Sebeplere bakmak işimize gelmiyor... Çok azıcık cesaretle bir koşu gidip baksak dışarıdan kendimize belki de neler neler bize gösterilecek...

    YanıtlaSil
  5. İnsanın yaptığı yanlışın farkına varıp, pişman olup keşke demesi ne kıymetli…

    Kaleminize sağlık🌷

    YanıtlaSil
  6. Nurlu Bir Melek08 Mayıs, 2024 21:20

    Canım Eda yaşadıkların ve sonunu toparladın güzel hikayenle deneyimini akardın, çıkarım yaptın bize. Teşekkürler…

    YanıtlaSil
  7. İnsanın seçimleri kendini nasıl da dizayn ediyor :) elinize sağlık...

    YanıtlaSil
  8. İnsan kendini başkalarına beğendirmek, başkalarından onay almak için yorulup duruyor.. hayat amacımızı hatırlamak, kime sunum yaptığımı bilmek bu yüzden çok kıymetli..Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  9. Emeğinize sağlık çok güzel bir paylaşım olmuş 🩷🌸

    YanıtlaSil
  10. Ne güzel bir yazı... Elinize emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  11. İnsanın beklentisini doğru yere koyması … 🍀 Kaleminize sağlık 🎈

    YanıtlaSil
  12. Düşündürücü bir yazı olmuş kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  13. Emeğinize sağlık hocam 🌸

    YanıtlaSil
  14. Kendi hayatımızdan deneyim transferi işte bu çok kıymetli o an hayatı ama aslında kendi isteklerimizi durdurup sadece "burada gerçekten problem ne? nerede hata yapıyorum" dediğimizde cevap bize zaten gelecek..gerçekten ihtiyaç karşılaşırız.. emeklerinize sağlık.

    YanıtlaSil