SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ

Bendeki Dert Kimsede Yok



Bendeki Dert Kimsede Yok

Çok sevdiği denizin kenarındaydı yine. Güneş alçalmış, birazdan denizin üzerinden batacaktı. Akşamın o güzelim kızıllığı içinde ateş topu gibi güneş, denizin içinde kaybolacak, geriye binlerce tona bürünmüş tuval gibi bir gökyüzü bırakacaktı. 

Gözleri ufukta dalıp gitmişti ki eşinin sesi geldi. Off, şu an canının hiç istemediği sözleri duydu; 

- Haydi artık, gidelim Leyla!

- Biraz daha kalsak? Güneş batacak birazdan, izlesek? 

- Ama, hava serinledi biraz. Çocuk denizden yeni çıktı, üşüyecek. Sürekli deniz kenarındayız zaten, bugün de manzaramız eksik oluversin.

Leyla’nın yüzü düştü. 

- Tamam o zaman. Biz gidelim, sen kal biraz daha. Eşyaları toparlar gelirsin. Bak çok geç kalma ama!

Tamam dedi Leyla ve denizi seyretmeye devam etti. 

Güzel deniz, güzel memleketim diye geçirdi içinden… Bu küçük ilçeye taşınalı 5-6 ay olmuştu. Yaşanan o büyük depremden sonra Leyla’nın ailesinin yanına, Muğla’ya yerleşmeye karar vermişlerdi. Biraz mecburiyetin verdiği acıyı biraz da sevdikleri memleket olmasının verdiği hazzı birlikte yaşıyorlardı.

Bu değişiklik minik Duru için çok iyi olacaktı. Bahçeli bir evde doğa içinde büyüyecekti. Kumsalda yürüyüşe çıkabileceklerdi, oynayabileceklerdi. Eskiden de buraya büyük sevinçle gelirdi Leyla. Hatta Duru yeni doğmuş bir mini mini bir bebekken, doğum sonrası depresyonu sonuna kadar yaşarken, buraya gelmiş, aylarca burada kalmıştı. Burada toparlanmış ve iyileşmişti. 

Kalabalıklardan sıyrılıp çocuğunu rahat bir ortamda gezdirmek, tüm mevsim denizde yüzebilmek, kumsalda piknik yapmak, gitmek istediği yere 5 dakikada gidebilmek… Anneanne ve dedenin Duru ile ilgilenmesi ve onu dinlendirmeleri, doğal ve lezzetli meyveler, sebzeler, annesinin güzel yemekleri… Dönme zamanı gelmesini istemezdi hiçbir zaman. Yaşanılacak ideal yerdi burası. İnsan burada yaşasa ömrüne ömür katardı.


Ama Leyla şimdi depresyonların en büyüğünü burada, bu güzel yerde yaşıyordu. Nasıl her şey bu kadar tersine dönmüştü? 

Duru artık 3 yaşına gelmişti. Anneannesi yine ona bakar yükümü alır diye düşünüyordu bir yandan ama öyle olmadı. Duru çok hareketli bir çocuktu. Bütün gün onun peşinden koşturmak da çok yorucuydu. Anneanne istese de artık bakamıyordu Duru’ya.

Oysa ne hayallerle gelmişti Leyla. Annesi çocuğa bakacak, Leyla arada nefes alacak, istediği zaman kendine vakit ayırabilecekti. Annesi yanında yokken yaşadığı problemleri burada yaşamayacaktı. Beklentileri ile karşılaştıkları birbiriyle ne kadar da uyumsuzdu. Problemsiz ve çok mutlu bir hayat beklerken şu an ne yapacağını bilemez halde bulmuştu kendini.

“Benim problemim ne?” diye düşündü Leyla. “Neydi beni mutsuz eden şeyler?” “Annemin beni anlamıyor olması? Çocuğumun çok hareketli olması? Yaşadığım şehrin imkânlarının kısıtlı olması? Eşimin beni anlamıyor olması?”

Bunlar mıydı gerçek problem? Yoksa hayatın problemsiz olmasını beklemek miydi asıl problem? Aslında yaptığı şeyi iyi yapabilmek için çabalıyordu sadece.  Ama sorunların olmasına, eksikliklerin olmasına dayanamıyor olabilir miydi bir yandan da? Bu yüzden de etrafındaki insanları kırıyor ve problemini daha da büyütüyordu belki de. 

İnsanlar dış dünyadan beklentileri arttıkça çözümü başkalarından beklerler

Güneş iyice alçalmıştı. Gökyüzü turunculu morlu birçok tona boyanmıştı.  Denizdeki dalgaların sesi eşlik ediyordu bu muhteşem görüntüye. Ve o köpüklü dalgalar denizin mis gibi kokusunu yayıyordu etrafa.  Doğadaki her şey mükemmeldi. Mükemmel bir oran, mükemmel bir denge… 

Ama bu mükemmellik bizim hayatımız için geçerli değildi. Belki de en başta kabul etmemiz gereken şey buydu. Problemler her zaman olacaktı. Issız adaya da yerleşsek, dünyanın en konforlu şehrine de yerleşsek, problemler hep olacaktı. Biz hayat sorunsuz olsun istiyorduk ama bizi asıl yoran problemsiz bir hayat beklentisinin olmasıydı.


Ufka bakarken gözü yüzme öğrenmeye çalışan ve ona yardımcı olan tatilcilere takıldı. Yüzmeyi öğrenmese yanındaki arkadaşı ne kadar süre ona destek olabilirdi ki? Bu problem kimin ve bunu kim çözmeli? Bir yandan onları izlerken bir yandan “Kendi problemlerimi başkası değil de ben çözmeliyim” diye düşündü Leyla. Sınavdan kalan öğrencinin yerine nasıl bir başkasının sınava girmesi bir anlam ifade etmiyorsa kendi problemlerini de başkasının çözmesi problemi kalıcı olarak bitirmiyordu. Kalıcı çözüm için çözüm dış dünyada değil de kendisindeydi. Oysa şimdiye kadar zorlandığı yerde başkaları çözmüştü sorunlarını. İlkokulda kompozisyonunu ablası yazardı ki o daha çok oyun oynayabilsin diye. Sonra öğretmen onu yazıları güzel diye kompozisyon yarışmasına katınca ortaya çıkmıştı her şey. Kendisi yapmış olsaydı başta iyi olmayan yazıları sonrasında düzelecekti. Başta dert gibi gelen yazılar sonrasında onun içini döktüğü sırdaşı olacaktı. Aslında tüm problemler için de durum böyle değil miydi? Başta zorlandığı sonrasında rahatça çözebildiği ve zamanla ustası olduğu…

Esas olan kişinin problemlerden kaçması ya da onu başkasının çözmesini beklemesi değil kendisine o konuyu çözebilecek marifet kazandırmasıydı. Başkası spor yapınca kişinin kaslanamayacağı ve daha ağır yükleri kaldıramayacağı gibi başkası problemleri çözünce de marifetlenemez. En baştaki zorluklara katlanmak insanı daha üst seviyelere taşıyacak şekilde güçlenmesini sağlar ve bunu bir başkası değil kişinin kendisi yapar. 

***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

***



14 yorum:

  1. Gülbin AYDOĞ28 Eylül, 2023 11:27

    Emeğinize sağlık hocam 😊🌸 Hayatta gerçek problemlerimizi görerek, çözüp marifetlenmemiz ümidiyle😊🍃

    YanıtlaSil
  2. ne güzel bir anlatım olmuş kaleminize sağlık❤️ iyi bir şey yaptığımızı zannederken marifetsiz çocuklar yetiştiriyoruz maalesef…

    YanıtlaSil
  3. Diğer insanlardan bir şeyler beklemek, suçlamak ne kadar yorucu 😥 Elinize farkındalığınıza sağlık

    YanıtlaSil
  4. Kaleminize sağlık hocam, çok anlamlı ve bilinç açıcı bir yazı olmuş 😊🌸

    YanıtlaSil
  5. Teşekkürler 🌼
    Problemimizden de sıkılıyoruz...
    Problemsizlikten de...
    Sahi, ne istiyoruz biz?😊

    YanıtlaSil
  6. Hayattaki mutsuzluklarımızında çoğu birilerinden beklenti içinde olduğumuz içindir. Sonra hep hayal kırıklığı deriz. Oysa hiç kimsenin beklentilerimizi karşılayamacağını anladığımızda çoğu problemimizi de çözmüş oluyoruz.

    YanıtlaSil
  7. Beklentiyi dış dünyaya değilde iç dünyamıza yerleştirmek bizi güçlü yapacak tek şey 💪🏻 Yazanın emeğine sağlık 🌺

    YanıtlaSil
  8. Çok güzel bir yazı. Problemsiz hayat yok ama çözüm marifeti kazanmak bizim elimizde :)

    YanıtlaSil
  9. O kadar sık karşılaşıyoruz ki benzer şikayetlere .Payımıza düşen çok açık aslında... Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  10. Problemi ya çözersin ya da yaşamaya devam edersin...🤲💐ve önce kendine bak....

    YanıtlaSil
  11. İnsan farkına varmadan bazen beklentiye giriyor karşı taraftan bekliyor ve sonra bununla yüzleşince bir tokat gibi geliyor şu soru; senin problemin bu, şimdi bunu kim çözecek?

    YanıtlaSil
  12. "Sporu başkası yapsın ben kaslanayım" örneği beklenti ile ilgili zihnimde yeni pencereler açtı.. Ne güzel bir yazı. Kaleminize sağlık 🌺

    YanıtlaSil
  13. Problemden kaçarak problemimizi sadece büyütürüz. Her Problemi çözebilir olduğun da hayata karşı güçleniriz...
    Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  14. Bazen sanıyoruz ki bu problem sadece bizde var ve o durumun içinden çıkamayacağız. Aslında bizden beklenen var. O konuda kendimizi gelişmemizdir...

    YanıtlaSil