SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ

Sorular

 Soru

Sorular

İlkbahar… 

Aylin’in en sevdiği mevsimdi. “Doğa uyanıyor” diyerek, sevinçle bahçelerinin yeşilliğine kendini bırakırdı. Annesini çağırır, ona da her şeyi göstermek ve paylaşmak isterdi. 

Uzun süren kış geceleri ve kısalan gündüzlerden sonra, ışığın artması ona hep iyi gelirdi. Bahçesindeki çiçekler açmaya başlardı sırayla. En sevdiği meyveler bir bir olgunlaşırdı. Heyecanla toplamak isterdi her birini. 

Karadutlar olmaya başlamıştı, bazıları pembe, bazıları kırmızı, bazıları ise yemeye hazırdı. Ağaçtan koparır koparmaz, ağzına atıp yemeye bayılırdı. Bundan daha güzel bir an yoktu onun için. Kalanları da toplayıp, komşu çocuklara dağıtırdı. Ama esas derdi, çocukları da ağaçtan toplayıp yeme zevkine vardırmaktı. O yüzden, “Hadi gelin, kendiniz de toplayın…” derdi her seferinde. Toplamaya gelenlere, hemen en sevdiği soruyu yöneltirdi? 

Sence bu ağaç, bu meyveyi nasıl üretiyor? Nasıl o meyveye lezzet ve koku katıyor? Bu dut, nasıl bu dala sarılıp duruyor, oradan tomurcuklanıp, çoğalıp duruyor?” 

Herkese sorardı bu soruyu. Zaten Aylin’in iki şeyi çok meşhurdu; 

  1. İlginç soruları…
  2. Ağaçlarla sürekli konuşması… 

Son günlerde yeni bir soru daha belirmişti kafasında, sürekli o soruya cevap arıyordu. Düşünüyor düşünüyor ve sorusunu sorabileceği birilerini arıyordu. Sonunda bahçelerinden dut ve çilek toplaması için birini bulmuştu.  

-“Sana bir şey sorayım mı? Bu ağaçların meyveyi nasıl ürettiklerini anladığımızı farz edelim. Biz bir tek meyveyi yiyebiliyoruz, o da ağacın son uç kısmında oluyor. Meyvenin dışındaki yaprağı, sapı, dalı yemiyoruz. Ve bu yiyebildiğimiz kısım faydalı iken yiyemediğimiz kısım pek faydalı değil? Ne düşünüyorsun bu konuda? 

-“Bilmiyorum! Ama ilginç ve çok gerçekçi bir soru…”

Soru

Aylin’in meşhur soruları insanlara bazen garip geliyordu. Aslında her biri düşünmeye, irdelemeye ve araştırmaya değerdi. Çünkü çok gerçekçi ve doğru sorular soruyordu. 

Aylin doğa ile bağını artırdıkça, hayranlığı ve şaşkınlığı da bir o kadar artıyordu. Tabi buna paralel olarak soruları da artıyordu. Bir gün gündeminde çilekler oluyordu, başka bir gün limonlar, bir diğer gün cevizler. Mesela çileklerin üzerindeki minik noktalar, elinle üzerine yapıştırmışsın gibi nasıl gelip yerleşiyordu çileklerin üzerine? Olacak iş miydi? Meğerse bunlar çileğin çekirdekleri imiş. Peki, birçok meyvenin çekirdekleri içinde, mesela elma… Onun içine o çekirdek nasıl geliyor? Sanki biri koymuş gibi. Ya limon, kabuğunda o güzel sarı renk nasıl oluyor? İçinde odacıkları olan kabukları nasıl yerleşiyor? Peki, içindeki suyu nasıl koruyordu? 

Aylin ve soruları bitmezdi. Artık sadece ilkbaharda değil, her mevsimde sorularla düşünüp duruyordu. Sonra, benzer durumun tüm canlılarda olduğuna karar verdi. O zaman hepsinin birbiri ile bir ilişkisi vardı. Farklılıkların içerisinde inanılmaz benzerlikler vardı. Ve bir çok şey hiç değişmiyordu. Bir sistem olduğuna ve bu sistemin mutlaka bir tasarım olduğuna karar verdi. Çünkü bu kadar şeyin tesadüf olması mümkün değildi. 

Şuna benzetmişti bu durumu; “Bir yerde 100 tane kutu olduğunu düşünün. 100 ‘ü de farklı desende ama her açtığının içinden aynı şey çıkıyor.” 

Soru

Tüm bitkiler farklı olsalar da ortak noktaları var. Hepsi yapması gerekeni yapıyor ve bunu bir tarz ile yapıyor. Olan şeyler sadece beceri değil bilgi de içeriyor. Ve bunu en doğru haliyle uyguluyor. 

Bir dut ağacı ne yöne kök, ne yöne gövde, ne yöne dal ve budak uzatacağı bilgisine de sahip, becerisine de. Ne zaman meyve verir, ne zaman yaprak döker biliyor ve uyguluyor. Bilmese büyüyemez ve doğru şekilde dallanıp budaklanamaz. Aylin o kadar güzel sorular soruyordu ki, cevapları da bir o kadar güzel ve değerli oluyordu. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir.

Bir ağaç tesadüfen yeşermez, bir çiçek tesadüfen açmaz, bir kuş tesadüfen ötmez. Her şey bir sistem içerisinde, kusursuz devam eder, hepsi büyük bir organizasyonun parçasıdır. Milimetrik bir sapma bile büyük bir kaosa sebep olur. Oysa her gün, hayatın tesadüflere göre değil, belli yasalara göre işlediğine şahit olur insan. 

Görünen-görünmeyen, bilinen-bilinmeyen, anlaşılan-anlaşılmayan sınırsız sayıdaki oluş-bitişler ve hiç bozulmayan bir sistem... Merak eden insanın fark etmemesi mümkün değil elbette...

Aylin gibi bir ağacın meyvesindeki, bir çiçeğin rengindeki detayı merak etmekle başlamalı belki de… 

***

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur. 

İnsanın daha mutlu, daha başarılı, daha iyi ilişkilerinin olması için yöntemler sunar.

"Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" Programları ile bu amaca katkı sağlar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisinde anlatılan tüm bilgiler, gerçek bilgiler olup, tüm zamanlar, tüm konular ve tüm insanlar için geçerlidir.

***


16 yorum:

  1. Emeğinize sağlık! İnsanın merak edesi geliyor:)🌷

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yazı olmuş, emeğinize sağlık:)

    YanıtlaSil
  3. Çok güzeldi..🌸

    YanıtlaSil
  4. Kaleminize sağlık. Şu bahara yakın dönemde tebessüm ettiren ne güzel sorular bunlar. Belki de soru sormanın kendisidir yüzümüzü güldürecek olan. Doğru sorular sorabilmek dileğiyle..

    YanıtlaSil
  5. Güzel anlatıldı teşekkürler. Soruları soruyoruz cevabını bilenlerden veya araştırarak öğreniyoruz doğru Soruları doğru kişiye sorduğumuzda doğru bilgiler gerektinde verebiliriz...

    YanıtlaSil
  6. Ne kadar meraksız yaşamışım bu yaşıma kadar :( daha doğrusu merakımı Rabbimin mucizelerine değilde insanların bozup mahvettigi sahte görünümler üzerine yerleştirmişim...

    YanıtlaSil
  7. Kaleminize sağlık🌼

    YanıtlaSil
  8. Doğaya tefekkür ederek bakınca hayretim bin kat daha artıyor .

    YanıtlaSil
  9. Ellerine sağlık hocam..hiç düşünmüyoruz değil mi..
    çileği yiyip geçiyoruz.
    Israf ediyoruz bir kısmını hatta.

    Oysa toprak bire karşılık yüzlerce vermeseydi ne yapardık.
    Hiç düşünmüyoruz.

    Evet insan bir elma yiyecek diye kurulmuş sisteme baksa insan zaten herşeyi anlayacak..

    YanıtlaSil
  10. İnsan gözünün önündeki şeyleri o kadar normalleştirmiş ki… Zaten böyle olması gerekiyor diye düşünmekten gerçekten düşünmeyi unutmuşuz…

    YanıtlaSil
  11. Okurken hem keyif aldim hem de düşündüm, faydalı ve keyifli yazı için teşekkürler emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  12. Elinize sağlık, çok güzel anlattınız.
    “Milimetrik bir sapma bile büyük bir kaosa sebep olur.”
    Aklımızın alamadığı bir düzen var. Ve biz içinde olduğumuz bu mükemmel mucizevi düzenin sistemin işleyişini azıcık merak edip anlasak düşünsek kıymetini bileceğiz.

    YanıtlaSil
  13. Insan her şeyi normalleştirince etrafındaki aslında her biri mucize olan olayları farkına bile varamıyor.. emeğinize sağlık.. yine fark etmemizi sağlayan yazı olmuş...

    YanıtlaSil
  14. İnsan etrafındakilerinin ne kadarda az farkında. Merak edebilecek ne kadar çok şey var.

    YanıtlaSil
  15. Ellerinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil